Hayatımız boyunca bize öğütlenen ve kendimizi bildiğimizden beri bize gösterilen bir yol var: Karşıya bak, kendine bir hedef koy ve oraya var! Ama orası herkesin gittiği yerlerden olmasın. Her şeyi özgün olmak, dikkat çekmek ve fark yaratmak için yapmaya odaklanmışız. Bunun için elbette çevrenizde suçlu aramayın, bu hikayede kimse suçlu değil. Biz sadece bize gösterilen yoldan gittik ve farkların peşinde koştuk. “Hedefini yükseklerde tut,  gözün hep mükemmeli arasın ki mutluluğa ulaşabilesin.” Oysa aradığımız mutluluk orada mı, değil mi bunu hiç sorgulamadık. Küçük şeyleri kaçırdık, geriye dönüp baktığımız zaman iç çektik yaşadığımız o küçük anların değerini bilemediğimiz için. Hepimiz mi böyleydik? Tabi ki hayır. Her zaman olduğu gibi bu konuda da istisnalar mevcuttu. Öyle şairler geçti ki bu dünyadan, sıradanlığa övgüydü onların kelimeleri. Yıllar geçse de üstünden, onların kelimelerine sayfalarda rastladıkça  imreniyorum. “İşte böyle yaşamalı, hissetmeli, söylemeli ve bakmalı!” diyorum. Onların dizelerini herkese anlatmak istiyorum ki gözlerini yükseklerden alamayanlar, mükemmelin peşinde soluksuz koşanlar bir dakika mola versin ve etraflarına baksınlar ki neleri kaçırıyorlar, anlasınlar.

Nefes almak, içten içe, derin derin,

Taze, ılık, serin,

Duymak havayı bağrında.

Nefes almayı bile bu denli şenlikle kutlayan şair Ziya Osman Saba, 47 yıllık yaşamına birçok şiir ve hikaye sığdırdı. Yedi Meşalecilerin kurucularından olan şair dizelerinde küçük mutlulukları yakalama, yaşama sevgisi gibi konular işledi. Hayatı boyunca şiirleri için gözlem yapan Ziya Osman Saba duru şiirlerinde basit anlarda yakalanan mutlulukları anlattı.  Sıradanlık ona o kadar korkutucu gelmemiş olmalı ki hayatı boyunca da bu konuda yazmaktan çekinmedi. Sıradan anlar ve insanlar ona yaşadığını hatırlatmış olmalı ki 1957 yılının bir kış gününde gözlerini yumana kadar hayatı hep sevdi.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…

Anlıyorum, birbirinden mukaddes,

Alıp verdiğim her nefes.

Yaşama sevinci denince akla gelen ilk şairlerden olmasa da mecazlı ve sembol yüklü anlatımıyla hayata olan aşkını ve insanın iç dünyasını şiirleştirmiştir Ahmet Muhip Dıranas. Tanpınar ve Haşim’den etkilenen Dıranas, onların çizgisinde kendine yeni bir yol açmıştır. Hayatın sıradan akışını unutulmaz dizeleriyle parlatmış, insan sevgisini her fırsatta dile getirmiştir. Kendi dizelerinde bahsettiği gibi o bütün evreni sevmiş; kimseyi öz, üvey diye ayırmamıştır. 1980 yılının Haziran ayında Ankara’da saf sevgisiyle beslediği hayata veda etmiştir.

Ahmet Muhip Dıranas

Ahmet Muhip Dıranas

Elbette hayatın toz pembe olmadığının farkındaydı o şairler. Dert, acı, ölüm, ayrılık gibi olguların, belki de herkesten çok, onlar farkındaydı. Zaten önemli olan da o farkındalığı yakalamış olmak, bir başka deyişle hayatla barışık olmaktı. Göğüs gerip yoluna devam edebilmekti asıl marifet. Sıkıntılarını bir kenara koyup günlük yaşamı ve sıradan olayları durmaksızın yazan bir diğer şair de Behçet Necatigil‘dir. Hayatı boyunca öğretmenlik ve şairlik yapan Necatigil kendinden sonraki nesillere de birçok şiir ve şairi miras bıraktı. Kendi küçük dünyasında huzuru yakalayan “evler şairi” , en bilindik şiirlerinden birinde de dediği gibi sevgileri yarınlara bırakmadan bugünü anlamlandırarak yaşamayı anlatmak için uğraştı.

Hiç bu böyle kalır mı,

Biraz geç de olsa

Göreceksin hayatın sana da güldüğünü,

Sabret yoksa.

Behçet Necatigil

Behçet Necatigil

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz? Vallahi değil. Bir iş var bu işin içinde!” demiş Orhan Veli. Bakan gözler değerini bilmediği sürece güzellik nedir ki? Küçük insanın dünyası, sıradanlık ve gündelik yaşamı alfabesi yapan Garip akımının öncüsü Orhan Veli Kanık yalın diliyle özetlemiştir basit anları ve sade mutlulukları.  Abartıdan uzak yaşanabileceğini ve yazılabileceğini her kelimesiyle kanıtlayan şairin kaleminden çıkan dizeler oldukça anlamlı: “Kırık taşlara bakıp ışıklı bir asfaltı düşünmek, acaba yalnız şairlere mi mahsus?”

Bu değerli şairlerin ve daha onlar gibi nicesinin hayatlarına ve kalemlerine bakınca düşünmeden edemedim. Bu kadar zor değildir belki hayatta yalın bakmak, keyif alarak yaşamak, sevmek, değer bilmek.  Bu kadar basit yaşayıp aldığımız nefes, geçtiğimiz yol, işittiğimiz seslere müteşekkir olmak sadece şairlere mi mahsus?

Leave a Reply