Zengin kız – fakir oğlan masalı Türk dizi ve filmlerinin vazgeçilmez ögelerindedir. Aşkın imkânsızlığının artması reytingi de artırıyor olsa gerek, bugün pek çok diziye aşırı dozda sınıf farklılığı sosu ekleniyor. İsmi bundan ibaret olan bir dizi bile geçti ekranlardan: Zengin Kız Fakir Oğlan. Bu dizi komediye yoğunlaşarak örneklerinden sıyrılsa da, diğerlerine baktığımızda durum pek de iç açıcı değil. Klasik “fakir ama gururlu” genç tiplemesinden beslenen bu dizi veya filmlerin sonu da bir o kadar klasik: fakir genç, yıllar sonra zengin olarak geri döner ve sevdiği kıza kavuşur.
İşte tüm bu klişeleri yerle bir eden bir eser The Great Gatsby, Türkçe adıyla Muhteşem Gatsby. Bir masal olmaktan çok uzak, aksine gerçekleri acımasız bir şekilde okuyucunun yüzüne çarpıyor. Kitabın odak noktası, yoksul olduğu için yitirdiği aşkına kavuşmak için yıllarca uğraşan ve inanılmaz bir servet edinen Jay Gatsby. Gatsby’nin biraz da saplantı haline getirdiği bu aşkın perde arkasında ise 1920’li yılların büyük Amerikan rüyasının çöküşüne şahit oluyoruz. Yazar, bu çöküntüyü son derece akıcı ve edebi bir üslupla betimliyor; bu da eseri “klasik” yapan unsurlardan yalnız biri.
Kitabın vermek istediği mesajı en iyi anlatan kısım – bana kalırsa – Gatsby ve Daisy’nin yıllar sonra buluşmasının ardından Gatsby’nin hayal kırıklığını anlatan kısımdır. Gatsby şaşkındır, bunca yıldır hayalini kurduğu an gerçekleşmiştir fakat beklediği gibi değildir. Bunun sebebi ise yanılsamasının muazzam canlılığıdır. Ayrı kaldıkları yıllarda, sevdiği kadını aslında kendi büyütmüştür, hayal dünyasında geliştirmiştir, ona canlılık katmıştır. Kendi çizdiği kadın portresini içselleştirmiş ve ona âşık olmuştur, fakat bu kadın gerçek Daisy’den o kadar uzaktır ki… Çünkü “bir adamın hayaletimsi yüreğinde biriktireceği şeylerle hiçbir ateş ya da serinlik başa çıkamaz.”[1] Tıpkı Amerikan rüyası gibi… Siz onu elde ettiğiniz düşünürsünüz fakat aslında o sizi elde etmiştir. İhtişam, çılgınlık ve debdebe dolu partilerden geriye kalan bir miktar sarhoşluk ve büyük bir boşluk olur.
Yazar bu hayal kırıklığını ve trajik sonu anlatırken sınıfların derin farklığının altını güçlü motiflerle kalın kalın çizer. Gatsby’nin, Daisy’yi ilk gördüğünde odadaki saati düşürmesi ve saatin kırılması romandaki sembollere bir örnek oluşturmaktadır. O “an”da Gatsby için zaman durmuştur çünkü. Ne geçmişi unutabilir ne de gitmesine izin verebilir. Yazar hava durumuna da Shakespeare gibi anlam yüklemiştir. Örneğin Gatsby, seneler sonra tekrar aşkını gördüğünde yağmur yağmaktadır, odaya üzüntü ve keder hâkimdir. Güneşin doğmasıyla aşkları da yeniden doğar. Gatsby, Daisy’nin kocasıyla yüzleştiğinde hava bunaltı derecede sıcaktır, bu da durumun gidişatı hakkında ipucu vermektedir.
Ek olarak, eserde renkler de bir anlatım gücüne sahiptir. Gatsby, boğazın diğer yakasında yalnızca Daisy’yi görebilmek için bir ev tutmuştur ve günlerce yalnız iskeleden yayılan yeşil ışığı seyreder. Yeşil, umudu ve aynı zamanda Amerikan rüyasını simgeler. Long Island’ın doğusu ve batısına ise gri tonlar hâkimdir. Bu da Amerikan rüyasının yozlaşmasına ve getirdiği ahlaki çöküntüye işaret eder. Daisy aslında Amerika’dır. Uzaktan hülyalı ve güzel, fakat yanına yaklaşınca yerini çürümüşlüğe bırakan… Bu sebeple mutluluk “gerçek” bir son değildir, onlar yakası asla kavuşamayacak bir boğazın iki tarafında otururlar ve sonsuza dek de öyle kalacaklardır.
“Böylece akıntıya karşı kürek çekerek, durmaksızın geçmişe doğru sürükleniyoruz.”
NOT: Kitap defalarca sinemaya uyarlandı. 2013 yılında çekilen son filmin fragmanı:
https://www.youtube.com/watch?v=ukgJDXbD89A
[1] F. Scott Fitzgerald, Muhteşem Gatsby (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016), s. 93.
Görseller:
http://images.hellogiggles.com/uploads/2016/01/13/THEGREATGATSBY_WARNERBROS_PHOTO12_720.jpg
https://s3.amazonaws.com/tribeca_cms_production/uploads/uploads/image/gallery_image/521372d7a32a6161ac000001/GG-FMFP-0187.jpg
http://i.huffpost.com/gen/872809/images/o-F-SCOTT-FITZ-facebook.jpg
http://img00.deviantart.net/48f2/i/2012/309/2/f/dr_tj_eckleburg_by_hasunkhan-d5hwgkj.jpg