19 Kasım’da Netflix yeni müzikal filmi “Tick, Tick… Boom!” u seyirciye sundu. Filmin yönetmen koltuğunda Hamilton müzikalinin söz ve müzik yazarı Lin Manuel Miranda oturuyor, başrolde ise Andrew Garfield’ı izliyoruz. İzlediğimiz müzikalin yazarı ise Jonathan Larson. Aslında bir otobiyografi izliyor gibiyiz. Larson’un Broadway dünyasına girmek için attığı adımlar, “Superbia” müzikalinin yapımını ve bu süreçte yaşadığı zorluklar gibi bir sürü şeye tanık oluyoruz şarkıları dinlerken.
Jonathan Larson, Broadway’in köklü değişimlere girmesinde önemli bir rol oynuyor diyebiliriz. Hayata gözlerini erken, sadece 35 yaşında, yumsa da müzikal camiasında en çok saygı duyulan yazarlardan biri olmayı başarmış. Zaten izlerken de anlıyoruz ki Larson’un tek istediği bu dünyaya farklı, ilham verici bir müzikal sunmak. Neredeyse herkesin bildiği müzikallerden biri olan Rent, Larson’un en bilinen eseri. Fakat maalesef, Larson, Rent’in prömiyer gününde, beklenmedik bir kalp sorunu yüzünden hayatını kaybediyor. Hayatı boyunca beklediği anı yaşayamıyor. Tick, Tick… Boom!’da bu sürece tanık olmasak da Rent’in ilham kaynağı olmuş müzikleri duyabiliyor, karakterleri izleyebiliyoruz ve aslında Larson’nun tutkusunu en güçlü şekliyle anlayabiliyoruz.
Prodüksiyonun zamanlaması ve konusunun ise Broadway camiası için başka bir duygusal tarafı oldu. 26 Kasım 2021 tarihinde, “Broadway’in Shakespeare”i denilen Stephen Sondheim 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. Company, Into the Woods, Sweeney Todd, West Side Story gibi müzikallerin yaratıcısı olan Sondheim, Jonathan Larson için de en büyük ilham kaynağıydı. Film süresinde de Sondheim’in Larson’un işine ilgisi ve destekleyici tavırlarının ne kadar büyük bir motivasyon ve etki kaynağı olduğunu görüyoruz.
Into the Woods müzikalindeki “Giants In the Sky” şarkısıyla da insanlar artık Sondheim ve Larson’u anlatıyor çünkü ikisi de Broadway’in en önemli isimlerinden ve artık yeni nesilleri gökyüzünden izliyor olacaklar. Bize düşen de onların eserlerini yaşatmak ve en iyi şekilde temsil etmek.