Umutsuzluğun Kara Mizahında: Vanya Dayı

dt vanya dayı

Bu yazı Kasım 2015’te kaleme alınmıştır.

Ekim gelir, açılır perdeler. İki kapılı bir dekorun yanından bir adam gelir, bahçedeki sandalyeye yerleşir, masadaki gazeteyi alır ve biraz göz gezdirir. Sonra uyuklamaya başlar, gazeteyi yüzünü kapatacak şekilde üzerine koyar. Hafif sarhoş, vodka bağımlısı bir doktordur. Vanya Dayı, Doktor Astrov’un girişiyle başlar, en sonunda herkesin bir tabloyu canlandırır vaziyetteki duruşuyla biter.

Vanya Dayı, Çehov’un oyunu. Ankara Devlet Tiyatroları’nda geçen yıl sahnelenmeye başlamış, bu senenin programına da dahil edilmiş. İki perde, arayla birlikte yaklaşık iki saat sürüyor. Elimizdeki broşürden Vanya Dayı’nın aslında Koru Şeytanı adlı bir oyunun düzeltilmiş hali olduğunu öğreniyoruz. Rejisör notlarında Çehov oyununu sahnelemeyi, umutsuzluğun kara mizahında dolaşmakla, gözlere dolan yaşları gülümseyerek silmeye çalışmakla nitelendiriyor. Vanya Dayı yıllarını, vefat etmiş kız kardeşinin kocasına para yollamak için, çiftlikte çalışarak geçirmiştir. Çünkü damat, Profesör Serebyakov, edebiyat ve sanat üzerine yazıp çizen ünlü bir akademisyendir, hiçbir zorluk görmemiştir. Üstelik ilk karısı vefat edince genç ve güzel bir kadınla evlenmiştir. İlk evliliğinden olan kızı Sonya da dayısıyla birlikte babasının ihtişamlı yaşamının zarar görmemesi için çalışır, gençliğini ortaya koyar. Doktor Astrov’a aşıktır, fakat şimdiye değin onda bir karşılık görememiştir.

Oyun, profesörün eşiyle birlikte çiftliğe zoraki bir dönüş yapması ile başlar. Profesör fazlasıyla yaşlanmıştır ve büyük kentlerde yaşamak hayli pahalıdır. Vanya Dayı’nın içinde biriktirdiklerini ortaya dökme, aydın geçinen profesörün de burnunun ucundaki biraz olsun görmesi vaktidir. Profesörün genç eşi, Maria Vasilyevna, yaşlı bir kocanın hezeyanlarından ve çevresindekilerin rahatsız edici bakışlarından yorulmuştur. Metin birçok çatışma öngörür: aydın-halk, yaşlı-genç, aşık-maşuk. Rus yazarları tarafından sıkça işlenen, halktan bihaber aydın ve eğitimsiz halkın çaresizliği bu metne de yansımış. Bizdeki benzerlikler de bu konunun daha fazla ilgi çekmesini sağlıyor.

İçerik böyle iken, oyunun sahnelenişinde bazı eksikler ve kusurlar göze çarpıyor. En başta rahatsız eden durum: dekor. Dekor, iki basamaklı olarak planlanmış: ev ve bahçe, evin duvarları yok, sadece dışarıya açılan iki kapı var. Bahçeden eve kapılar kullanılarak geçilse de bazı sahnelerde arada duvar yokmuş gibi davranılıyor ve bir mantıksızlık oluşuyor. Genç ve güzel diye nitelenen Maria Vasilyevna karakterini canlandıran Funda Gökgücü nispeten iyi bir oyunculuk sergiliyor, fakat genç olmadığı aşikar. Ayrıca bazı yerlerde sahnedekilerin konuşmalarının işitilmesi ve anlaşılması fazlasıyla güç. Bu birkaç olumsuzluk harici seyir açısından güzel bir oyun, sahnedekilerin performansı seyircide iyi bir akis uyandırıyor. Ağlarken göz yaşlarını gülerek silen Zeynep Ekin Öner (Sonya), o duyguyu harikulade bir biçimde aktarıyor. Durukan Ordu, Çehov’un doktora yüklediği farkındalık ve çaresizliği iyi bir şekilde yansıtıyor. Bir sahnede gaz lambaları ve mumlar yakılırken, sahnenin yavaş yavaş koordineli bir şekilde aydınlanması oyunda ışık tasarımının kalitesini fark ettiriyor. Kostümler, klasiklerde betimlenenlerin hemen hemen aynısı, bir rus köylüsünü ve soylusunu kıyafetlerinden kolayca ayırt edebiliyorsunuz.

Perde kapanınca vakti güzel değerlendirmenin hoşnutluğunu ve performansları alkışlamaktan yorulan ellerinizdeki hafif acıyı gülümseyerek duyumsayacaksınız. İyi seyirler.

Leave a Reply