Sherlok Jr.’ı görünce hangimizin aklına Sherlock Holmes gelmedi ki. Haydi itiraf edelim popüler kültür bağımlısı bizler hemen Robert Downey Jr’ı hayal ettik. Ama bu Sherlock başka Sherlock. Bir kere sesi çıkmaz bu Sherlock’un sonra dedektiflik de asıl mesleği değil kendisinin, pek de beceremez zaten. Ama bu Sherlock’un bir hayal dünyası var ki sinemanın oluşumuna etkisi yadsınamaz. Inception filmini bilmeyen yoktur, peki Inception’dan yıllar önce çekilen bu filmin de rüyalar aleminde geçtiğini söylesem…
Sherlock Jr 1920’li yılları, Charlie Chaplin sonrası, sessiz filmin gözdelerindendir. Komedi türü de sayılabilecek olan film aslında karışık kurguyu içerir yani; bir tutam aksiyon, bir tutam romantizm, epey komedi hatta biraz da dram. Sherlock Junior sinemada çalışan bir görevlidir, boş zamanlarında dedektiflik üstüne kitaplar okur, ha bir de hikaye bu ya zengin bir kıza aşık olur. Ne kadar tanıdık değil mi? Bir de kendinizi o 20’li yıllarda hayal edin yine bu kadar demode olur muydu? Hikaye kızın babasının saatinin çalınmasıyla başlar, gerçek hayatta dedektifliği yüzüne gözüne bulaştıran Sherlock rüyalar alemine yolculuk yapar ve serüven asıl anlamıyla başlar. Birçoğumuzun sessiz olduğu için pek de tahammül edemeyeceği, siyah beyaz olmasından bahsetmiyorum çünkü hala siyah beyaz film aşığı var aramızda biliyorum, bu film bence izlemeye ve üzerinde düşünmeye değer. O dönemde teknik açıdan ve kurgu açısından bu kadar iyi bir film yapmanın ne kadar büyük bir başarı olduğu da unutulmamalıdır.
Biraz da başrol oyuncusu Buster Keaton’ dan bahsetmek istiyorum. Henüz altı aylıkken merdivenden tepeüstü düşen, 3 yaşındayken kafasına tuğla düştükten ve kasabayı talan eden hortumdan burnu bile kanamadan kurtuldukdan sonra da hayatının sahnesiyle yine bir kaza sonucu tanışır. Dört yaşındayken kendisi gibi sanata gönül veren, vodvil sanatını icra eden ailesiyle birlikteyken sahneden bir seyircinin üstüne düşmüş seyircinin üç kaburgası kırılmış ancak Buster’ın dişi bile kırılmamış. Neredeyse “Tanrı tarafından kutsanmış” diyebileceğimiz Buster daha beş yaşındayken kariyerine başlar, döneminin sevilen aktörlerinden olmakla kalmayıp aynı zamanda başarılı bir yönetmen ve yapımcıdır. Sherlock Jr.’da da hem yönetmen koltuğunu dolduruyor hem de başrolü üstleniyor. Fakat deyim yerindeyse bu kadar badire atlatmış, bu sessiz film starının asıl dikkati çeken gözleri, o hüzünlü gözleriyle mimiksiz adam olarak anılması. Buster Keaton 1965’te Oscar Özel Ödülü alır, yüzlerce film çeken hüzün gözlü adam 1966 yılında kanser canavarıyla tanışır ve hayata veda eder.