Tatlı Bir Müzikal: “Singin’ in the Rain”

Bazı insanlar yağmuru hisseder diğerleri ise sadece ıslanır.

Bob Dylan

Yağmurlu günler bana hüznü çağrıştırır. Aslında yaşadığımız her an gelecek hayatımızı, duygularımızı ve tepkilerimizi belirlemekte önemli bir rol oynuyor. İlkokul yıllarımda okula gitmek istemediğim sabahların erken saatleri hava genellikle kapalı olurdu ve yağmurlu olan günlerde kalkıp hazırlanmak çok daha zor gelirdi bana. Belki de bilinçaltımda yer eden anılarım yüzünden çok hoşlanmam yağmurlu havalardan. Bir de çok yağmurlu olan günlerde dünyanın herhangi bir yerinde büyük bir acı ya da kayıp yaşandığını bu yüzden gözyaşlarının dünya üzerine şiddetli yağmurlar olarak düştüğü metaforunu kurmuştum zihnimin derinliklerinde. Hala şiddetli yağmurlar altında bu düşüncem usulca belirip kaybolur. Hiçbir zaman kahvemi ve kitabımı alıp pencere önünde yağmuru evimin huzurunda izlemeyi tercih edenlerden olamadım. Her ne kadar yağmurla barışık bir insan olmasam da ıslanmaktan hiçbir zaman çekinmedim. Şemsiye açmaktansa minik damlaları hissetmeyi tercih ederim. Bana göre ne kadar yağmurdan kaçmaya çalışsak da yine de ıslanıyoruz ve direnmektense bazen kendimizi doğanın ellerine bırakmak bizler için çok daha iyi oluyor.

Oldukça normal bir doğa olayı olan yağmur, yıllar boyunca nice romanda, şiirde, filmde ve sanatla ilgili birçok yapıtta önemli bir öge olarak kullanılmış. Yağmurun hüzünle birlikte romantik duyguları da açığa çıkardığı birçok eser mevcut. Hem sanatsal çalışmalardan etkilenme hem de ruhumuzun derinliklerinde daldığımız soluk düşünceler etkisiyle yağmur hepimizin hayatında az da olsa melankolik bir hava taşıyor. Bu melakolizmi benim gibi incelikli olarak yaşayamayanların yanında, yağmuru kalbine dokunan duygularla harmanlayan ince ruhlar kapalı havaların tadını daha çok çıkarabiliyorlar. Yağmurun bende uyandırdığı kapalı ve çekimser duyguların kırılmasında sinema tarihinin en önemli klasikleri arasında sağlam bir yer edinmiş “Singin’ in the Rain”  etkili oldu.

Cosmo Brown, Kathy Selden, Don Lockwood

Döneminin en önemli aktörlerinden Don Lockwood ve güzelliğiyle hemen herkesi kendine fazlasıyla hayran bırakan aktris Lina Lamont’un kariyerlerinde yıldızlarının parladığı dönemle filme giriş yapıyoruz. Klasik kırmızı halı yürüyüşü ardından Don’ın başarılı kariyerinin basamaklarını oldukça fazla merak eden sevenlerine tekrar ederek söylediği en önemli söz “gurur” oluyor. Filmin açılışı aslında her şeyden önce gururumuzdan ve kişiliğimizden ödün vermeksizin başarı basamaklarını tırmanmamız gerektiğinin altını mizahi bir bakış açısıyla çiziyor. 1927’de Holywood’da geçen film, yıldız oyuncuları üzerinden, film endüstrisinin sessizden sesliye geçişini anlatıyor. Hem başrol olarak izlediğimiz Don Lockwood karakterine hayat veren hem de filmin yönetmenliğini yapmış olan Gene Kelly, başarısıyla göz dolduruyor. Don’ın en yakın arkadaşı Cosmo Brown ve gerçek aşkı Kathy Selden’la olan dans sahneleri gerçekten büyük bir yetenek ve emek sonucu çekilmiş sahneler. Özellikle Cosmo karakterini canlandıran Donald O’Connor‘ın muhteşem dans performansına büyük bir hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim. Lina Lamont‘la girişilen tatlı sert mücadeleler filmi mizahi açıdan güçlendirirken, sesli filmin ilk örneklerinde meydana gelen başarısızlıklar sonucu Don’ın sekteye uğrayan başarısını geri kazanmak için girişilen beyin fırtınaları ve ustalıkla tasarlanıp uygulanmış olağanüstü dans sahneleriyle film oldukça lezzetli bir kıvam alıyor.

Renkli ve içimizde tatlı duyguları uyandırmayı başaran bu neşeli müzikal, birçoğumuz tarafından Don Lockwood’un siyah şemsiyesiyle sokak lambası altında yüzündeki kocaman gülümsemesiyle dans ederkenki şekliyle hatırlanmakta. Hem işlediği hikaye, hem başarılı oyunculukları hem de döneminden gerçek kesitler sunan sağlam senaryosuyla “Singin’ in the Rain” izlenmesi gereken yapıtlar arasında yer alıyor. Don’ın sağanak yağmurda çekilmiş kült sahnesindeki hislerini; gerçek aşkını bulmasının verdiği mutluluğunu, hayatında istediklerini başarabilmenin verdiği hazzını yağmurla harmanlayıp benliğinde hissetmesi yağmura olan ön yargılarımı kırdı diyebilirim. Filmi izledikten sonraki süre boyunca zihninizde tekrar tekrar çalan şarkı eşliğinde dans etmek isteyebilirsiniz. Dönem filmleri ve müzikallerle ilgilenenlerin arşivinde mutlaka olması gereken bu filmi izlemenizi öneririm.

Kaynakça

https://tr.pinterest.com/sandrajcheshire/dance-in-the-movies/

FİLM, Ntv Yayınları

Leave a Reply