“Hayranlık duyduğum bir usta.” – Alfonso Cuarón
“Müthiş bir ilham kaynağı.” – David Lynch
“Fellini, sinemanın ta kendisi.” – Martin Scorsese
Yukarıdaki isimler tanıdık geliyor değil mi? Hepimizin hayranlıkla izlediği Roma, Blue Velvet, Taxi Driver gibi filmlerin dünyaca ünlü yönetmenleri, usta yönetmen Fellini’ye karşı duydukları hayranlığı işte bu sözlerle belirtiyorlar. Zira Fellini, dünya sinemasındaki birçok yönetmene ilham kaynağı olmuş, sinemanın gidişatını baştan sona etkilemiş bir yönetmen. 100.yaşının şerefine, bu yazımda kendisinin hayatından, sinemasından ve sanat dünyasındaki öneminden bahsetmek istiyorum.
Federico Fellini, 1920 yılında İtalya’nın Rimini adlı bir kentinde dünyaya geldi. Katolik bir çevrede büyüdü, dolayısıyla çocukluğunda dini bir eğitim aldı. 1939 yılında ailesini memnun etmek için Roma Üniversitesi’nde hukuk okumaya başladı fakat derslere devam etmedi. Roma’da kısa süreli işlere girdi. Marc’Aurelio dergisinde bir makalesi yayımlandıktan 4 ay sonra derginin yayın kurulunda yerini aldı. Bu süreçte birçok senarist ve yazarla tanışıklığı oldu. Bu bağlantıları, Fellini’ye şov dünyasının ve sinemanın kapılarını açtı. Dolayısıyla Marc’Aurelio’nun kendisinin hayatında bir dönüm noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Fellini, sinema kariyerine senaristlik yaparak başladı. 1944 yılında ünlü yönetmen Roberto Rossellini’nin çıraklığını yapmaya başladı. 1950 yılında, Alberto Lattuada ile birlikte ilk uzun metrajlı filmi Luci del varietà’nın eş yapımcılığını ve eş yönetmenliğini yaptı fakat dünyada adını duyurmasını sağlayan ilk yapım, 1953 yapımı I Vitelloni oldu. I Vitelloni eleştirmenler ve halk tarafından sevildi, Venedik Film Festivali’nden “Silver Lion” (1953-1994 arasında verilen bir ödül) ile ayrıldı. Fellini, filmlerini İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının etkisiyle yaptı fakat hiçbir zaman bu akımın temsilcilerinden biri olmadı. 1952 yapımı Lo sceicco bianco (Beyaz Şeyh) ve 1954 yapımı La Strada (Sonsuz Sokaklar), yönetmenin pekâlâ önemli filmleri arasındadır fakat dünyada Fellini denince akla ilk gelen film La Dolce Vita‘dır (Tatlı Hayat).
La Dolce Vita, Fellini’nin çok sevdiği biricik Roma’sına dair bir hiciv niteliği taşır. Film, gazeteci olan fakat ciddi bir yazar olmanın yollarını arayan Marcello’nun hayattaki yerini bulma, gerçek mutluluğu arama serüvenini anlatır. Bu süreç içinde Marcello, ışıltılı Roma hayatı ve kız arkadaşının evdeki yaşamı arasında sürüklenir. Film, savaş sonrası Roma’nın hedonistik yaşam tarzına, durmak bilmeyen gece hayatına; varlıklı kesimin uyuşturucu pazarlarına, partilerine, kısacası yaşadıkları “la dolce vita’ya” bir gönderme niteliği taşır. La Dolce Vita, erkek-kadın ilişkisinin doğasıyla yakından ilgilenir fakat bütün bunların yanında, filmde “din” kavramının izlerine de sık sık rastlarız. Din, Fellini sinemasında önemli bir yer taşımaktadır; dolayısıyla La Dolce Vita’nın otobiyografik bir eser niteliği taşıdığı sinema camiasında sıklıkla iddia edilir. (Fellini de bir keresinde her sanatın otobiyografik olduğunu öne sürmüştür. İlgilenenler, The Atlantic’in 1965 Aralık sayısında bahsi geçen alıntıyı bulabilir.) Fellini’nin yedi sayısına olan takıntısı, dikkatli izlendiği takdirde, filmde pek çok kez karşımıza çıkmaktadır. Tanrı’nın dünyayı yedi günde yaratması, yedi ölümcül günah, anlatının yedi geceye ve yedi şafağa bölünmüş olması… Bütün bu detaylar İncil’e referans niteliği taşımaktadır. Hatta bir sahnede, Marcello bir film yıldızı olan Sylvia’ya aşık olur ve ona şu sözleri söyler: “Sen yaratılışın ilk günü yaratılan ilk kadınsın. Sen anne, kız kardeş, sevgili, arkadaş, melek, şeytan, dünya ve yuvasın.”
