Henüz izlememiş olanlar için, bu yazı Game of Thrones dizisinin ilk sezonu hakkında spoiler içermektedir!

Her hikayenin bir başkasının baştan yaratılması oluşu, yüzyıllardır süregelen hikayeler ve bunları birbirine bağlayan motifler üzerine çalışan Joseph Campbell’ın en önemli iddialarından bir tanesidir. Game of Thrones dizisini gerek gerçek, gerekse kurgusal pek çok hikayenin bir araya toplandığı bir yapım olarak düşünmek mümkündür. Ancak bu yazı, Daenerys Targaryen karakterinin, yani Khaleesi’nin, ilk sezonda yaşadıklarıyla nasıl bir Tanrıça olarak şekillendiği, diğer bir deyişle, Campbell’ın Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri adlı kitabında, Faust’tan alıntıladığı “Ebedi dişidir / Bizi yukarı taşıyan” cümlesindeki ebedi dişiyi nasıl yansıttığı anlatılacaktır.

Campbell’a-ve verdiği referanslara-göre, kadın yaratımın kendisidir. Antik çağların mitlerinde, kutsal kitaplarda, anlattığımız hikayelerde, kadın hep önemli olmuş; kainatın yaradılışıyla ilişkilendirilmiş, yer ve göğün ayrılmasının kadının eseri olduğunu vurgulayan pek çok hikaye anlatılmış ve Meryem Ana, Mesih’in kendisi gibi kurtarıcı sayılmıştır. Toplumsal kopuş hakkında Campbell şöyle söyler: “Meydana gelen kopuş neticesinde içinize dönmeye başlar ve toplumsal formlar aracılığıyla ifade edilen mesajların gerçek kaynağını bulursunuz.” Bu, birinci sezonda Khaleesi’nin geçtiği yolları özetleyen bir cümle değil midir? Tüm Khal’lar kendisine düşman kesildiğinde, Drogo öldüğünde ve kendisi çaresiz kaldığında Khaleesi toplumsal formlar aracılığıyla ifade edilen mesajı, ejderhalar üzerine kendisine anlatılan mitleri dinleyerek ateşin içine yürümüş, üç ejderhanın doğumuyla da başarılı olmuştur (Sahneyi hatırlamak isteyenler buraya tıklayabilir).

Bu başarının bana göre en önemli sebeplerinden biri, Campbell’ın Amor olarak tanımladığı duygu durumudur. Aşktan farklı olan Amor, hayatın ve aşkın acı verici yanlarını kabul etmeyi, aşk için çekilecek tüm acıları göze almayı da kapsar. “Eğer bir şey için her şeyden vazgeçiyorsanız, gerçekten vazgeçin” der Campbell. Khaleesi’nin ateşin içine yürümesinin, bunun bir temsili olduğunu düşünmenin tuhaf kaçmayacağına inanıyorum. Tanrıçalar‘da tarif edilen yola göre kişinin tutkulara değil, Amor‘a bağlı kalması gerekir, böylece topluma bağlı olmayan, tinsel bir hayat yaşanılabilir. Yukarıda örnek verdiğim üzere, zaten toplumdan kopmuş olan bir kişinin seçebileceği tek yol da budur. Burada, Khaleesi için Amor‘un Drogo’nun ta kendisi olduğunu söylemeye gerek bile duymuyorum, zira Drogo’nun bebeğini doğuramamış olması bile, Amor için çekmeyi göze aldığı acıları bize açıkça göstermektedir.

Kadın, yaratma gücüyle ilişkilendirilmiştir demiştik. Campbell’ınkine ek olarak benim Tanrıça tanımım, yukarıda anlattığım yollardan geçmiş kişiyi de içeriyor. Campbell, Amorun yolunu izlemenin bir kadına duyulan aşkla bağlantılı olduğunu iddia etse de, ben bunun genellenebileceğine ve herhangi bir şekilde aşk için göze alınanların, Campbell’ın bahsettiği mitlerdeki Tanrıça arketipine ulaşma yolunda oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Toplumdan kopuş ve Amora bağlı bir yol izleme, kişi için yaratma gücüne giden bir yoldur. Kadın olsun olmasın herhangi bir insan Tanrıçasal özelliklere ulaşmak ve böylelikle gerek bir başka canlı, gerek sanat, gerekse başarı yaratmak için böyle bir yoldan geçmeye mecburdur. Yüzyıllardır Tanrıçayla ilişkilendirilen “yaratabilme” kabiliyetine sahip olmak için belki de gerçekten toplumdan soyutlanmak, hangi fedakarlıkları yapabileceğimizi kendimize sormak ve kendimizi bunlar aracılığıyla şekillendirmek zorundayız.

Kaynakça:

Joseph Campbell, Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri, İthaki, 2020

Leave a Reply