İrlandalı yazar Marguerite Blessington’nın ünlü bir sözü vardır. Aşk; Fransa’da bir komedi, İngiltere’de bir trajedi, İtalya’da bir opera, Almanya’da bir melodramdır. Hepimiz aynı duygunun farklı şekillerde bize yansıtılmasını hayranlıkla karşılıyoruz. Bu yazımda sizlere İtalyan usulü bir aşkın nasıl Türkçe ile harmanlanıp iki farklı geleneği tek bir yapıtta topladığından bahsedeceğim. Bunu belki de en iyi şekilde yapmış olan yapıtlardan biri; Muhlis Sabahattin Ezgi’den Ayşe…
Ayşe Opereti, 1929 yılında Türk operet tarihinin en önemli ismi Muhlis Sabahattin Ezgi’nin piyanosundan çıktı. Muhlis Sabahattin Bey, 1889 yılında Adana’da doğdu. Eğitimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlarken, evdeki sazlı sözlü sohbetlerde kulağına dolan alaturka müziğinin yanında, okulda da batı müziği ile birlikte piyano çalmayı öğrendi. Daha sonra bir gazeteci olarak çalışmaya başladı. İkinci Meşrutiyet döneminde yazdığı politik yazılar nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Avrupa’ya kaçtı. Bu kaçış sadece bir yer değiştirme değildi, orada mesleğini de değiştirmiş oldu. Burada piyano çalmadaki ustalığı sayesinde birçok müzisyenle tanıştı ve hep birlikte Amerika’ya göç ettiler. Yıllar sonra, İstanbul’dan uzak bir yerde yaşama şartıyla Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye geri döndü. Bu dönüş onun için çok sıkıntılıydı çünkü bir zamanlar zihninin derinliklerine attığı korkular tekrar ortaya çıkmaya başladı; unutulmak. Böylece eski gazeteci kimliğinden tamamen uzaklaştı ve yıllar sonra da hatırlanmak istediği için kendini müziğin kollarına bıraktı.
Ayşe Opereti’nin ilk gösterimi yazıldığı yıl olan 1929’da Samsun’da yapıldı. Eserin bu ilk sahnelenişinde Suzan Lütfullah, Toto Karaca, Melek Muhlis Sabahattin, Necla Kemal, Şevkiye May Hanımlar; Lütfullah Sururi, Ömer Aydın, Salâh Cahit, Reşit Gürzap, Avni Dilligil, Lütfi Ay, Celal Sururi ve Muammer Karaca gibi büyük sanatçılar rol aldı. Bundan tam 71 yıl sonra oyuncu ve yazar Gülriz Sururi tarafından oyun yeniden düzenlendi ve şimdiki halini aldı. Muhlis Sabahattin Bey ise 13 Şubat 1947 günü hayata gözlerini yumdu. Cenazesine Şehir Bandosu, bestecinin çok sevdiği Ayşe Operetinden Ayşe’nin Duası şarkısını çalarak ona veda etti. Sanırım Muhlis Sabahattin için korkularını yenmiş demek doğru olacak çünkü bugün hala Ayşe Opereti en sevilen yapıtlar arasında yer almakta.
Operet iki perdeden oluşuyor. İlk perde Ege kıyılarında bir balıkçı köyünde, ikinci perde ise İstanbul Erenköy’de bir köşkte geçiyor. Ayşe, Ege’de yaşayan bir köylü kızı ve Ahmet de müzik eğitimi almış varlıklı, iyi bir besteci rolünde. Oyun boyunca ikilinin tutkulu aşkını izliyoruz. İlk olarak perde yavaşça açılıyor. Kostümler ile dekorlar o kadar özenle hazırlanmış ve o kadar güzeller ki oyun başlar başlamaz sizi 1930’lu yılların içine çekiyorlar. Orkestra yavaşça müziği başlatıyor. Ayrı bir şekilde hareket etmiyorlar, oyunla ve oyuncularla birlikte ritim tutuyorlar. Sonra sahneye bir kalabalık toplanıyor. Şarkı söylemeye başlıyorlar. Bir operetin gerektirdiği gibi, şarkıyla kendilerini anlatıyorlar. Operada alışkın olmadığımız Türkçe seslerin müzikle uyum içinde akıp gitmesi ise şaşırtıcı bir mükemmellikteydi. Oyuncuların seslerini, her sesi, her hareketi canlı bir şekilde tatmak o kadar büyüleyiciydi ki oyunun sonunda kendimi ayakta, tüylerim diken diken olmuş bir şekilde alkışlarken buldum. Özellikle Muhlis Sabahattin Ezgi’nin opera ile Türkçeyi ustalıkla harmanlaması hayranlık uyandırıcıydı. Son oyuncu sahneden çekilene kadar coşkuyla alkışladım. Ayşe Opereti, üzerinde çok emek harcanmış harika bir oyundu. Eğer opera hep duyguları bu şekilde besleyecekse o zaman durmayın çalın ve çalın…
Kaynakça
https://www.operabale.gov.tr/tr-tr/Sayfalar/workdetail.aspx?EserKodu=2113