Otto e mezzo (Sekiz Buçuk), Fellini’nin başka bir başyapıtıdır. La Dolce Vita kadar bilinen bir diğer filmi olan Otto e mezzo‘da, rüyalar ve gerçeklik kavramları ön plandadır. Fellini, bu filmiyle fantezilerini ifade etme çabası içindedir ve bunu kendine has yöntemiyle başarılı bir şekilde gerçekleştirir. Film sürrealist görüntülerle doludur ve La Dolce Vita‘ya nazaran daha soyut nitelikte sayılabilir. Filmdeki önemli birçok sahne, dünyadaki diğer sinemacılara da ilham kaynağı olmuş, birçok filme referans gösterilmiştir. Örneğin, dünyaca ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun Pulp Fiction (Ucuz Roman) filmindeki meşhur dans sahnesinde (Vincent Vega ve Mia Wallace’ın Jack Rabbit Slim’s adlı mekanda katıldıkları twist dans yarışması), Otto e mezzo‘daki dans sahnesinin esintileri hissedilir.
Fellini’nin, karısı ve oğluyla geçirdiği hayatı 1993 yılında geçirdiği kalp krizi dolayısıyla sona ermiş, eşi Giulietta Masina da kendisinin ölümünden beş ay sonra kanserden vefat etmiştir. Fakat görüldüğü üzere, kendisi dolu dolu bir hayat geçirmiş, sinema dünyasında başlı başına bir ilham kaynağı olmuştur. Günümüzde bile hala filmlerini keyifle izliyor oluşumuz, Fellini sinemasının ne denli zamansız olduğunun bir göstergesidir. Adını tarihe yazdırmış yönetmenlerin arasında yerini alan Federico Fellini, sanat dünyasında asla unutulmayacak ve üstümüzde etkisini hiçbir zaman kaybetmeyecek bir isim.
Kaynakça:
- SİNEMA KİTABI (Alfa Yayınları)
- FilmLoverss: Gerçeğin Karnavalesk Temsilcisi Federico Fellini
- Kapak Fotoğrafı: https://www.filmloverss.com/gercegin-karnavalesk-temsilcisi-federico-fellini/
- 1.Fotoğraf: http://www.bbc.com/culture/story/20181030-what-makes-federico-fellini-the-maestro-of-italian-cinema
- 2.Fotoğraf: https://tr.wikipedia.org/wiki/Federico_Fellini
- 3.Fotoğraf: https://www.filmloverss.com/gercegin-karnavalesk-temsilcisi-federico-fellini/
- 4.Fotoğraf: https://keithandthemovies.com/2015/02/09/reviewing-fellinis-8-12/
- 5.Fotoğraf: https://on5yirmi5.com/biyografi/italyan-yonetmen-federico-fellini-kimdir-federico-fellini-biyografi/
- 6.Fotoğraf: https://sputniknews.com/us/201509151027015222-tarantino-film-cast-list/
- 7.Fotoğraf: https://on5yirmi5.com/biyografi/italyan-yonetmen-federico-fellini-kimdir-federico-fellini-biyografi/