“And PEDAEUS the unwanted one The mistake of his father’s mistress Felt the hot shock in his neck of Meges’ spear Unswallowable sore throat of metal in his mouth Right through his teeth He died biting down on the spearhead Like suddenly it thunders And a stormwind rushes down And roars into the sea’s ears And the curves of many white-patched waves Run this way and that way”
Bu iki kıta Alice Oswald’ın Abide adlı eserinden. İlki, Troya’nın kızıl çamurunda can veren binlerce askerden birinin sonunu anlatıyor. Pedaeus’un son anlarını oradaymışız, dahası oracıkta can veren bizmişiz gibi okuyoruz. Sanki hissedilmeyi bekliyor dizeler: Boynumuzda keskinliğin sıcak acısını, kelimelerin artık çıkamayacağı boğazımızda mızrağın dokusunu, ağzımızda kanı ve buz gibi metali… İkinci kıtaysa lirik bir doğa manzarası sunuyor bize ki canlılıkta ilkinden aşağı kalır yanı yok. Oswald bu kıtalarda ve eserinin geri kalanında yarattığı “canlılık” hissini Enargeia olarak adlandırıyor, kendi tanımıyla “göz alıcı, dayanılmaz gerçeklik”. Enargeia şiiri bize yaşatıyor adeta, şiirle bir askerin ölümünü anlatmak ve şiirle askeri öldürmek arasındaki farkı görünür kılıyor.
Enargeia, görsel öğelerin ağır bastığı bir betimleme. Oswald’ın şiirinde de bu görselliği açıkça görebiliyoruz. Bize hissettirdiği ne varsa bunu göstererek, tekrar tekrar göstererek yapıyor. Tekerrür kısmı önemli çünkü Enargeia’nın yapı taşlarından biri de şiirin bazı bölümlerinin tekrarlanması. Eserde lirik benzetilerden oluşan kıtalar birer kez tekrar ediliyor. Amaç sözcükleri kalıplarından çıkarıp duygusal bir bağlama oturtmak, metindeki kelimelerin duyumsal olanaklarını sonuna kadar kullanabilmek. Böylece şair bir ılgın ağacını, sisli bir ovayı veya açlık hırsıyla dişinden kan damlayan bir kurdu bize kalıcı izlenimler şeklinde sunabiliyor.
Elbette Oswald’ın buluşu değil bu anlatım şekli. Homeros’un zamanlarından beri kullanılmış ve betimleme tekniğiyle iç içe geçmiş zamanla. Eski çağların eleştirmenleri bu kavramın tanımı konusunda ortak bir noktada buluşamasalar da çoğunluk Enargeia’nın, görsellik üzerine kurulu bir tür betimleme olduğunda hemfikir. Burada vurgulanması gereken bir nokta var: Tekniğin tanımı daha çok görselliğe değinse de hedef yalnızca göstermek değil, okuyucuyu olayın içinde yaşatmak. Betimlemenin odak noktası, yani okuyucuya sunulan bakış açısı, olayın dışında belirlenmektense bizzat olayı oluşturan öğelerin içine yerleştiriliyor ve betimlemeler çoğunlukla betimlenenin eylemleri üzerinden yapılıyor. Statik bir resim yerine dinamik bir odak noktası etrafında şekillenen detaylar anlatılıyor. Bu hareketliliğin metine verdiği dirilik de benzetme ve kişileştirmenin kullanımıyla güçlendiriliyor. Böylece bir askerin ölümü, yaprağın dalından kopup süzülmesi kadar doğal ve canlı; kızgın dalgalar, boynu bükük çiçekler ve engin dağlar dile gelip bize kendi şiirlerini okuyormuşçasına “insansı” oluyor:
“As if it was June A poppy being hammered by the rain Sinks its head down It’s exactly like that When a man’s neck gives in And the bronze calyx of his helmet Sinks his head down”
Şu ana kadar Enargeia’nın edebî kullanımını ele aldık. Oysa bu terimin kökeni ve kapsamı edebiyatla sınırlı değil. Bazı antik kaynaklar araştırıldığında bu kelimenin, ilk kullanıldığı zamanlardan beri felsefi bir boyutu olduğu ortaya çıkıyor. Bu şaşırtıcı olmasa gerek, görsel öğelerle anlatıma felsefe metinlerinde de sıkça rastlayabiliriz. Platon’un mağara metaforu veya Theseus’un Gemisi böyle bir ifade şekli olarak sayılabilir. Bu örnekler Enargeia’nın kullanım alanıyla tam olarak kesişmese de felsefi kavramların görsel olarak ifade edildiklerinde nasıl canlılık bulabileceklerini gösterirler.
Tabii ki felsefi bir metinde salt görsellik üzerinden anlatımı desteklemek abes olurdu ancak duruma edebiyat bağlamında baktığımızda işler değişiyor. Enargeia, bir karakterin içinde bulunduğu psikolojiyi veya metindeki bir olgunun düşünsel arkaplanını etkili bir şekilde anlatılabilir kılıyor. Kitabın aktarmaya çalıştığı düşünce, duygu ve atmosfer okura daha kuvvetli, daha berrak olarak ulaşıyor. Tatar Çölü’nde düşman için mütemadi bir bekleyişte olan ıssız Bastiani Kalesi’ni bu tür bir anlatıma örnek olarak görüyorum. Okur görsellikle kuşatılıyor bu eserde, kale ve çevresinin betimlemeleri anlatılanlara nüfuz ediyor.
Bir kurgunun kapağını araladığımızda bulmak istediğimiz iyi bir kandırmacadır. Enargeia’nın bize sunduğu da bu: Kanımızı donduran, anlattığı hikâyenin her detayıyla içimizi çalkalayan bir kandırmaca. Bize de kana kana okumak düşüyor.
Kaynakça:
Oswald, A. (2011). Memorial: A version of Homer’s Iliad. W.W. Norton & Company.
Zanker, G. “ENARGEIA IN THE ANCIENT CRITICISM OF POETRY.” Rheinisches Museum Für Philologie, vol. 124, no. 3/4, J.D. Sauerländers Verlag, 1981, pp. 297–311, http:// www.jstor.org/stable/41245057.