Not: Bu yazı Ad Astra filmi ile ilgili sürpriz gelişmeleri ele vermektedir.
Merhaba Değerli Sinemaseverler!
Uzun süredir merakla beklediğimiz, bana sorarsanız tarihin en başarılı oyuncularından biri olan Brad Pitt’in başrolde olduğu Ad Astra geçen hafta vizyona girdi. Özellikle filmin aldığı oldukça çeşitli yorumları ve insanların filme karşı verdiği birbirinden farklı tepkileri gördükten sonra Ad Astra’ya bir eleştiri yazısı yazmaya karar verdim. Almış olduğu bütün kötü yorumlara rağmen filmi gerçekten beğendiğimi belirtmek istiyorum, ilerledikçe bu kötü yorumların nedenlerine de değineceğim. Filmi henüz izlemediyseniz fragmanına bir göz atmanızı da tavsiye ederim, ancak aklınızda bulunsun, fragmanda aksiyonu fazla gibi görünse de Ad Astra aslında ağır ilerleyen, dram ağırlıklı bir film.
Filmimiz yakın bir gelecekte geçiyor. Bu yakın gelecekte Ay’da ve Mars’ta koloni kurulmuş. Hatta buralara seyahat etmek oldukça sıradanlaşmış, Ay’da Subway ve Apple gibi markaların mağaza açmış olduklarını görüyoruz. Film, babası gibi başarılı bir astronot olan Roy McBride(Brad Pitt)’ın SPACECOM adlı uzay şirketi tarafından çağrılmasıyla başlıyor. Bu gizli görüşme sırasında Roy’un babasının, öncülük ettiği bir proje için ekibiyle birlikte yıllar önce gelişmiş canlılar aramaya uzaya çıktığını ve geri dönmediğini öğreniyoruz. Ünlü astronot Clifford McBride(Tommy Lee Jones)’dan bir mesaj aldıklarını düşünen SPACECOM’un planı, Roy’u Mars’a gönderdikten sonra ona önceden yazılmış, babasına hitap edilen bir mektup verip bu mektubu okutmak ve Clifford’ın onlarla tekrar iletişime geçmesini sağlamak. Başta oldukça masum görünen bu görevin aslında göründüğü gibi olmadığını ve ardında çeşitli sırlar barındırdığını ise filmi izledikçe öğreniyoruz.
Filmle ilgili neredeyse herkes tarafından olumlu eleştiri almış, benim de fazlasıyla beğendiğim iki ana nokta var. Bunlardan biri filmin sinematografisi, diğeri ise Brad Pitt’in performansı. Filmin sinematografisinin Interstellar, Dunkirk ve Her gibi filmlerde de izleme şansını elde ettiğimiz Hoyte Van Hoytema’ya ait olduğunu düşünürsek, bu kadar başarılı olduğuna şaşırmamamız lazım. Ad Astra kesinlikle beyazperdede izlenmesi gereken bir film. O kocaman ekrana bakarken gerçekten büyülendiğim, tüylerimi diken diken eden birçok sahne vardı. Neptün’ün görünüşü, Dünya’nın Ay’dan görüntüsü, Ay üzerindeki kovalamaca sahnesi bu bahsettiğim sahnelerden yalnızca birkaç tanesi. Sinemaya fazla ilgisi olmayan bir insanın bile etkileneceği görüntüler görmek mümkün Ad Astra’da. Yalnızca sinematografisi için bile izlenmeye değer bir film olduğunu düşünüyorum.
İkinci noktaya gelirsek, Brad Pitt her filminde olduğu gibi Ad Astra’da da karakteriyle özdeşleşerek inanılmaz bir performans ortaya koymuş. Bu filmin farkı ise, Pitt’in diğer karakterlerine kıyasla gerçekten farklı bir karakteri canlandırıyor olması. Şimdi biraz Roy McBride karakterinden bahsetmek istiyorum. Film boyunca arkadan Roy’un sesini filmin anlatıcısı olarak dinliyoruz. Bu Roy’un karakterine bir derinlik katarak onu daha iyi anlamamızı, onunla empati kurmamızı, hislerini yalnızca yüzünden okumak yerine birinci kişinin ağzından dinlememizi sağlıyor. Babasını bulmaya giderken yalnız başına yaptığı yetmiş günlük yolculuk yalnızca fiziksel bir yolculuk olmaktan çıkıp yalnızlığını, bencilliğini, kendini herkesten uzaklaştırışını sorgulamasına ve bunun babasıyla olan bağlantısını aramasına tanık olduğumuz bir içsel yolculuğa dönüşüyor. Babasının onun için ne ifade ettiğini ve filmin ilerleyen bölümlerinde onun babası için ne ifade ettiğini keşfedişini görüyoruz. Başta oldukça dengeli, güçlü, kontrolü yüksek, sakin ve kararlı biri olarak tanıdığımız Roy’un güvensizliklerini, zayıflıklarını, eksik hissettiği ve belki de en insani yönlerini farkediyoruz film ilerledikçe. Bu yönüyle Ad Astra bir aile draması ve içsel bir sorgulama arasında gidip geliyor.
Bunlara bakınca filmin neden bazı izleyenler tarafından beğenilmemiş olduğunu da görmek mümkün. Bir uzay filminden aksiyon, bilim-kurgu veya insanlığı yok etmek isteyen yaratıklar bekleyen izleyicilere kesinlikle hitap edecek bir film değil Ad Astra. Oldukça ağır ilerleyen, bolca monolog içeren, birkaç sahnesi dışında neredeyse hiç aksiyonu olmayan bir dram. Filmin beğenilmeyen başka yönleri ise filmde açıklanmayan birçok noktanın ve bazı anlamsız bölümlerin olması. Örneğin Liv Tyler gibi sevilen bir oyuncunun filmde neredeyse hiç gözükmemesi, filmin sonunda Clifford McBride’ın akıbetinin belirsizliği, Tyler ile Pitt’in karakterlerinin ilişkilerine neredeyse hiç yer verilmeyerek Roy için Eve(Live Tyler)’in öneminin izleyiciye aktarılamaması ve bazı karakterlerin derinliksizliği filmde en çok eleştirilen ve eleştirilmesinin yanlış olmadığını düşündüğüm noktalar, ancak filmin güçlü yanları göz önünde bulundurulduğunda, size hissettirdikleriyle zayıflıklarının önüne geçmeyi başarıyor bana sorarsanız.
Ad Astra özgünlüğüyle ve şaşırtıcı duygusallığıyla öne çıkan, uzayda geçen bir aile dramı. Yılın kesinlikle izlenmesi gereken filmlerinden. Hala gitmediyseniz vizyondan kalkmadan sinemada izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Bir başyapıt olmasa da doğru beklentiyle gideni memnun etmeyi başaran bir film Ad Astra.
https://www.youtube.com/watch?v=BoTnO7fXpMs
https://www.youtube.com/watch?v=XApJQ6AGDwA
https://www.youtube.com/watch?v=YWyML7ZZdMI&list=WL&index=65&t=0s
https://www.imdb.com/title/tt2935510/mediaviewer/rm1935774465
https://www.imdb.com/title/tt2935510/mediaviewer/rm1902220033