Geçtiğimiz ay Netflix’te yayınlanan Black Mirror dizinin yeni bölümü veya filmi diyebileceğimiz Bandersnatch, interaktif yapısıyla herkesi şaşırttı ve yenilikçi bir iş ortaya koydu. Genel olarak karakterin tercihlerine yön verebildiğimiz hikayeni sen seç tarzında bir macera sunuyordu izleyiciye. Ana karakterimiz “Bandersnatch” adını taşıyan bir video oyun yapma projesi ve onu hayatındaki travmaların ortaya çıkışı ve seçimlerindeki kaderciliği bizlere sundu.
Yapımı asıl odak noktası “seçim yanılgısı” ve determinizm üzerine aslında. Hayattaki seçimlerin hangileri özgür irade ile yapılıyor veya en başta özgür irade denen bir şey var mı?
Uzun uzun bir analiz yapılabilir elbette filmin bütün detayları ve tabi ki alternatifli sonları hakkında. Öte yandan ben genellikle beğenilen ve övgü alan Bandersnatch’i pek de beğenmediğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Vermek istediği mesajı yani aslında seçimlerimizin belki de öncden belli olduğu duygusunu böyle vermek? Farklı bir film deneyimi olmaktan öteye geçemeyen bir şey bence. Senaryo oldukça durağan ve sıkıcı, mesaj verme kaygısı oldukça göze batıyor ve bir yandan da verdiği mesaj da o kadar da yeni olmayınca bu deneyim sıkıcı, anlamsız ve kendini tekrarlayıp duran bazı sahneler haline geliyor film. Ortaya çıkış fikri kötü mü derseniz elbette değil ama ortada şöyle bir durum var seçimleri izleyiciye yaptıran bir film teorik olarak bir oyundur aslında. Karakter izleyici tarafından kontrol edilir ve sonunda bir noktaya varır. Bakıldığında oyun dinamiklerine sahip gibi gözükse de Bandersnacth bu kavramları çarpıklaştırmış ve asıl alameti farikayı “gerçek” seçimi yapamama üzerine kurmuş. Aslında izleyici ile karakter arasında herhangi bir duygusal bağ kurulması beklenmemiş hatta bir noktada karakter ayan beyan izleyiciye sesleniyor. Dördüncü duvarın kırılması illa güzel olacak diye bir kaide yok elbette. Bana kalırsa burada da olmamış, karakterimiz gerçek kararları alamıyor onun yerine biz alıyoruz. Fakat filmin bir noktasından sonra izleyici olarak anlıyoruz ki aslında biz de pek öyle istediğimiz kararı alamıyoruz. Çoğu karar aynı noktaya varıyor, ve Black Mirror bize ekrandan bağıra çağıra özgür irade sorgulatmaya çalışıyor. İyi de bu izlediğimiz filmde zaten pek de öyle özgür değiliz, toplamda beş adet son mevcut. Bir yandan karakter özgür değil, çünkü biz kontrol ediyoruz. Bu noktada filmin interaktif oluşu bir anlam ifade etmiyor artık.
Neden interaktif çünkü seçimler? Çünkü yapılıp aslında özgür seçimler olmadığını görmek, o zaman neden normal bir film değildi ki bu? Madem yaptığımız seçimler önemli değil, madem “oyun” aslında önceden belli bir iskelete sahip, o zaman bütün bu tantanaya ne gerek vardı diye sorası geliyor insanın. Hikaye sürükleyici değil, mesaj bayat, kurgu ve işleniş de sıkıntılar var, karakter deseniz zaten mevcut değil o halde benim bu yapıttan almam gereken keyif sadece önünde Black Mirror markası yazması mı?