Meydana gelecek olanı önceden hisset. Cezalandır Zeus’u. Bilgi’nin ateşini çal ve korkunç bir ceza al. Balçıktan yaratılmış insanlardan uzaklaştırılan ateşi, tanrılardan kaçır, insanlara ver. Başkaldırış. Dağa zincirlenip, kartallar tarafından ciğerin yendiğinde sonsuz bir işkenceye maruz kaldığını bile bile sakin kal. Prometheus değil misin sen? İnsanlar, koruyup büyütecektir bilgi ateşini (?) Adına yakışır bir şekilde hiss-i kable’l vukü ile yaşanacakların farkına varmış olman gerekirdi. Bilginin ateşi ya cehaletin ateşine dönüştüyse? Od’un insanların toprak ve sudan yaratılmış olanlarına neler yaptığına şahit ol! Kendi kendine yetişen yeşil yapraklı, ıspanağa benzeyen, yenilebilir bir bitkiyi yaktılar. Temel Reis, Kabasakal’ı alt edip Safinaz’ı kurtarabilir miydi artık?
Elindeki tel levha hâline getirilen metali, ısıtarak bakır gereçleri korumak için kalaycılıkla uğraşırken, dokuz yaşından beri elinden düşmeyen üç telli curası onun geleceği olacaktır. Zanaati artık ozanlığı olacaktır. Bahsettiğim kişi Nesimi Çimen’den başkası değildir.
Bazen “dünyada barış güvercini uçurmak” ister.Bazen insanın gelip geçici olduğunu hatırlatıp uyarır onları: “Aldanma gönül aldanma!” ‘Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz’ diyene “görün muhtar neler etti/ bizi yad ellere sattı” diyerek cevabını verir. Ve daha niceleri… https://www.youtube.com/watch?v=Fvo18b1dO1I&list=PLlTKg0ThQyQ2pHfHmNu_2_WSQwNyfyVZV
Türküleriyle, sazıyla, sözüyle tam anlamıyla halkın ozanıydı Çimen. Aslında bu ifade çok da yerinde değildir. Fransa’da Almanya’da İsveç’te albümler çıkarmıştır. Türk halkının bir değeri olmaktan çok ötesiymiş anlaşılan. Curasının büyüsüne kapılanlar arasında Türkiye’nin önde gelen sanatçıları, bilim insanları da vardır. Halkın ozanının fakirhanesi yıldızlar geçidi gibidir o dönemde. Yaşar Kemal’den İlhan Selçuk’a, Yılmaz Güney’den Behice Boran’a, Aşık Mahzuni Şerif’ten Can Yücel’e… Evin kapısının ardında konuşulanlara temas edebilmek büyük bir şans olurdu herhalde.
2 Temmuz 1993’te felek çark etti. Yüreğe düşen koru belki de “içindeki kuyudan su çıkarmaya çalışan” biri, sanatıyla söndürebilirdi.
Bunu dile getiren Nesimi’nin oğlu Mazlum Çimen’dir. Babasından gelen yetenek ve ev meclisinde tecrübe ettikleri, başarılı bir sanatçı olmasının şaşılası olmadığının göstergesidir. Henüz çocukken babası curasını oğluna verdiğinde Can Yücel, “bu çocuğu konservatuvara göndersene birader” der. Mazlum’un ve babasının aklında aynı soru belirir. “Konservatuvarda ne ola ki?” Can Baba, “artist olunuyor” der. Mazlum Çimen’in de müzik serüveni böylece başlar. Kemanı kazanır kazanmasına ama evde çalışması gerekmektedir. Ee, babası ve arkadaşlarının dolup taştığı bir evde çalışmak pek de mümkün olmaz. Ev ödevi olmayan bir bölüme geçmesi şart olmuştu. Evet evet, buram buram Anadolu kokan bir babanın oğlu balet olamaz mıydı?
Paris’e yolu düşen Nesimi, curasını çalarken onu dinleyenler arasında Nazım Hikmet’in ‘bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin’ sorusunu yönelttiği ünlü ressam Abidin Dino da vardı. Orada kalacak yeri olmayan Nesimi’yi evine davet eder. Nesimi’nin Dino ailesinden bir ricası olacaktır. Kendisini çarşıya götürmelerini ister. Nedeni ise balet olan oğluna, bale ayakkabısı almak istemesidir.
Paris’ten döndüğünde, orada biriyle tanıştığını anlatır oğluna. Gitar çalıyormuş. Bayağı da önem veriyorlarmış. Çimen, curasını çıkarmış ceketinin cebinden çalmaya başlamış. Adam şaşırmış şaşırmasına ama Nesimi tezenesiyle tele her dokunduğunda büyülenmiş ve hatta dediğine göre curanın içine girip öyle dinlemiş… Mazlum, babasının bavulu içinde bir fotoğraf bulur. Babası anlattığı gibi cura çalıyor, o adam da mest olmuş şekilde dinliyor. Hemen babasına koşup gösterir fotoğrafı. Fotoğraftaki kişi Peter Gabriel imiş meğer. Genesis grubunun kurucusu. Kimin aklına gelirdi progressive rock müzisyeninin curaya âşık olacağı…
Bir aşka yazıldığı düşünülen dizeler vardır. Aslında giden bir babanın ardından ağıttır bir aşığa yazılmış olan.
Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli
Edip Akbayram’dan duymaya alışık olduğumuz dillere pelesenk olmuş bu şarkının söz ve müziği Mazlum Çimen’e aittir. Bunun yanı sıra film müziği de yapmaktadır. 30. Montpellier Film Festivalinde, Nokta Filmi müziği en iyi film müziği ödülüne layık görülmüştür.
Ekmek, Şarap Sen ve Ben adlı şarkısı şiddetle önerilir:
Üçüncü kuşak. Can Yücel ve Nesimi Çimen ismini içki masasında koymuşlardı. Saki Çimen; Nesimi’nin torunu, Mazlum’un oğlu…Dedesi kalaycı halk ozanı, babası balet, müzisyen, kendisi piyanist.
13 ezgilik Rast-Gele albümü ve ‘AllStar Kadrosu’yla değerli bir çalışmaya imza atmıştır. Kadro da kadrodur ha. Saksafonda Kürşat Başar, cümbüşte Sırrı Süreyya Önder, bateride Cem Yılmaz, bağlamada Nebil Özgentürk, bas gitarda Erdem Akakçe, yaylı tamburda Cahit Berkay…
Süper gücüne kavuşması için ıspanak dışında bir kaynağı daha vardı. Bernice adlı bir sihirli yaratığa dokunduğunda da bunu sağlayabilirdi. Sihirli yaratığı bulabilir miyiz?
“Kızlarımın hamdolsun o tür idealleri, düşünceleri söz konusu değil!” Zaten erkeğin yapması konu dahilinde bile değil. Oğlu da farklı bir düşünceye sahip değildi. Blok flüt ve jimnastik bizleri batının eseri yapmıştı.
Halbuki öyle miydi? Üç kuşak, Nesimi Çimen, Mazlum Çimen, Saki Çimen ve dolu dolu sanat.
Pandora’nın kutusu tekrar kapandığında içinde tek bir iyilik kalmıştı. Belki de insanın tutunduğu en büyük sihir. Umut.
Ateşin çıkmış.
KAYNAKLAR:
http://www.hurriyet.com.tr/cura-20128694
http://www.posta.com.tr/babam-kalayci-ben-balet-oglum-piyanist-bu-bir-devrimdir-haberi-135717