En sevdiğim filmler sorulduğunda, aklıma gelen ilklerden biri Sam Mendes’in American Beauty‘sidir. Amerikan rüyasının iç yüzünü, ailelerdeki yozlaşmışlıkları, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını göstermesi bir kenara bırakalım. Bu filmi düşününce benim aklıma gelen ilk şey, Ricky’nin videosunu çekmiş olduğu, yaprakların arasında dans eden çöp torbası hakkında konuştuğu sahnenin ne kadar etkileyici olduğu. Spoiler’dan arınmış, yalnızca aşağıdaki sahneyi ele alan bu yazıyı, dünyadaki güzelliklerden bahsetmek için kaleme aldım.
“Güzel olan neden güzeldir?” sorusunu sormadan önce biraz arka plan verelim: Ricky ve Jane kapı komşusu olan iki genç. Ricky’nin hayattaki en büyük tutkusu kamerasıyla videolar çekmek ve Jane ile bu sayede tanışıyorlar. Aşağıdaki sahne, ikisi için önemli bir an olarak görülebilecek olmasının yanında, benim esas dikkat çekmek istediğim nokta, Ricky’nin dünyada çok fazla güzellik olduğu ve hepsini kaldıramadığı yönündeki iddiası. Bunu sonbahar yapraklarının arasındaki bir çöp poşetinden, evet, çöp poşetinden çıkarmış. Çöp poşetinin nesi güzel olabilir ki?
Bir nesneye, bir kişiye, bir yere, bir şeye baktığımızda çok çeşitli duygular hissederiz, hatta, aynı şey karşımıza farklı zamanlarda çıkarsa bize çok farklı duygular hissettirebilir. Çöp poşetinin güzelliği de tam olarak buna bağlı: o, doğanın içerisinde, doğayla uyumsuz, doğal olmayan bir obje. Yine de sanki bu çok doğalmış gibi rüzgarın kendisini hareket ettirmesine izin veriyor, yapraklarla birlikte dans ediyor; bir bakıma kendini doğa ile bütünleştiriyor. Buradaki güzelliğin, çöp poşetinin bir çöp poşeti olmasından çok daha derin, hatta, ikilinin ilişkisini temsil ediyor olabileceği yorumundan da öte bir derinlikte olduğunu düşünüyorum. Burada araya felsefi bağlamcılığı sokacak olursak, bir kelimenin cümlede kullanılmadıkça çok anlamlı olamayacağı gibi, bu poşetin de o belirli bağlam içerisinde olmadığı sürece ne anlamlı, ne de güzel olduğu söylenebilir. Hayatta da böyledir bu, bir kişiyi tanıdığımız bağlam onu bizim gözümüzde önemli yapar, izlediğimiz bir filmi sevip sevmememiz o anki duygu durumumuzla bağlantılıdır. Kısacası, anlam için bağlam şarttır. Ricky için bu sahnenin “şimdiye kadar çektiği en güzel şey” olması bu açıdan tesadüf değildir. Sıradan hayatında kendini ait olmadığı bir yerde gibi hissediyor, kendisini rüzgara, yani zamanın akışına bırakıyor. Bu yaptıklarının hiçbir zaman doğal olmayacağını bilmemesi ise bence imkansız.
Ricky’nin duygu durumu konusunda yorum yapmak gerek bu sahneden gerekse filmin tümünden yola çıkıldığında ne kadar kolaysa, sahnenin seyirci açısından etkileyici olmasını gerekçelendirmek bir o kadar zor. Hepimizin dünyaya uyumsuz yahut doğal-olmayan olduğumuzu söylemek yersiz bir iddia olacaktır. Bunun yanında, hepimizin bu hisse kapıldığı zamanlar olduğu da göz ardı edilmemelidir, ancak bundan daha önemli olan kısım, bana soracak olursanız, Ricky’nin çektiği bu video sayesinde her şeyin arkasında bir hayat olduğunu keşfettiğini söylemesidir. En cansız şey bile bir bakıma canlıdır, doğaya ne kadar uyumsuz olursa olsun. Bu da, Schopenhauer’in şu düşüncesine bağlıdır: Sanat izleyici için bir hayal dünyası, bir ideal alan yaratmaktansa, kişiye kendi iradesinin çarpıcı etkisi olmadan yaşamı görme fırsatı verir.
İlerideki yazılarımda daha detaylı incelemeyi planladığım Schopenhauer’in estetik anlayışı, bence tam da bu açıdan bu sahnenin etkileyiciliğini gerekçelendirmektedir. Bize saf bir şekilde her şeyin bir canlılığı olduğunu, herhangi bir şeyin kendisinin içerildiği bağlamda güzel olduğu ve bu güzelliğin sebebini sorgulamaktansa, onu tecrübe etmek gerektiğini hatırlatan sahnenin önemi budur. Ufuk çizgisine baktığımızda seçemeyeceğimiz bir mesafeyi seyretmeye çalıştığımızı bilmenin, gece gökyüzündeki ışıktan oluşan nesnelerin devasa yıldızlar ve gezegenler olduğunun farkında olmanın bir başka çeşitidir bu. Göremediğimiz, bilemediğimiz koskoca bir dünya olduğunu bir çöp poşeti görüntüsüyle, sıradan bir Amerikan gencinin o görüntüyle verdiği önemle anlarız. Çöp poşeti, bize bütün bunları fark ettirebildiği için güzeldir.
Kaynakça:
Sam Mendes, American Beauty, 1999
Internet Encyclopedia of Philosophy, Arthur Schopenhauer