“Küçükken tek istediğim büyümekti. Mümkün olduğunca çabuk. Ancak bütün bunların anlamını bilmiyorum artık. Yaşlanıyorum. Geleceğimi büyük bir istasyonun sıralarla ve banklarla dolu bir bekleme odası gibi görüyorum. Dışarıda, kalabalık insan grupları beni görmeden koşuşturuyor. Hepsinin acelesi var. Trene yetişiyorlar, taksi tutuyorlar; gidecek bir yerleri var, buluşacak birileri ve ben oturmuş bekliyorum…”

Adèle (Vanessa Paradis), bu sözlerle ifade eder hayatındaki umutsuzluklarını ve başarısızlıklarını… Kim ne derse inanan, hayatı boyunca nötr kaldığı her seçimin, kendisinin de ifade ettiği üzere “kötü şans” ile sonuçlandığı bir yaşamın çocuksu karakteri… Diyaloglarla başlayan bu film, Camus’nun Düşüş adlı romanındaki Jean-Baptiste Clamence’i hatırlatır. Hayatlarını bir baştan öteki başa detayları ile anlatan iki karakter…

Adèle’in kendi hayatını eleştirel bir şekilde diyaloglar aracılığıyla anlattığı uzun bir sahneden sonra, Adèle’i Sen Nehri’ne bakarken görüyoruz. Yine kararsız ve bekliyor. Adèle, hayatının son anlarını yaşadığını düşündüğü köprüde beklerken Gabor (Daniel Auteuil) bir anda ortaya çıkar. Fakat Gabor köprüye atlamak için değil, iş arkadaşı bulmak için gelir. Gabor, usta bir bıçak atıcısıdır ve hedeflerini Adèle gibi ümidini kesmiş kadınlardan seçer çünkü Gabor’a göre onların zaten kaybedecekleri bir şey yoktur.

Adèle ve Gabor, Monako, İtalya, Yunanistan ve son durak olan Türkiye’de beraber çalışarak para kazanırlar. Bu yolculukta Adèle’in şansı yaver gider fakat hiperseksüalitesinden dolayı hata yapmaya devam etmektedir ve Gabor onu bu sebepten dolayı sürekli uyarır.

Adèle, beyaz perdenin arkasına geçer.  Gabor perdeyi kapatır ve tüm hisleriyle bıçaklarını fırlatır, tanıdık gelen bir vücuda doğru. İzleyebileceğiniz en seksi sahnelerden biridir. Perdenin Adèle’in üzerine kapanmasıyla nefesinizi tutarsınız ve son bıçağın atılışına kadar dimdik durursunuz, ikinci bir nefesi çekene kadar. Aslında film boyunca heyecanlanır; merak eder, her şeyi derinlemesine hissedersiniz: Adèle ile Gabor’un arasında geçen küçük atışmaları, altıncı hisleriyle uzaktan uzağa konuşmaları ve tren yolunda bıçak fırlatmalar, ray sesleri…

Patrice Leconte’un yönettiği ve Serge Frydman’in diyaloglarını düzenlediği Köprüdeki Kız (La Fille Surle Pont) unutulmaz bir erotizm ve romantizm sunan müthiş bir siyah-beyaz film.

Diyalog devam eder;

“Neyi bekliyorsun Adèle?”

“Bana bir şeyler olmasını.”

http://www.youtube.com/watch?v=OaamZLKRul0

Leave a Reply