BSO’dan Dvorak ve Mahler 10. Senfoni

Bilkent Senfoni Orkestrası’nın viyolonsel solistli konser tarihlerini birkaç yıldır takvim her belli olduğunda öğrenir, aklımda tutar, solisti tanımıyorsam şöyle bir araştırır öyle giderim.  Geçtiğimiz Cumartesi yani 8 Şubat bu tarihlerden biriydi. Işın Metin’in her zamanki gibi ustalıkla yönettiği konserde, ilk yarıda viyolonsel sanatçısı Laszlo Fenyö, Dvorak’ın “Viyolonsel Konçertosu, Si minör, Op.104” isimli eserini orkestrayla beraber sundu, ikinci yarıda ise orkestra oldukça zor bir eser olan, Mahler imzali “Senfoni No.10” u beğenilerimize sundu. Bu konserin, Bilkent Senfoni Orkestrası için ayrı bir önemi olduğunu konser bitişinde belirten Işın Metin, bu akşamla birlikte Mahler’in her eserini çalmış olduklarını ve böyle bir orkestranın Ankara’da tek, dünyada ise sayılı olduğunu söyledi. İki saat kırk dakika gibi bir zaman boyunca süren konser hakkında söylenecek çok şey var, o halde başlayalım.

laszlo fenyo 1

Laszlo Fenyö

Macar çellist Laszlo Fenyö, ülkesinin gururu, Pablo Casals Yarışması gibi birçok yarışmada unutulmaz başarılara imza atmış, BSO’da ilk konserini veren bir sanatçı. BSO seyircilerinin çoğunluğu tarafından hayli beğenilen sanatçı, çok coşkulu ve dinmeyen alkışlar topladı ve aynı eserle bis de yaptı.  Beni ise, maalesef bu çatı altında izlediğim diğer çellistler kadar heyecanlandıramadı.   Çaldığı Dvorak eseri, çok sevdiğim ve dinleyici olarak iyi hâkim olduğum bir eserdir. Hepsi canlı olarak olmasa da başka çellistlerden defalarca dinlediğim bir parça ve Fenyö bende onların yarattığı etkiyi uyandıramadı. Heyecan vermeyen bir şekilde başladı, ortalara doğru daha iyi ve sonlara doğru oldukça etkili bir hale geldi çalışı ki eser bitti.  Eğer eserin son dakikalarında yaydığı duyguları ilk başından itibaren verebilseydi daha hoşnut kalabilirdim. Kendisi tabii ki teknik açıdan çok çok iyi bir seviyede ki zaten BSO bu anlamda kusursuz olmayan sanatçıları konuk etmez, ancak eserin çoğu kısmında duygu aktarımı yönünden eksikliği olduğunu düşünüyorum. Fenyö, yavaş ve hafif çalınması gereken yerlerde parçanın uyandırması gereken hisleri aktarabilirken, güçlü ve parçanın yükselmesi lazım gelen yerlerde aynı enerjiyi gösteremedi. Konserden sonra başka eserleri yorumladığı videoları izledim ve bazılarında çok daha iyi olduğunu gördüm, bence Fenyö ve Dvorak’ın ruhu birbiriyle tam uyuşmamıştı. Onu baştan sona daha yavaş ve daha hüzünlü bir eserde canlı dinlemeyi tercih ederdim.  Bir diğer sorun ise, çellonun sesinin yeterince duyulmamasıydı. Kemanların sesi çok güçlü gelirken, çello daha aşağıda kaldı ve onları bastırması gerekirken yeterince öne çıkamadı. Bu sorunun mikrofondan mı, Laszlo Fenyö’den mi ya da çellosundan mı vs. kaynaklandığını bilmiyorum ancak zaman zaman bunu çok net hissettim.  Genel olarak unutulmaz bir performans olarak değerlendiremesem de, bis yaptığında gördüm ki tek başınayken çok daha iyi ve etkileyici çalıyor. İki halde de olağanüstü bir konsantrasyonu var, izleyiciyi adeta hiç görmüyor.  Esleri yani susuşları ilk defa bu kadar harika kullanan bir sanatçı gördüm, parçanın yapısındaki geçişleri size çok iyi hissettiriyor ve bir sonraki bölümü merak ettiriyor. Bir diğer fark ettiğimse parçanın her anında kendinden çok emindi, özellikle baslardaki ustalığı daha fark edilir.

