1) Merhaba. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Merhaba. Ben Gökberk Kabacaoğlu, 1991 Mardin doğumluyum. İlkokula Afyon’da başlayıp sonra Sivas’ta devam ettim. Lise sınavlarından iki sene önce de Ankara’ya taşındık. Liseyi Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde okudum. 2009 yılındaki üniversite sınavı sonrasında o sene ilk öğrencilerini alacak olan Bilkent Üniversitesi Makine Mühendisliğini ilk sırada tercih ettim ve bölüme yerleştim. 2014 yılında bölümü birincilikle bitirdim ve yüksek öğrenim için ABD’ye geldim. Şu anda ise Austin’deki Teksas Üniversitesi’nde (University of Texas at Austin) Makine Mühendisliği doktorası yapmaktayım. Doktora danışmanım George Biros ile birlikte kan akışının matematiksel modellenmesi ve simülasyonu üzerinde çalışmaktayım.
2) Okumuş olduğunuz bölümü seçme sebebiniz ne idi?
Bölüm tercihi yaparken daha lisedeyken üniversite sonrasında bu tercihin ne sonuçlara yol açacağını tahmin edip ona göre kendilerine bir yol seçtiklerini söyleyen insanlar var, ama ben onlardan biri değilim. Aksine tercih yaparken son derece kararsızdım. Lisede sayısalcı değil sözelci olmak isterken üniversite sınavı sonrasında ya tıp fakültesini ya da mühendisliği seçmek zorundaydım. Lisedeyken Bilkent Senfoni Orkestrasından bir müzisyenden klarnet eğitimi almak için ailem beni sık sık Bilkent’e getiriyordu. Kampüsten son derece etkilenmiştim. Bu yüzden tercih zamanı Bilkent Üniversitesi’nde olmak istediğim için Bilkent Üniversitesi’ni ve diğer bölümlere nazaran daha geniş bir iş yelpazesi dolayısıyla da makine mühendisliğini tercih ettim.
3) Üniversite hayatınız boyunca ne tür aktivitelerde bulunuzdunuz?
Pek vakit bulamadığım için Bilkent’in sahip olduğu öğrenci kulüplerinden ve onların çeşitli aktivitelerinden çok yararlanamadım. Ben daha çok Bilkent Üniversitesine ziyarete gelen ya da üniversitenin bünyesinde bulunan alanının önde gelen isimlerinin seminerlerine katılmaya ve onların deneyimlerini dinlemeye özen gösterdim. Üniversite dışında da düzenli olarak spora devam ettim. İlkokuldayken tenis oynardım, üniversitede squash oynamaya başladım. Bunu doktora başvurularında özgeçmişime de yazmıştım. Şu anki doktora danışmanım da squash oynamayı çok seviyor ve kendisiyle ilk görüşmemizde Austin’e en azından kendisiyle squash oynamam için gelmemi söylemişti. Şu anda da haftada bir iki gün kendisiyle oynuyoruz. Demek istediğim bu tip ders dışı aktiviteler insana zaten sosyal anlamda birçok şey katıyor ama mesleki anlamda da her an bir avantaj olarak işinize yarayabiliyor.
4) Erasmus, Exchange gibi öğrenci değişim programlarına katıldınız mı ? Eğer katıldıysanız bu program size neler kattı ?
İkinci sınıfta Exchange programına başvuru yaptım ve başvurum kabul edildi. Ama birinci sınıfın sonu itibariyle benim hedeflerim şekillenmeye başlamıştı. Makine Mühendisliği bölümü akademisyenlerimizden İlker Temizer bana kendisiyle lisans seviyesinde bilimsel araştırma yapma imkânı sağlamıştı. Açıkçası o zamana kadar akademik hayata dair çok bilgim yoktu ama bu çalışmalardan son derece keyif aldım. Bu yolda devam etmeye karar verdim. Dolayısıyla bir Amerikan üniversitesinde bir sene okumanın değil de hocamdan öğreneceklerimin ve henüz lisans öğrencisiyken bir makale yayınlamanın beni akademik olarak yurt içinde ve yurt dışında benim gibi olan birçok öğrencinin önüne geçirebileceğini düşündüm. Bu yüzden Exchange programından vazgeçip Bilkent’te kalmayı tercih ettim. Ondan sonra da bu kararımdan pişman olmadım. Burada Erasmus veya Exchange programı yararsızdır demiyorum, kişiye ve duruma göre artılar ve eksiler farklı olabilir diyorum. Benim için gitmemek doğru bir karar oldu ancak birçok öğrencinin de bu olanaklardan faydalanıp önemli deneyimler edindiklerini biliyorum.
