”Bugüne dek kimsenin hissetmediği türden bir sihir üzerine…”

Bilim kurgu ve fantezi edebiyatı denince çoğu insanın aklına gelen ilk eser kuşkusuz Yüzüklerin Efendisi ve onun büyülü evreni Orta Dünya’dır. Yüzüklerin Efendisi, basım yılı 1954’ten bugüne her yaştan pek çok insana ilham vermiş ve pek çok dile çevrilip 150 milyondan fazla satmış ve sinema uyarlanması tüm dünya tarihinde en çok izlenen filmlerden biri olmuştur. Yazar Tolkien’in çağının çok ötesindeki zekasıyla yarattığı edebiyat evreni hala dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde edebiyat öğrencileri ve akademisyenlerden tarafından incelenir. Peki O’nu bu denli özel yapan şey nedir? Hayranları arasında bu konu üzerine pek çok farklı görüş olsa da asıl sebebin Tolkien’in bir yazardan öte ”yaratıcı” olarak anılması ve kendimizi bulabileceğimiz karakterler yaratması olduğunu düşünmekteyim. Bir yanda kendi dünyamızdan oldukça farklı, içine kendimizi kaptırdığımız ve derin ütopik özelliklere sahip Orta Dünya; diğer yanda bize dostluk ve sadakat hakkında çok şey öğreten ve aslında biz insanlardan çok farklı olmayan hobbitler, aşk ve fedakarlık konusunda çok şey öğrendiğimiz elfler… Bu açıdan her yaştan insanın onun kitaplarında kendiyle özleştirebileceği bir karakter olduğunu düşünmekteyim.

“Dünya ikiye ayrılır derler Yüzüklerin Efendisi söz konusu olduğunda… Kitabı okumuş olanlar ve okuyacak olanlar.”

Özellikle lise yıllarında Tolkien’e büyük hayranlık duymuş birisi olarak yazarın hayatını konu alan ‘’Tolkien’’ filmi için oldukça heyecanlıydım. İlk olarak 2014 yılında çekileceği duyurulan, 2016’da ise ilk haberleri gelmeye başlayan Tolkien filmi başta İngiliz yazar, şair, filolog ve profesör unvanlı akademisyen J.R.R. Tolkien’in biyografik filmi gibi gelse de bence sıradan biyografik bir filmden çok daha fazlasını resmediyor. Hayatında hiç Tolkien kitapları okumamış olan insanların da, uzun yıllardır hayranı olan insanların da filmde duygulanacak bir şey bulacağına eminim. Filmde yazarın çocukluk yıllarına değinilse de özel olarak genç yetişkinlik dönemlerine yoğunlaşılmış. Film, Tolkien’in yetim kalmasının ardından kardeşiyle beraber Londra’ya taşınması, gittiği okulda önce akranları tarafından dışlanıp sonrasında onlarla çok sıkı dostluklar kurmasıyla başlıyor. Sonrasında yazarın aşkı ve arkadaşlığı keşfedişi, kitaplarını ve Orta Dünya evreninin yaratışı, hobbitleri için yarattığı özel dili oluşturması ve okul hayatı gibi daha çok ‘’özel’’ hayatı olarak tanımlayacağımız hayat anlatılırken bunların dışında o yıllard sürmekte olan I. Dünya Savaşı’nın yazara ve İngiliz toplumuna etkisi de işlenmiş. Ayrıca filmde semboller, edebiyat, dil ve fantastik ögeler oldukça önemli; bu nedenle filmi dublajlı değil de orijinal dilinde izlemenizi öneririm. Filmin içinde çok da fazla yer kaplamayan savaş sahneleri ve o sahnelerin atmosferinin duygusallığı beni etkilemedi desem haksızlık yapmış olurum. Normalde benim gibi savaş filmleri izlemekten çekinen biri bile olsanız Tolkien filmini izlerken bu sahnelerden rahatsız olacağınızı düşünmüyorum; çünkü filmde ölüm sahneleri yok, yalnızca etrafta ölü bedenler bulunan savaş meydanları ve bu meydanların hissettirdikleri var.

Yönetmen koltuğunda Dome Karukoski’yi gördüğümüz filmin ayrıca oyuncu kadrosunda Lily collins, Nicholas Hoult gibi oldukça tanıdık isimler var. Filmde J.R.R Tolkien’i “The Favorite” filmiyle Altın Küre ödülünü kazanmış, X-Men: First Class‘tan Beast karakteriyle tanıdığımız Nicholas Hoult canlandırırken eşini ise Lilly Collins’in canlandırdığını görüyoruz. Yönetmen Karukoski’yi özellikle savaş sahnelerindeki başarısı nedeniyle kutlamak gerek. Dekorların, mekanların ve ambiyansın estetik duruşundan ötürü filmin görüntü ve sanat yönetmeninin de oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum. Filmin IMDB puanı ise şimdilik 10 üzerinden 7. Filmin fragmanın ise Türkçe alt yazıyla beraber aşağıya bırakacağım, umarım sizin için keyifli ve merak uyandırıcı bir yazı olmuştur.

Şimdiden iyi seyirler!

Fragman:

 

Kaynak:

Tolkien

 

Leave a Reply