Vega, yeni albümü ile 12 yıl sonra tekrardan aramızda. Halbuki “Hafif Müzik” çıktığından beri 12 yıl geçmiş, lise sıralarında Vega dinleyen gençlik mezun olmuş, hayata karışmış veya karışamadan kaybolmuş; üniversitede olanlar için ise yıllar göz açıp kapayana kadar geçmişti. Hayat, iyi veya kötü herkesi bir yerlere sürüklemiş, yıllar umarsızca her detaya dokunmuş, dokunduğunu değiştirmiş, anılar başkalarına anlatılırken gerçekliği unutulacak kadar geçmişte kalmıştı. “12 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?” sorusuna verilen cevaplardaki hesaplar gerçeğe uymamış, belki hayal kırıklığı yaratmıştı. Sokaklar, binalar, insanlar, kafalar, manşetler, tüm dünya değişmişti. Ancak bu Eylül’de başka bir şey oldu, mavi bir yıldız parladı ve “Delinin Yıldızı” ile tozlu sandıklarda hapsolmuş anılar bir bir çıkarıldı, paylaşıldı. Bu albümü bayramlığını bekleyen çocuklar gibi masum ve kontrolsüz bir heyecanla bekleyen herkesi içine alabilecek kadar büyük bir zaman makinesi ile döndü Vega.
Sosyal medyada yeni albümün müjdesi duyurulduğundan beri, tatlı bir telaş vardı: “Vega, hala o eski Vega mıdır?” kaygısı ile bu soruya verilebilecek olumlu bir cevabın yarattığı o tatlı uyuşukluk hissi. Zannediyorum ki gençliğinde, çocukluğunda kendini onların şarkılarında bulmuş olanlar, içten içe geçmişin o dayanılmaz çekiciliğine kaptırdı kendini bu haberle. Vega, Türk rock müziği kategorisinde benim için – ve bence çoğu insan için- 1.sırada yer alan, efsane bir grup tabii ancak bu kavuşmayı, iTunes’da en çok satan albüm sıralamasında birinciliğe taşıyan daha çok Vega’ya ve Vega’lı yıllara duyulan özlem oldu diye düşünüyorum.
Peki geçmişe olan bu özlemimiz nedendi? Neden anılara tutunmak ister insan?
Geçmiş, ne yaparsak yapalım artık “geçmiş” değil midir? Fotoğrafını da çeksen, günlüğünü de tutsan, rüyanda da görsen. Ve geçmiş, çoğu zaman olduğundan başkadır “anı” haline geldiğinde. Zaten bu yüzden bazen daha güvenilir gelir ya hepimize, çünkü bildiğimiz, yürüdüğümüz ve anılaştırarak iyileştirdiğimiz bir geçmiş duruyordur bir kenarda. Nasıl hatırlamak istiyorsak öyle hatırlayabiliriz, belki sadece gülümsediğimiz anları veya “birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklarız”* ve Vega bize o anları hatırlatmak için döndüğünde döner yine kendimizi buluruz, hatırlamak istediğimiz bir dünyada. Vega’nın dönüşü bizim kendi içimize dönüşümüzdür belki de. Herkes kendinden bir şeyler bulabilecek bu albümde: melankoli, enerji, huzur. Vega, 12 yıl sonra aramıza dönerken bu denli etki yaratacağını tahmin etmiş miydi bilmiyorum ancak belli ki “Delinin Yıldızı”nın parlaması için tam zamanı, tam yeriymiş. Önceki albümlere aşina olanlar, derin bir “oh” çekmiştir, şarkılarla buluşunca. Zira Vega, kendine has olanı hiç bozmamış, zaman makinesini doğru çalıştırmış. Vega’yı Vega yapan neyse; sound, melankoli, hareket, derinlik, Deniz Özbey’in eşsiz sesi, Tuğrul Akyüz’ün ise sihirli parmakları ve gitarı, hala aynı, bıraktığımız gibi.
Albüm baştan aşağı ben; benlik melodiler, benlik sözler, benlik vurgular ancak “Dünyacım” bir başka, kayırmadan edemeyeceğim. Sözleriyle, ritmiyle ilk duyduğumdan beri aklımdan çıkmayan bir şarkı bu. Vega’ya en çok yakışan duygu melankoli bu şarkıda sarkastik, şımarık bir alt tonda, hareketli bir melodi ve inanılmaz bir sound ile karşımızda. İsyan var bu şarkının çekirdeğinde, ama çocuksu bir isyan, yel değirmenlerine kılıç sallayan Don Kişot misali, dünyaya kafa tutan biz. Lakin suç bizde değil, Vega’nın da dediği gibi: “Kötüsün sen, sen be dünyacım!”
“Dünyacım” bir yana, albüme adını veren “Delinin Yıldızı”, Deniz Özbey ve Tuğrul Akyüz’ün kızları Ceylin’in minik geri vokal katkısı ile neşelenen “Man-yak-lar”, Deniz Özbey’in sesine daha yalın bir halde doyduğumuz şiirimsi “İsim-Şehir” de mutlaka dinlenmesi gereken, bana göre öne çıkan parçalar arasında.
“Delinin Yıldızı”nı bu denli özel kılan bir başka detay da bu açıklama oldu benim için:
“Bu albüm kendi gücüyle ayakta durmaya çalışan kız çocuklarına, onlara bunun için yol gösterenlere ve annemiz Güler Özbey’e adanmıştır.”
Okuduğum, çevremden duyduğum ve gözlediğim kadarıyla, müzikteki başarıları bir yana kişilikleriyle de kalbimizi ısıtan Deniz Özbey ve Tuğrul Akyüz, kendilerini bir kez daha hatırlatmış, albümün bile önüne geçmişler.
Sevgili Deniz Özbey, Tuğrul Akyüz ve “Delinin Yıldızı”nın parlatılmasında emeği geçen herkes; “sarılırım ellerinize, bir teşekkür güzelliğine”. Bu albüm hepimize iyi geldi, iyi gelecek.
*Didem Madak-İrisin Ölümü
Fotoğraflar için: http://www.murekkephaber.com/vega-dan-yeni-album-delinin-yildizi/5952/ http://www.milliyet.com.tr/vega–delinin-yildizi–albumu-ile-12-yil-sonra-kaldigi-yerden-devam-ediyor–mola-4783/
Berna
Her yazını çok beğeniyorum kalemine sağlık
U.Zuhal Cetinkanat
Cok guzel olmus yine ?????