5) Üniversite hayatı sizde ne tür değişikliklere sebep oldu?
Bilkent Üniversitesi için hayatın gerçekçi bir modeli diyorum. Yani üniversite hayatınızda gerçek hayatta karşılaşabileceğiniz birçok zorlukla ve sıkıntıyla baş başa kalıp çözüm arıyorsunuz. Ama sizi öldürmeyen şey güçlendiriyor, ve iyi ki bu zorluklarla bu dönemde karşılaşmışım diyorsunuz. Buna ek olarak edebiyat meraklısı bir mühendislik öğrencisi olan bana müfredatta bulunan “Program in Cultures, Civilizations, and Ideas Humanities” dersi çok şey kattı. Bu dersle birlikte ben edebi eser nasıl okunur onu öğrendim ve bu muazzam keyifli edebi dünyaya keşfettim. Sorgulamanın, merak etmenin, cevap aramanın, anlamanın tadına vardım ve bunu hayatımın bir parçası haline getirmeye çalıştım. Ayrıca daha önce de söylediğim gibi Bilkent Üniversitesi son derece seçkin insanlarla dolu bir yer ve onlarla sohbet ederek onların deneyimlerini dinledim. Sonuç olarak bütün bunlar benim 4-5 seneyi dolu dolu yaşamamı ve olgunlaşmamı sağladı.
6) Üniversite hayatınızda yaşadığınız veya unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Memleket hasreti çektiğim bu yıllarda Bilkent’teki iyi kötü birçok anım aklımdan geçiyor ve beni duygulandırıyor, ama unutulmaz olduğundan herkesin hemfikir olabileceği iki anımı anlatmak isterim.
Hocam İlker Temizer bana lisans seviyesindeki akademik araştırmalardan elde ettiğimiz sonuçları 2013 yılında ABD’de bir konferansta sunma fırsatını verdi ve beni ABD’ye götürdü. Böylelikle ilk defa bir bilimsel konferansa katıldım ve çalışmak istediğim alanda önemli kariyer yapmış insanları gördüm, dinledim. Hem mesleki anlamda yeni şeyler öğrendim ve ortamın kokusunu aldım hem de çok keyifli bir gezi yapmış oldum.
Ve tabi ki mezuniyet tören günü. Bir yandan birinciliğin mutluluğu, aileme ve sevdiklerime bana verdikleri eşsiz desteklerin karşılığını vermenin gururu bir yandan da bu sevdiğim okuldan ayrılmanın üzüntüsü… O gün uyuşuk bir haldeydim. Aklım yerinde değildi. Keyfini çıkaramasam da unutulmaz bir gündü tabi ki.
7) Bilkent’i 3 kelime ile tanımlayın dersek; bu kelimeler neler olurdu?
Ev, motivasyon, heyecan.
8) Bilkent’te en sevdiğiniz hoca ve ders hangisi idi?
Hemen aklıma gelen en az 10 hocam ve dersleri var. O yüzden hepsinden bahsedemem ama özellikle bir hocamdan bahsetmek isterim; bu soruya kadar da sık sık bahsettiğim İlker Temizer hocam. Ben kendisinden akademik ahlakı, disiplini, çalışma tutkusunu ve akademik dünyaya dair bildiklerimin birçoğunu öğrendim. Neler yapabileceğimi keşfetmemi sağladı. Bana güvendi ve beni her zaman konuşmaya değer olgun bir insan olarak gördü. Bana hem danışmanlık hem arkadaşlık etti. Birinci sınıfın sonundan itibaren bana verdiği bilimsel araştırma imkânı ile bu noktaya kadar geldim ben, yoksa bu dünyayı bilmiyordum ve böyle bir hedefim yoktu. Doktora eğitiminde de ondan öğrendiklerimin faydasını görüyorum ve kendisine çok minnettarım.
9) Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir?
Doktora sureci uzun ve belirsizliklerle dolu bir süreç. O yüzden uzun vadeli bir gelecek planı yapmıyorum. Şu an odaklandığım şey bu sürecin hakkını vermek, öğrenebildiğim kadar öğrenmek, çalışabildiğim kadar çalışmak ve meyvelerini de toplayabildiğim kadar toplamak. Sonrasını mesleki olarak zaman gösterecektir. Ama sosyal hayatım için bir planım var: 2014’ten beri yurt dışında sevdiklerimden uzaktayım ve bu bir süre daha devam edecek, bu yüzden gelecekte sevdiğim insanlarla birlikte huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum. Bunun en değerli şey olduğunu düşünüyorum ve bunu herkes için de diliyorum.
10) Bilkent mezunu olmanın size ne tür avantajlar sağladığını düşünüyorsunuz?
Akademide kariyer hedefleyen bir öğrenciye Bilkent çeşitli avantajlar sağlıyor. Öncelikle Bilkent Üniversitesi’nin kalitesi ve öğrencilerinin başarısı yurt dışında da biliniyor. Bilkent’teki akademisyenlerin bilimsel araştırmalarda son derece aktif ve başarılı olmaları onları kendi cemiyetleri arasında tanınır kılıyor. Haliyle de onların referansları ciddiye alınıyor. Böylelikle de bizlere yurt dışında iyi üniversitelerden kabul almak ve iyi hocalarla çalışmak imkânı doğuyor. Buna ek olarak üniversite kampüsünün fiziksel ve zihnen izole olması, dönemlerin yoğun tempoda geçmesi öğrencilerin odaklanmasına yardımcı oluyor. Hocalara rahatlıkla sorularını sorabilen ve hatta onlarla bilimsel araştırmalar yürütebilen öğrenciler sadece Türkiye içindeki öğrencilerin değil yurt dışındaki öğrencilerin de önüne geçiyor.
11) Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere (özellikle kendi bölümünüzdeki) tavsiyeleriniz nelerdir?
Tavsiye konusunda çok iddialı değilim, herkesin hayat hikayesi farklı ve benzer noktalardan geçse dahi o noktalara ulaşan yolları farklı olabilir. O yüzden herkes kendi yolunu kendi deneyimleriyle, duygularıyla ve akıllarıyla çizmeli. Ama benim kardeşim şu an Bilkent’te Kimya bölümünde öğrenci, benim ona sık sık söylediğim şeyleri burada söyleyebilirim. Bence önemli olan şeylerden biri şu anda ne olduğumuzu doğru tanımlamamız. Biz şu anda öğrenciysek öğrenciliğin sorumluluklarını ve görevlerini iyi bilip bunları layıkıyla yerine getirmeyi hedeflemeliyiz. Sadece 14 hafta süren bir eğitim-öğretim döneminde önceliğimiz bu olmalı ve diğer her şey rafa kalkmalı. Bunun bize akademik başarıyı getireceğine inanıyorum. Geriye kalan zamanımızda ise dolu dolu yaşamak elzem çünkü bu kadar bol vakti de üniversite yılları haricinde bulamayabiliriz. Bu yüzden yeni deneyimlerin peşinden koşmalı, hayatta nelerden keyif aldığımızı, nelerin bizi üzdüğünü anlamalı, yani kısaca kendimizi tanımalıyız. Sorgulayıcı düşünmeyi, merak etmeyi, çevremizin ve kendimizin farkında olmayı bir rutin haline getirmeliyiz. Üniversitedeki dört ya da yedi senede dört ya da yedi yaştan daha fazla büyümek bizim mezun olduğumuzda yere daha sağlam basmamızı sağlayacaktır.
12) Bugünlere gelene kadar Bilkent’te nasıl bir yol izledin, öğrencilik hayatında vermiş olduğun kritik kararlar ne oldu, Bilkent’te devam etmeyi düşünmedin mi, neden sektörde çalışmak değil de akademisyenlik, gençlere rehberlik edebilecek tavsiyelerin neler olurdu?
