Gündelik hayatların kısa uğraşlarıyla dolu yaşantımızı sürdürürken; aslında herkesin bize benziyor olduğunu düşünmek; biraz da olsa iç rahatlatan bir gerçek. Herkesin zor günler geçirebileceğini, en yakın arkadaşıyla arasının açılabileceğini, zaman zaman da işi ile ilgili sorunlar yaşayabileceğini biliyor olmak, hâlâ bu dünyanın bir parçası olduğumuzu gösteren çok basit ve temel bir olgu. Olanca karmaşanın içinde tüm bunlara katlanıyor olmamız da, aslında kendimizi gerçekleştirmeye ne derece istekli olduğumuzla alakalı. Tam da bu noktada; Noah Baumbach yapımı, 2013 yılında çekilen, başrolünü Greta Gerwig’in üstlendiği, komedi-drama dalındaki Frances Ha; izlenmeye değer bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Frances; olması gerektiği gibi büyümüş ve artık yetişkinlik yoluna girmiş, günün birinde işini profesyonelce yapmak isteyen bir dansçı. İnişli çıkışlı kariyeri de, gerçekte ne yapmak istediği ve ne yapıyor olduğunu sıkça sorgulatıyor ona. Hayatında neyin var olması ya da neyin olmaması gerektiğini yavaş yavaş belirliyor Frances. Akışına bırakılmış, boş verilmiş değil- çoğu zaman ne yapılması gerektiğini de bilmeyerek- gerçekten kendisi için olan bir hayatı yaşamak istiyor ki, bu hikâye de Frances’in kendini gerçekleştirmesi üzerinde duruyor. Karakterinin oldukça güçlü oluşunun da; ona bu süreçte çokça yardımı dokunuyor. Komik olduğu kadar zeki; eğlenceli olduğu kadar da sakar ve samimi. Küçük şeylerin farkında olan ve onlarla mutlu olmayı da bilen biri Frances.
Filmin siyah-beyaz oluşu, ona güzel bir yapı kazandırarak hikâyeye odaklanmanızı kolaylaştırıyor. New York’un apartman dairelerini ve sanatla içli dışlı olan hayatlarını; grinin tonları, oldukça güzel yansıtıyor. Bu tarz filmlerde renk seçiminin bu yönde oluşu bana; her zaman, en basitin en asalet ve anlam dolu olduğunu; arayışta, diğer şeylerden soyutlanarak öze odaklanmanın gerekliliğini hatırlatıyor. Yönetmen, sıradanlığı anlatıyor film boyunca. Sıradan geçen konuşmalar, sıkıcı olabilen yemek davetleri, bazen de birilerine bir şeyler anlatmak için gösterdiğimiz çaba ve düştüğümüz boşluk; sahne sahne işleniyor. Tüm bu olanlar karşısında Frances’ in tutumu ve hayat deneyimi izleyiciye aktarılıyor.
Başrolün, Greta Gerwig için dikilmiş bir kaftan olduğunu söyleyebilirim. Yürüyüşü, mimikleri, doğallığı; dram ve komedinin tam ortasındaki Frances oluşu, oyuncunun içtenliğini hissettiriyor. Bunların yanında; Adam Driver’ın da kadroda bulunması, Inside Llweyn Davis, Girls ya da What If gibi dizi veya filmlerdeki performansını düşündüğümde, filmin senaryo ve oyunculuk arasındaki uyumunu gösteriyor; çünkü Gerwig kadar, Driver da doğal olmanın verdiği kaliteyi yapmış olduğu işine yansıtıyor.
Frances Ha; neşesi, espri anlayışı, aynı zamanda hem herkes gibi, hem de biricik olduğu ölçüde izleyicinin de kendinden bir parça bulmasını sağlıyor ve bu farklılığın insana renk katan gerçeğini hiç sekteye uğratmadan anlatıyor. Frances’in, Frances olma serüvenini işliyor. Frances dans ediyor, kitap okuyup seyahat ediyor ve kendisi oluyor, sadece kendisi…