Fotoğrafçılık; bir kareye birden çok duyguyu, geçmişi, geleceği ve daha nicesini sığdıran olağanüstü bir sanat dalı. Aslına hemen hemen herkesin bu sanatın ana fiilini gerçekleştirdiği ama çok azının gerçekten sanat icra ettiği ilginç bir alan. Zira paylaşım kültürünün bu denli ön planda olduğu günümüz dünyasında bir insanın kendisine rahatlıkla amatör fotoğrafçı demesi çok da yanlış olmaz. Fakat fotoğrafçılığın büyük bir kısmı ulaşmak istediği amaç (bir konuda farkındalık uyandırmak, bir duyguyu aktarmak, gerçekleri çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermek) etrafında şekilleniyor. Çünkü dünyaca ünlü fotoğraf yarışmalarında, sergilerine bakıldığında yalnızca “güzel” ya da “estetik” olduğu için sergilenen fotoğraf sayısı az: bu da aslında tam olarak foroğrafın büyüsünden kaynaklanıyor. Fotoğraf karesinin durağanlığının içindeki dinamizm; fotoğrafçı amaçlasın ya da amaçlamasın seyircisini bir noktadan diğerine taşıyor.
Bu noktada da bizi birleştiren şeyler ayrıştıranlardan daha fazla – “there is more that unites us than sets us apart” – misyonuyla 2018 yılında başlayan Portrait of Humanity fotoğrafçılık yarışması 3 sene gibi kısa bir süre içerisinde uyandırdığı yankı ve ulaştığı kitle ile fotoğrafçılığın aslında ne kadar da içimizden ve bir o kadar da yabancı olduğunu gösteriyor. Her yıl dünyanın her yerinden fotoğraf sanatçıları bize, bazen çok iyi bildiğimiz bazen de adını bile bilmediğimiz kültürleri, ritüelleri ve dokuları göstermekle kalmıyor adeta hissettiriyor.
Ancak 2020 sergisinin çok önemli bir özelliği vardı: bu sene portrait of humanity sergisi uzayda gerçekleşti ve 2020 kazananları uzaydaki ekranda, dünyamızın üzerinde süzülerek açıklanmış oldu. uzayda sergi fikri yalnızca bir ilke imza atmak ya da daha çok ses getirmek için değil; yarışmanın çıkış misyonu olan “bizi birleştirenler aslında daha fazla”, “hepimiz aynı şeylerden ibaretiz” önermeleri: dünyanın her yerinden fotoğraflar tüm insanlığın ortak evi üzerinde sergilenirken daha da anlamlı hale gelmiş oldu. Özellikle pandemiden kaynaklı olarak insanlık olarak yaşadığımız sorunlar, hayal kırıklıklarımız, beklentilerimiz artık daha da benzemeye başladı. işte Portrait of Humanity’nin bu sene dikkat çekmek istediği nokta da tam olarak buydu: “there is more that unites us than sets us apart“.
Bu yarışmaya katılan ve tarihte bir ilk niteliğinde olan uzay sergisinde de yerini alan Türk fotoğrafçılar ve eserleri ise şu şekilde:
Dilan Bozyel – Dervish Whisper
Sergi hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler resmi internet sitesini ziyaret ederek sanatçılar ve eserlerin hikayeleri hakkında da detaylı bilgi sahibi olabilirler. Ayrıca serginin uzaya gönderilme aşamalarını ve bu olağanüstü sergiyi baştan sona deneyimlemek için Portrait of Humanity filmi de izlenmeli.