20. yüzyıl her dalda modernleşmenin etkili bir şekilde görüldüğü bir yüzyıldır. Sanat ve teknoloji de bu modernleşmeden payını yüksek ölçüde almıştır. Her ikisi de geçmişten ve günümüzden etkilenmeden üretim yapamayacak birer daldır. Çünkü insanlık ilk olarak yakın geçmişinden yararlanmaya eğilimlidir. Bu sebeple yeni bir yapıtı, tabloyu veya icadı üretmeden önce kafalar bir kere dönüp geriye bakar. Sonrasında günümüzde eserini, icadını hayata geçirmeye hazırlanır, sanatçı veya bilim insanı. Geçmiş ve geleceğin bu kadar sıkı bağı, Gustav Klimt’in “Öpücük” tablosunun sinemadaki yansımasında görülür. Bahsettiğim sinema filmi ise yönetmen Martin Scorsese’nin The Shutter Island filmidir. Türkçe’ye “Zindan Adası” adı olarak çevrilen film, 2009 yapımıdır ve 1950ler Amerika’sında geçmektedir. Görüldüğü üzere daha ilk aşamadan seneler bu denli birbiriyle etkileşimdedir.

Michelle Williams – Leonardo DiCaprio

Ancak anlatmak istediğim bu deği; iki farklı sanat dalının arasındaki güçlü bağ ve iletişim. Nasıl mı? Ressam Klimt, “Öpücük” adlı tablosunu 1908 yılında Viyana’da tamamlar. Tabloyu bir ressamın gözünden yeni bir yüzyılın etkilerinin kendini dışa vurumu olarak betimleyebiliriz. Genç bir çift ve uçurum yamacında masum bir öpücük…  Ana temanın birkaç temadan oluştuğunu söylemek mümkün. Modernleşme ve hümanizm, Klimt’in çekinmeden kullandığı iki temadır tabloda görüldüğü gibi. Bu nedenle renklerin ve şekillerin kullanımı göze çarpar. Her ikisinin de kıyafeti göz önündedir, fondaki tek bir renk varken. Şimdi, bu tabloyu gözümüzde canlandırıp meşhur Zindan Adası filmine gidelim. Filmde bir sahne benim dikkatimi fazlasıyla çekmişti. Michelle Williams ve Leonardo DiCaprio’nun tamamı sarı renkli bir odada birbirlerine sarılırken bir sahnesi vardır. Williams çiçekli bir elbise giyer, yüzünde hüzün ve şehvet vardır. DiCaprio ise bir takım elbise giymektedir. Erkek kadının beline sarılırken çekilen bu sahne, bana bir yerden tanıdık gelmişti. Ekrana yansıtılan bu filmde aslında sinema dışında başka bir sanat dalından esinlenilmişti. Her sahnesinin böyle olduğunu söyleyemem, çünkü bu mümkün değil. Ancak bir sahnenin bu şekilde neredeyse yüzyıl önce resmedilmiş bir tablodan bu denli etkilenmiş olması sizce de etkileyici değil mi? Evet, resmin ve sinemanın buluşması DiCaprio’nun bir “öpücüğüyle” gerçekleşir.

Gustav Klimt – The Kiss

Aslına bakarsanız bu daha benim fark ettiğim açık bir örnekti. Daha niceleri var keşfedilmeyi bekleyen. İzlediğimiz her sahnenin incelikle işlendiğini sektör dışında olanlar bilmeyeceklerdir. Ancak saniyelik de olsa ekrana yansıyan bir sahnenin hikâyesi sadece yönetmenden değil, tarihin barındırdığı nitelikli sanat eserlerinden de gelebiliyor. Sanatın her dalına ilginiz olması dileğiyle…

Leave a Reply