Sanat yaşamı taklit ediyor, belki de taklitte fazla iyi.”
Warren Hage
‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ sinemanın popüler yüzünde görmeye alışkın olmadığımız bir film. Hız ve aksiyondan uzak olduğu kadar, alt metin çözümlemelerine bir o kadar yakın.
Perdede göz önünde olan bir film var ve bir de onun arkasında bambaşka hayatlara değen bambaşka hikâyelere şahit oluyoruz. Filmin yönetmeni kadar oyuncuların başarısı da dikkat çekiyor. Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmde Yılmaz Erdoğan gibi kendini kanıtlamış oyuncuların yanında adını pek duymadığımız, genç yaşlı birçok oyuncunun başarısı da göz önünde.
Konusu taşrada bir cinayet mahallini bulmaya çalışırken görevlilerin geçirdiği dokuz saat, ama filmi izlerken konunun tamamen yüzeysel olduğunu, yönetmenin asıl kaygısının hikâyeden çok karakterlerin birbirleriyle ve özellikle kendileriyle ilişkilerini anlatmak olduğunu anlıyorsunuz. Film yüz elli dakika sürüyor ancak yönetmenin başarısıyla yüz elli dakika içinde filmde geçen dokuz saatin her dakikasını hissedebiliyorsunuz.
Yönetmenin seyirciyle arasına mesafe koymamasındaki başarısı salondan çıktığınız zaman aklınızda kalanların perdede izlediğiniz bir filmden çok yaşadığınız bir gecelik bir deneyim izlenimi uyandırıyor. Aralarında geçen diyalogların doğallığı kendinizi aralarında hissetmenizi sağlıyor. Tabii bu konuda oyuncuların katkısını da göz ardı edemeyiz. Filmde müzik kullanılmamış. Arka planda sadece rüzgârın uğultusunu ve havlayan köpekleri duyabiliyoruz. Bu durum filmin daha gerçekçi algılanmasını sağlamış. Görsel açıdan sunduğu tat da filmi izlemek için ayrı bir neden. Çekimleri Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde, 11 hafta süren filmi toplamda, 55 bin 271 kişi izledi ve film, toplamda 620 bin 853 lira hasılat elde etti.
Cannes Film Festivali’nden ”Jüri Büyük Ödülü” ile dönen ”Bir Zamanlar Anadolu’da/Once Upon a Time in Anatolia”nın, ”Oscar” olarak bilinen 84. Akademi Ödülleri’nde ”En İyi Yabancı Film” kategorisinde ki aday adaylığını hak etmesinin nedenini filmi izlediğinizde anlayabiliyorsunuz.
Güzel yanlarına rağmen film, sabrı olmayanlara göre değil. Bazı sahneler insanı çıldırtacak bir yavaşlıkta ilerliyor. Bu durum sinemanın gerektirdiklerinin biraz dışında kalıyor. Gerçek hayatın sıradanlığından ve yavaşlığından kaçmak için izleyebileceğiniz bir film değil. Film sinemada aksiyondan ziyade alt metinleri okumayı seven izleyici kitlesine hitap ediyor.
Sonuç olarak bunları göze alıp filmi izlerseniz salondan çıktığınız zaman kesinlikle pişman olmuyorsunuz. Aksine bu film Anadolu’da geçirdiğiniz bir deneyim izlenimiyle yanınıza kar kalıyor.