Bilkent’e yeni bir maceraya atılmanın heyecanıyla ve olmak istediğim yerde olmanın coşkusuyla başladım. Hevesle bir önceki soruda bahsettiğim gibi öğrenci olmanın sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştım. Bu bana akademik başarıyı getirdi ki bu da İlker Temizer hocamın dikkatini çekti ve kendisiyle çalışma imkânı buldum. Bu en önemli dönüm noktası şüphesiz. Daha sonra da hocamın emeklerini boşa çıkarmamak için hem derslerim hem araştırmamız için çok çabaladım, çabaladıkça da bilim yapmanın, sürekli sormanın ve cevap aramanın ne kadar keyifli olduğunu fark ettim. İkinci sınıfta önüme gelen Exchange fırsatını reddedip Bilkent’te devam etme kararı da kritik bir karardı ve bunun sonucunda araştırmamız belli bir noktaya geldi. Araştırmamızın sonucunu uluslararası bir konferansta sunma imkânı buldum. Bu benim doktoraya kabulümde çok yardımcı oldu. Mezun olurken de makalemizi yazıp bilimsel bir dergide yayınladık.
Bir yerlerde okumuştum mühendislik okuyanlar problem çözmeye takıntılıdır ve problem olmadığında da illa bir problem çıkartıp onu çözmeye çalışırlar. Bu bir eleştiri olarak algılanabilir tabi ama çok doğru. Sonradan fark ettim ki ben ilkokuldan bu yana problem çözmeyi çok sevdim. Üniversite okuduğum süreçte de problem çözmekten daha keyifli olanın soru sormak olduğunu anladım. Cevap bulabilmek çok da önemli değil çünkü problemler zorlaştıkça tek doğru cevap yok artık ve bolca yanlış cevap var. Bu yüzden yanlışı bulup açıklamak çok önemli. Bu durum da üniversite sınavında yanlış yapmaktan korkan biri için muazzam bir rahatlık oluyor. Benim en sevdiğim problemler en soyut halde olanlar yani olabildiğince genelleşmiş sorular. Anladığım kadarıyla bilim yaparken hep bu tür problemlerle uğraşıyorsunuz. Öyle ki bir fizik problemi için sorduğunuz soru başka bir felsefi problem için de benzer şekilde sorulabilir. Yani bilim yaparken branşlar arasında belirli sınırlar yok ve sizin için üstüne kafa yorabileceğiniz sonsuz problem havuzu var. Gündüz bir fizik problemine kafa yorarken akşam Zeki Dumurkubuz filmlerindeki varoluşçuluk izleri hakkında okuma yapabilir ve buna kafa patlatabilirsiniz. Ben bu özgürlüğü ve bu yöntemi çok sevdim. O yüzden sektörde çalışmak yerine bilim yapmayı tercih ettim.
Doktoraya Bilkent’te devam etmeyi çok istedim. Bilkent’te kalarak hem bu hayatta en değer verdiğim sevdiklerimle birlikte olacaktım hem de uyum sorunu gibi sıkıntılar yaşamadan kaldığım yerden devam edecektim. Fakat ailem, hocam ve tanıdığım insanlar hep yurt dışına gitmemi tavsiye ettiler. Ben de onların tavsiyesini dinledim. Bu da çeşitli sebeplerle çok doğru bir karar oldu. ABD’de önde gelen okulların birinde doktora yapmanın artılarını saymakla bitiremem, ve tabi eksileri de var. Kısaca özetlersem Bilkent’te kalmak rahatı seçmek olacaktı, ama henüz yolun başındayken ve zorluklarla baş edebilecek akla, güce sahipken yeni deneyimlerden kaçmak beni yerimde saydırırdı. Bilkent bana nasıl burada anlattığım onca şeyi kattıysa ve beni bu noktaya getirdiyse, bu Amerika macerası da birçok şey katabilir. Buradan edindiklerimle de Bilkent’e, ülkeme ve belki de insanlığa daha faydalı olabilirim.
makineci
Gökberk baba yaşıyosun hayatı