”Mektup mu yahu benim sana yazdığım? Gönlümün parçaları onlar. Yaran varsa o parçaları üzerine sar.”

”Balıkçı…” şeklinde  başlayan bu güzel mektuplara ilk aşina olduğum zaman ailemle çıktığım uzun bir araba yolculuğuydu.Radyoda içimi ısıtan bu mektupları dinlerken hikayesini içten içe merak ettim.Bulması çok güç olan bu mektupları sevgili Azra Erhat derlemiş.Benim de doğum günü hediyem olan bu güzel kitabı sizlere biraz bahsetmek isterim.

Bilgilerinin ışığıyla adeta eriten,güzel dostluklarının yarattığı atmosferle satırlarını içselleştiren , iki aşığın mektuplarını içeren bu kitap; hayranlıktan başka bir etki bırakmıyor.Yaklaşık yirmi yılı devirmiş olan bu beraberlik Cevat Şakir’in vefatına kadar olan mektuplarla devam ediyor.Günde bir mektupla yetinmeyen iki aşık, birbirlerine günde 3-4 mektup yolluyormuş.Tahmin edersiniz ki bu mektup sayısı 100-200’den ibaret değil.Dünyalarını paylaştıkları bu mektuplar binleri aşıyor.Azra Erhat sadece minik bir kısmını yayınlayarak bile içimizi ısıtmayı başarmış…

 

‘’Balıkçı’’, Azra Erhat’ın sevgili dostuna seslenme biçimiydi. Kendisi, Halikarnas Balıkçısı’nın ona bizzat yazdığı her mektubu özenle saklamış ve bunları derleyerek ölümünü onurlandırmak istemiştir. Yaşadığı yerler ve üstün bilgileri dolayısıyla Halikarnas Balıkçısı, mektuplarının çoğunda yabancı kelimeler kullanmış ve Azra Erhat bunları çevirmek istememiş, bunun okuyucunun  görevi olduğundan bahsetmiştir ön sözünde. Okuyuculardan her ne kadar güzel dönütler almış olsa da okurları onun yazılarını da görmek istemiştir. O da bu söylemlerden sonra Halikarnas Balıkçısı’nın oğlu ile görüşmeler yapmış fakat oğlundan istediği cevabı alamamıştır. Balıkçı bir torba dolusu mektubu denize atmak üzere oğluna vermiş, bunun üzerine İzmir’e gidip Balıkçı’nın dolaplarını karıştıran Azra Erhat sadece bir ila iki tane mektubuna rastlamıştır. Hatta kitabının ön sözünde şöyle bahsediyor ‘’Ustamın yazı ve resimleriyle dolu sandık sandık kağıtlarını karıştırmanın benim için ne güç olduğunu belki okuyucu anlar. Ellerim titriyordu, bu işin bir an önce bitmesini özlüyordum .’’

”Canım canım canım,güzel meleğim merhaba.Denizde boğulmakta olana bir cankurtaran simidi atarlar.Sen bu dakikalarda osun ve hemen,hemen lazımsın.Çünkü pek müteessirim yani yüreğim duruverir.Ben dayanırım a canım amma belki beynim,yüreğim dayanmaz.Amma içim yanmaktadır.Kendime sana böyle açıkladığıma eyi mi ettim bilmem.Üzülme,ne de olsa ben seni (yakında) göreceğim.O zaman bir şeyim kalmaz.Seni olduğun gibi gönlüme aldım.Sende bütün insaniyeti seviyorum.Sen dünyanın bana verdiği mükafatsın.” demiştir mektubunun bir kısmında sevgili Balıkçı,Azra Erhat’a …

 

Leave a Reply