140208 face

İkinci bölüm Mahler’di ve gerçekten çok uzun ve karmaşık bir eserle karşı karşıyaydık. Müzisyenlerin ustalıklarını gösterdiği, özellikle kemanların ön plana çıktığı Senfoni No.10’u Mahler depresif bir döneminde, adeta hayatına son vermek istediği yıllarda yazmış ve bunun temel nedeni de eşiyle arasında olan aldatılma gibi sorunlarmış. Alışılmadık bir düzeni ve uzunluğu olduğundan hikayesini merak ettim ve oldukça ilginç buldum. Mahler, eşinin onu aldattığı kişinin eşine yazdığı mektubu görüyor ve her şeyi öğreniyor, kendisine istiyorsa onunla gidebileceğini söylese de eşi onu bırakmıyor ama araları hiç düzelmiyor. Mahler, parçayı sayfaların üzerine aldığı onca kişisel ve acılarını anlatan kısa notlarla beraber ama tamamlanmamış halde  ve eşine ithaf ederek bırakıyor, eşinden kendisi öldükten sonra bu eserle ilgili tüm şeylerin yok edilmesini istiyor. Eşi, bunu yerine getirmediği gibi parçayı müzisyenlerin incelemesine izin veriyor ve eserin D.Cooke Edisyonu ortaya çıkıyor. Parçayla ilgili duygularım aslında biraz karışık, duyguların aktarılması açısından kesinlikle başarılı olmuş ancak sanatçı o kadar kuvvetli bir buhran yaşıyormuş ki gerçekten de o iç sıkıntısını hissediyorsunuz uzun süre. Bu yüzden eser sizi biraz zorluyor özellikle ölüm, cenaze, intihar gibi temaların olduğu üçüncü kısımda her bir notayla Mahler’in ne kadar kötü şeyler hissetmiş olduğunu anlıyorsunuz. BSO, çalınması gerçekten çok zorlu olan bu uzun ve yorucu parçanın altından mükemmel bir şekilde kalktı.

İki bölümde de ortak olan şey bence üflemeli çalgıların ne kadar başarılı olduğuydu. İki eserde de BSO’nun üflemeli enstrüman sanatçıları akşamın bence en iyisiydi, her birine hayran kaldım. Daha önce bu enstrümanlar bu kadar dikkatimi çekmemişken geceden aklımda en çok onların tınıları kaldı. Bir de Mahler’de ara sıra huzuru az da olsa bize hatırlatan arp tınısı…

Sonuç olarak, daha öncekilerden farklı bir konserden çıkmıştım.  Dvorak’ı, Mahler’e; BSO’yu da her zaman favorim olan bir duruma yani çello solo izlemeye tercih ettiğimden, çello yerine üflemeli çalgılar gözümde ilk defa devleştiğindendi bu.  Klasik müzikte keşfedilecek çok eser, çok sanatçı, çok enstrüman var, BSO’da hepsini gösteriyor bize.

Gittiğim en uzun konserin yazdığım en uzun BSO yazısı oldu, darısı diğer konserlere…

Gelecek Program:

14 Şubat Cuma, 20:00 | Bilkent Konser Salonu
Sevgililer Günü Konseri
Işın Metin, şef
Behzod Abduraimov, piyano
F. Mendelssohn | Piyano Konçertosu No.1, Sol minör, Op.25
S. Rachmaninov | Senfonik Danslar, Op.45

Leave a Reply