Sonları güzel olan filmden korkmayacaksın! Son zamanlarda beyaz perdede karşılaştığım en çarpıcı sonlardan biri ve karşınızda The Favourite. Ya da en iyisi biz ona Sarayın Gözdesi diyelim. Eğer sinemada absürt dram diye bir tür olsaydı, şüphesiz ki bu filmi oraya yerleştirirdim. Genel bir bilgi vermeyle doyamayacağınızdan emin olarak öneriyorum, bu filme gidin. Ama önce ben biraz anlatayım.

Sarayın Gözdesi, 18. Yüzyıl İngiltere’sinin edebi ve ebedi rakibi Fransa ile savaş zamanını anlatıyor. Savaş dedim, rakip dedim, olayın içinde zamanın büyük güçleri de var; Peki bu filmi diğer biyografi ve tarih filmlerine göre farklı kılan nedir?

 

İşte orası, senaristler Deborah Davis ve Tony McNamara’nın gizli tarifine, yönetmen Yorgos Lanthiamos’un da keki hazırlamasına kalmış. Ama bir iki ufak ipucundan zarar gelmez herhalde.

İlk farklılığını fonda kullanılan özgün müziklerden anlayabiliriz. Her sahnenin ritmine göre bestelenmiş durmalarına rağmen düşünülenin bir adım ötesine geçiyor. “Gerginliği verdim, tamam. Şimdi bir sonraki sahneye geçiyoruz.” demek yerine sahne devamlarında da kullanılıyor çoğu. İzleyici ne dinlediğini fark edene ve rahatsız olana kadar arkada çalmaya devam ediyor. Rahatsız olmanız, yönetmen için önemli değil çünkü o tam da bunu istiyor. Ani vurgular, aksak ritmler, değişen tonlar ve tek bir pasaja bağlı kalma durumu, kısacası iliklerinize kadar hissetmenizi…

 

 

Aksak ritim demişken, çekimlerde yönetmen tercihini balıkgözü lensten yana kullanıyor. Geniş salon sahnelerinde veya toplu alanlarda kullanılan balıkgözü, geniş açı sağlayarak görüntüde çarpıklığa sebep oluyor. İnsan gözünün aşina olmadığı görüntüler, filmde hatta “farklı” bir filmde olduğunuzu hatırlatır nitelikte.

 

Lady Sarah ve Abigail

 

Bu kullanım size o kadar da farklı gelmediyse karakterlerin filmin başından sonuna değişimlerine şahit olmak da bir o kadar farklı olmayacaktır sizin için. Her filmin kahramanı vardır. Bu kahraman bir engelle karşılaşır ve engeli kendi yöntemleriyle aşamaya çalışır. Engel, değişim, dönüşüm ve son!  Ancak burada durum biraz karmaşık ilerliyor, tanıtılan her ana karakter başta keskin ve belirgin özellikleriyle göze çarpıyor. Hemen karakter analizi yapıp kenara atılmaya müsait anlayacağınız. Fakat filmin ilerleyen zamanlarında çizgiler belirsizleşmeye ve hızlı dönüşmeye başlıyor. Bu da her karakterin belirgin özelliklerini tamamen tersi istikamete saptırıyor. Tabir-i caizse “ters köşeye” yatırıyor izleyici. Yani öyle hemen analiz yapmayın kafanıza göre dercesine…

 

 

Bu ilişki çıkmazlarında üç ana kadın karakter karşılıyor bizi: “Büyük” kraliçe Anne, kraliçenin destekçisi hayat arkadaşı Leydi Sarah ve Sarah’ın çok uzaklardan kuzeni Abigail. Bu üçlü çok güçlü olamıyor çünkü ortada kraliçenin gözdesi olma arzusu ve beraberinde gelen varlığını kanıtlama gücü var. Demem o ki hiçbir karakter kabuğuna sığamıyor, paylaştıkları yerin büyük bir saray olduğunu hatırlayarak… İşte bu isteklerin kesişmesi, bizlere klasik bir tarih sunmaktan ziyade sarayın içine bir kapı aralıyor. Dışarıda savaş olurken biz içerdeki savaşa şahitlik ediyoruz bir bakıma. Güç dengesizliğinde son durumsa en başından beri anlatmaya çalıştığım kapanış sahnesiyle anlatılıyor. Öyle çarpıcı bir son ki, kraliçeyi nasıl bilirdiniz sorusuna net bir yanıt verilemeyecek derecede.

Son sahne kendini kraliçeye kanıtlayarak başından beri isteklerini elde etmiş Abigail ile açılıyor. Ona Kraliçenin değerlileri on üç tavşan eşlik ediyor. Etrafta dolanan bu sevimli hayvanlar, Abigail’in gözünde gücünü pekiştirebileceği birer canlıya benziyor. Onların savunmasızlığı, haksız kazanılmış zafer karşısında eziliyor. Lafın gelişi değil Abigail ayağıyla birinin üstüne basarak ezmeye başlıyor. Yataktan kalmayacak kadar hasta kraliçe Anne bu duruma şahit oluyor. Normalde gözdesi Abigail yardımıyla ayağa kalkan ve yatakta ayak masajı yapılan kraliçe rutinini bozuyor. Bu bozulma filmde bir dönüşüm noktasına işaret ediyor. Kraliçe tıpkı Abigail’in tavşanına yaptığı gibi kafasına ağırlığını vererek onu eziyor. Ancak bu seferki eziliş, bir hatırlatma niyetinde; “Senin sayende ayakta durmuyorum, sen benim sayemde ayaktasın.” Bu sahne sinemada double exposure yani görüntülerin üst üste bindirilmesi ile geçişli tek bir görüntü elde edilmesi anlamına gelen bu teknik ile gösteriliyor.  Tavşanlar, kraliçe ve gözdesi… Hepsi tek bir sahnede ve hepsi birbirine bağlı!

 

 

Fragman:

https://www.youtube.com/watch?v=SYb-wkehT1g

 

Kaynakça:

http://collider.com/the-favourite-ending-explained/

https://filmcolossus.com/the-favourite-explained/

 

 

 

Leave a Reply