*Dizinin 4. sezonuna dair spoiler içermektedir.
Dizinin en çok beklenen sezon olan 4. sezonun geçtiğimiz haftalarda Netflix’ten yayına girmesiyle beraber gözler 5. sezonu beklemeye başladı bile. Çalkantılı evlilikleriyle Diana ve Charles’a, siyasette o güne dek rastladıklarımızdan çok farklı olan Tatcher’a ve İrlanda-İngiltere ilişkilerine tanık olduğumuz bir sezondu.
İzlerken herkese hak verdik. Diana haklıydı ama bir yandan Charles da haklıydı. Camilla aşkına kavuşamadığı için haklıydı, Prenses Anne artık sevilmediğini anladığı için. Kraliçe haklıydı çünkü koruması gereken bir ülkesi vardı. Prenses Margaret haklıydı çünkü aldatılmaktan bıkmıştı. Sanıyorum ki dizinin senaristlerinin de amacı buydu, herkesi haklı ve haksızlığa uğraşmış bir şekilde göstermek.
Diana’nın alelacele yapılan nişanından sonra Buckingham Sarayı’na yerleşmesi ve orada yaşadığı yalnızlık, gelecekteki sıkıntılarının da bir ön gösterimi gibi oluyor. Alışkın olduğu hayat tarzından çok farklı bir dünyaya adım atan Diana, ilk başlardaki “başına talih kuşu konmuş” hissiyatından gitgide uzaklaşıyor. Charles’ın ona dair uzak oluşu, kraliyet ailesi tarafından sürekli dışlanılması ve daha pek çok dertle karşılaşıyor genç Diana. Bir yandan da bu evlilik, kraliyet ailesinin bir nevi halkla ilişkiler kampanyası niteliğinde olduğu için içinde fırtınalar koparken Dİana sürekli medyaya sürekli gülümsemek ve mükemmel prenses rolünü oynamak zorunda.
19 yaşında genç bir kızın kendi içindeki çekişmeleri, korkuları ve sezgilerine tanık olduğumuz bir sezon olmasına rağmen söylemem lazım ki beklenilen ve istenilenden çok daha az ve kısıtlı bir Diana temsiliyle karşılaştık. Elbette ki bu dizi Diana’nın hayatını anlatan bir dizi olmasa da çocukluğunu o senelerde İngiltere’de yaşamamış insanlar, yani dizinin hedef kitlesi için pek de bir anlam ifade etmeyen ve uzadı uzadıya giden siyaset çekişmeleri Diana’nın resmedilişine engel oldu. Belli ki dizi Diana’nın yaşadığı gerçekleri öne koyarak fazla dikkat çekmek istemedi. Diana’nın çektiği acıları her ne kadar dizi reddetmiş olsa da bu artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Ayrıca Camilla ve Charles’ın “kavuşamayan gerçek aşıklar” gibi temsil edilerek gereğinden fazla sempati topladığını düşünüyorum. Buna rağmen Camilla ve Charles’ın Diana’nın ölümünden sonra halktaki imajlarını düzeltmek için çok uğraştıkları ve şimdi dizinin tüm bunları yıkıp geçmesinden korkmaya başladıkları söyleniyor.
Daha dizi çekilmeye başlanırken Netflix kraliyet ailesiyle iş birliği içinde olmak, gerçeklik doğrulamak için başvurmuş ancak bu istekleri kraliyet tarafından reddedilmiş. Şimdiyse aile dizide anlatınlardan oldukça rahatsızmış. Dizinin ilk sezonlarını izledikleri, hatta beğendikleri, söylenen kraliyet ailesinin bu sezona böyle yaklaşmasının tek sebebi belli ki resmedilen olayların günümüze çok daha yakın olması. Resmedilen karakterlerin hala hayatta olması belli ki rahatsız edici olmuş.
Son olarak kostümlerden bahsetmek gerekirse, söylemeliyim ki bu denli gerçeğe yakın kostümler tasarlaması The Crown’un 1. sezondan beri en güçlü özelliklerinden biriydi. Bu sezonda da bunu sürdürmüş olması özellikle de Diana’nın hayranları için oldukça değerlidir diye düşünüyorum. Kıyafetlerinse birebir aynısının yapılmamış olması modayla hiç ilgisi olmayan birinin bile hemen anlayacağı özelliklerden biri. Diana’yı canlandıran Emma Corrin, bu konunun sette oldukça fazla tartışıldığını ve bu sonuca Crown’un kendi moda tercihlerinin öne çıkartmak için varıldığından bahsediyor.