“Pandemi sağolsun ya şef olduk ya sanatçı!” Bir süredir çevremde sıkça duyduğum cümlelerden biri. İnsanların verimli olma yarışı ve bunun -eski- normal hayatımızdaki gösteriş çabasının bir uzantısı olması hali bir yana; sadece ilgisi-yeteneği olan insanlara has olan bazı durumlar ise herkes tarafından yapılır-yapılmalı hale geldi. 

Üretkenlik Savaşları

Evde kaldığımız dönemi yavaş yavaş geride geride bırakırken, önlemlerimiz alarak günlük hayatımıza geri döndük. Bununla beraber de yaratıcılığımızı ve üretmeye-verimliliğe olan düşkünlüğümüzü de evde bıraktık. Hızla akıp giden modern hayatlarımız durunca biraz da hayata tutunma çabası içinde her anımızı verimli geçirmek istemiştik. Peki bu isteğin tek nedeni, endişenin ve belirsizliğin hakim olduğu dünyada tutunma çabası mıydı? Yoksa bu çabanın arkasında diğer insanların ne kadar “verimli” yaşadığını görmek ve geride kalmışlık hissi mi vardı? Sheakspeare Kral Lear’ını karantinada yazmış, Newton ise yerçekimini karantinada keşfetmiş.  Sheakspeare’in Kral Lear’ını bugünkü çabalardan ayıran şey neydi? “Sheakspeare, herkesin önüne geçmek için veya salt üretmek için üretmedi. Aksine, hayatın anlamını yazma eyleminde bulduğu için yazdı. Dolayısıyla, Kral Lear toplum baskısı ile yönetilen bir sürecin değil, özgür bir zihnin ürünü.” İfadelerine yer veriyor Zeynep Akdoğan, “Durmak Güzeldir” isimli yazısında ve devam ediyor; “Gelişmek, öne geçmek, büyümek için hırsla değil de gönülden isteyerek, içten gelen olumlu bir dürtüyle hayatı anlamlandırmak için üretmek ruha iyi gelebilir.” İki farklı durum arasında ince bir çizgi var ve bu da, yapılan resimlerin, kumaş boyamaların ve daha nice hobiler edinmenin arkasında yatan motivasyon.

Bu motivasyon hep ertelenen ve zaman bulunamayan bir hobiyi salt kendisi için istemek ise kriz fırsata çevrilmiş demektir. Bunun tam tersi bir durum varsa da bu zaten üretkenliğin ve Sheakspeare tarzı bir eser ortaya koymanın doğasına aykırıdır. 

“Hiçbir şey yapmamak” modern dünya algımızla oldukça yanlış hissettiriyor. Bu algı ne zaman oluştu, suçlusu kim: sosyal medya mı, markalar mı, internet mi bilemiyorum. Ama bu zorunlu-üretkenklik durumunun karşısında olan ve hiçbir şey yapmamanın güzelliklerini savunan Jenny Odell şöyle söylüyor: “Yaşadığımızı hissettiren şey, hiçbir şey yapmadan geçirdiğimiz vakittir zaten. Zihindeki atıkları, enkazı, gürültüyü, endişeyi boşaltır. Hislerimizi, bakış açımızı, önceliklerimizi fark etmemizi sağlar.”

Ev Yapımı Sanatçılık

            Üretkenlik savaşları bir yana, geçtiğimiz aylarda; birçok insan daha önce hiç olmadığı kadar sanat, resim, ahşap boyama, tie-dye (batik desen ortaya çıkacak şekilde kumaş/tişört boyama) yönelimi olduğunu fark ettim. Sanatın iyileştirici etkisi, vakit geçirme, endişeyle başa çıkma gibi nedenler insanların bu tarz aktivitelere yönelmesinin başlıca motivasyonu olduğu ortada. Ancak beni düşündüren nokta bu “yeni nesil” sanat ve resim anlayışı bizim anladığımız şekilde bir sanat mıdır ve bunu ortaya koyan kişiye sanatçı diyebilir miyiz? 

Bu çalışmalar, her ne kadar klasik anlamda bir sanat eseri olmaya çok uzak gözükse de, ortaya konuldukları dönemde tepkiye karşılanan ve “sanat bu değildir” denilen eserleri düşünelim; örneğin Andy Warhol’un Campbell’s Soup Cans eserini ya da Marcel Duchamp’ın Bisiklet Tekerleği’ni düşünelim; modern sanat anlayışının yeni yeni ortaya çıktığı dönemde iki isim de “sanat bu değildir” temalı eleştirilere maruz kalmıştır. Duchamp’ın Bisiklet Tekerleği ile benim yaptığım line art arasındaki en önemli fark: eser sahibinin eserini sanat olarak nitelendirmesi. Benim ortaya koyduğum eser DIY (Do it yourself) etiketiyle paylaşılırken, Duchamp her şeye ve herkese rağmen bu sanattır, sanatçının sanat dediği her şey sanattır diyerek klasik sanata ve geleneklere bir başkaldırıda bulunmuştur. 

Bu senaryoyu bir adım daha ileri taşıyalım; ben eserime sanattır desem ve kendimi de sanatçı olarak nitelendirsem ne olur? Veya bizim sanatçıyı sanatçı, eserini de sanat olarak nitelendirmemizin nedeni nedir? Sanat tarihçileri arasında sıkça tartışılan bu sorunun tek bir cevabı yok: alınan eğitim bu nitelendirmeyi beraberinde getiriyor olabilir veya içinde bulunan dönemin koşulları ve sosyo-ekonomik şartların etkisi de mevcut olabilir. Ama bence en önemlisi toplumun onları sanatçı olarak nitelendirmesi. Duchamp ne kadar çok eleştiriye maruz kalsa da, azımsanamayacak bir kitle tarafından sanatçı olarak görülüyordu. 

İşte tüm bu nedenlerle evde yapılan ahşap boyamalar, sulu boya çalışmaları ya da tie-dye sanat eseri olarak nitelendirilmezken; Warhol’un konserve şişelerini poster formunda bastırması dünyanın en önemli pop-art eserlerinden biri olarak görülüyor. Aslında tüm bu tartışmaların temeli zaten uzun yıllardır birçok sanat akımı arasındaki ayrılıklara neden olan soru: “Sanat nedir?” 

Sahiden, sanat nedir?

Kaynakça:

  • Zeynep Akdoğan, “Durmak Güzeldir”, Vogue Türkiye, 2020 Yaz.

Leave a Reply