“Bir rock yıldızı olarak anılmaktansa bir şair olarak anılmayı yeğlerim.”

Bu sözlerin sahibi Jim Morrison ve bu isteğine rağmen birçoğumuz bugün onu The Doors grubunun solisti olarak tanıyoruz. Hakkında daha fazla şey bilenler ise onu Lizard King, Kertenkele Kral olarak biliyorlar. Kertenkele, Jim için bir totemdir. Kertenkelenin deri değiştirmesinden etkilenerek kendi benliği içinde biçim değiştirmek ister. “Ben kertenkele kralım, her şeyi yapabilirim” derken de kastettiği budur. The Doors ismi ise William Blake’in dizelerinden gelir: “If the doors of perception were cleansed everything would appear to man as it is, infinite.” Eğer algı kapıları temizlenseydi her şey insana, olduğu gibi görünürdü: Sonsuz. Jim Morrison, derisinin altında kendini yenilerken sonsuzluğun kapılarını da açık tutmak istiyordu.

“If the doors of perception were cleansed everything would appear to man as it is, infinite.”

Wallace Fowlie, Rimbaud ve Jim Morrison kitabında, Jim’in Rimbaud’nun hayatından, felsefesinden ve eserlerinden ne kadar etkilendiğini anlatıyor. Bu konu çok ilgisini çektiği için üzerinde yaptığı araştırmalardan yola çıkarak üniversitelerde, okullarda bu konu hakkında seminerler vermeye başlıyor. Verdiği bu seminerlerin birinde bu gençlere neden The Doors’u sevdiklerini soruyor. Şarkılarındaki şiirlerin, Jim’in sesinin ve asiliğinin bizi etkilemesinin yanı sıra ona duyduğumuz ilginin, Paris’te bir küvette meydana gelen gizemli ölümüyle de bir ilgisi olabileceğini söylüyor. Bunu söylediği sırada arka sıralardan bir çocuk ayağa kalkıp bağırıyor: “O ölmedi! O Afrika’da!”

Jim Morrison’ın mezarı Paris’te, Père-Lachaise’dedir. Chopin, Balzac, Proust, Edith Piaf ve Oscar Wilde’la birlikte… Eskiden Jim’in mezarının yerini gösteren tabelalar varmış Lachaise’de. Sonrasında bu tabelalar kaldırılmış ancak insanlar, kırmızı sprey boyalarla diğer mezarların üzerine Jim’in mezarını işaret eden oklar çizmişler.

 Fowlie, Jim ve Rimbaud’nun hayatları için “the career of an anarchist” deyimini kullanıyor. Gerçekten de Rimbaud ve Jim, tavizsizce özgürdü, onları insanlar için bu kadar özel yapan, mezarların üzerine kırmızı boyalarla oklar çizmeye iten şey belki de bizim yapmaya cesaret edemediğimiz şeyleri yapmış olmalarıdır.

Jim’in edebi birikimini grubun isminin William Blake’in dizelerinden gelmesinden, Rimbaud’nun şarkılarındaki parmak izlerine kadar her yerde görebiliriz. Jim yazdığı şiirlerin, kitapların ve oyunların yanı sıra her şarkısını da bir şiir haline getirmişti. Riders on the Storm şarkısında kendisini fırtınayı süren bir sürücü olarak görür ve aynı zamanda “killer on the road” sözüyle The Hitchhiker (An American Pastoral) adlı senaryosuna da gönderme yapar.

            “Each life appears to be privileged or damned” der Jim. Hayatı boyunca, fırtınasını sürerken ayrıcalıklı mı yoksa lanetli mi olduğuna karar vermeye çalışıyordu belki de. Umarım siz de fırtınada kaybolanlardan değil, Jim gibi onu kontrol edenlerden olursunuz. Long live the Lizard King!

https://www.youtube.com/watch?v=iv8GW1GaoIc

 

Leave a Reply