Bu yazı serisinin ilk yazısında 2019’a veda edişim vardı. Okuyanların beklentisi ise bir vedadan sonra bu seriyi bitirmem yönündeydi ama gelin görün ki her veda yeni bir başlangıç. Tam da bu yüzden 2020’nin ilk ayı Ocak biterken tekrar yaşamı ve çizdiklerimi hissetmek istedim. Daha saf, renkli ve iyi hissettiren bir başlangıç yapmak istedim; zaten kim istemez ki. 2020 yeni bir başlangıç; yeni basımdan çıkmış bir kitap kadar güzel kokan, ya da resim yapılmayı bekleyen tertemiz bir kağıt kadar gıcır gıcır ve parlak. Gözlerine baktığımızda mutluluğunu görebildiğimiz bir insanı andıran bir başlangıç; belki de bazı şeylerin yine sonu olacak bir başlangıç. Yine de bir başlangıç; hepimizin hak ettiği ve istediği.
Yine her yer dağınık. Aynı düşünceli bir insanın kafasından geçen alakasız, ama aslında bir o kadar da bağlantılı düşünceler ve hayaller gibi. Bir yerde fırçalar, başka bir yerde kağıtlar ve üstünde saçılmış kalemler. Odadaki yeşil sandalye de minik ve ritimli bir mırıldama sesiyle eşlik ediyor ortama. Huzur veriyor ve eşlik ediyor. Belki de bu dağınıklık bile onun mırıldaması için yeterli. Kim bilir? Hızlıca bardağa biraz su koyuyorum ve dolabı açıp rengarenk boyaları çıkarıyorum. Köşedeki dağınık yerden bir kağıda uzanıyorum. Kağıtların üstündeki kalemler de dikkatimi çekiyor ve birden, hiç aklımda yokken, bir tanesini elime alıp onu da kullanmak istediğimi fark ediyorum. Sonra, eskiden renkli çizdiğim her şeyi önce çizgi halinde çiziyor ve bunu tekrarlamaya devam ediyorum. Kalem kalın uçlu ve siyah. Çizgiler de aynı onun gibi güçlü, sert ve keskin. Hatları belli ve dağınıklığın içinde bir uyum var. Ancak dikkatli bakan biri çizgilerin anlamını anlayabilir. Belki de aklı ona oyun oynar ve hayal gücü bunları değiştirir. Bunu düşününce daha sert bastırıyorum kalemi; kalem kırılacak sanıyorum ama kırılmıyor. Sonra fırçalara bakıyorum ve “Acaba neden ilk sizi kullanmadım?” diye söyleniyorum kendi kendime. “Belki de artık kırılgan ve hassas şeylerden hoşlanmıyorumdur.” diyorum sonra. “Fakat hoşlanmasam bile onlara da ihtiyacım var.” diyerek kendi kendimi çürütüyorum yine. “Bazen resmimizi tamamlayan sadece keskinlik ve belirginlik değildir.” diyorum. Pastel tonlar neden keskin çizgiler olsun ki. Hem siyah keskinliklere; hem de kırılgan pastellere ihtiyacım var. Pasteller sadece hassas değil, aynı zamanda etkililer. Elim pudra pembesine gidiyor, sonra bir de minik beyazlıkları kremleştiriyorum. Yavaş yavaş çizgiler birleşiyor. Bunların kafamdaki soyut birleşimi yani. Herkesin şekli farklı değil mi zaten? Hayatın getirdikleri ve de götürdükleri. Çizgiler… “Her belirsizlik kötü değildir.” diye kendini avutan insanlar ve umutsuzluktan dolayı belirginliği azalan çizgiler. Kurşun kalemle çizilenlerin darbe aldıkça silinmesi. Unutulmak ve korkmak. Pastel renklerin baskınlaşmaya başlaması ve kağıdın üstünde gezen ellerimin çizgileri yavaş yavaş dağıtması ve keskinliğini alması. Aslında sona yaklaştıkça hepsinin, pastel olmayanların bile pastelleşmesi ya da gözümün alışması ve kabullenmem… Hepsinin içindeki kırılganlığı görmem ve fark etmem. Sonra kendime bakıyorum ve 2020’de kim olmak istediğimi hatırlıyorum. Ama belki de bunun önceki yazımda geçen hiçbir renk olmadığını anlıyor ve aslında kırılgan bir pastel olduğumu; ama aynı zamanda da belirgin çizgilerim sayesinde bir o kadar da güçlü bir başlangıca sahip olduğumu hatırlıyorum. 2020 güçlü ama duygulu bir başlangıç ve duyguların beni asla zayıflatamayacağı bir yıl aynı zamanda…
Yeni bir yıl, geçen bir aylık süre, yeni hedefler ve farkındalıklar. Şimdiden çok güzelsin 2020.
Not: Bu yazımda sizlere kendi resmimi koymak yerine sizin de okurken hayal etmenizi ve belki de sonra onu çizmenizi istiyorum. Düz beyaz bir kapak fotoğrafının hem 2020 için bir sayfa hem de kendi yaratıcılığınız için bir başlangıç olması dileği ile…