Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro bölümü mezunu Özgürcan Çevik, şu ana kadar yapmış olduğu işlerle adından sıkça söz ettiren bir isim oldu. Sanatçı; Türkan, Fatih Harbiye, Şevkat Yerimdar, Ruhumun Aynası ve Dağ gibi projelerde yer aldı. Ünlü sanatçı Ankara Sanat Tiyatrosu’nda “Kod Adı:Keklik” ve ayrıca “Selamün Kavlen Karakolu” oyunları ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü almıştır. Aynı zamanda “Beş Para Etmez Varyete” oyunundaki performansı ile Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri En Başarılı Müzikal Erkek Oyuncu adaylığına sahiptir. Şimdilerde sıklıkla Ankara Sanat Tiyatrosu’nda seyircileriyle buluşan oyuncu, yaptığı işlerle isminden daha uzun süre söz ettireceğe benziyor.
Ünlü tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Özgürcan Çevik ile gerçekleştirdiğimiz keyifli röportaj…
GB: Okumuş olduğunuz bölümü seçme sebebiniz ne idi?
Özgürcan Çevik: Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bölümdü, 12 yaşında karar verdim tiyatrocu olmaya. Liseyi bitirdikten sonra değerli bir ağabeyimin, tiyatro bölümünü daha sonrasında da okuyabileceğim fakat öncesinde farklı bir bölüm okuyarak bir nevi “altın bilezik” sahibi olmam konusundaki yönlendirmesi ve ailemin ricasıyla Turizm Otel İşletmeciliği okudum. Ardından Bilkent Üniversitesi Tiyatro bölümünü kazandım ve çocukluğumdan beri hayal ettiğim bölümü okumaya başladım.
GB: Peki neden bir hayaldi 12 yaşındaki bir çocuk için tiyatrocu olmak?
Özgürcan Çevik: 12 yaşıma kadar çok çeşitli meslek hayallerim vardı, komik hayallerdi biraz. Ortaokulda, sınıfta komik çocuktum ben; dersleri kaynatır taklitler yapardım. Arkadaşlarım bu durumu çok seviyordu, her zaman bir talep vardı ki ben bazen talep olmadan da arz ediyordum zaten. (Gülüyor) Sonra lisede tiyatro grubuna girdim. Ankara’da liseler arası tiyatro şenliklerine katıldık, dereceler elde ettik. Kısaca çıkış noktasına gelecek olursam; bir topluluk önünde, bu bir aile ile bayram gezmesi olur, sınıfta, mahallede, arkadaş ortamlarında komiklikler yaparak kendimi gösteriyordum ve herkes de gülüyordu. O an düşündüm; hem insanlar eğleniyor hem ben keyif alıyorum, o zaman ben bunu meslek olarak yapabilirim gibi bir fikir oluştu aklımda. Ardından tiyatroculuk hakkında biraz neymiş ne değilmiş bir araştırma yaptım, çok mantıklı geldi ve tam benim mesleğim dedim. Çünkü yıllarca denedim, bazı spor dalları, farklı sanatsal girişimler ama hepsinden sıkıldım. İsteğimin gerçekten tiyatroculuk olduğuna karar verdim ve şu an iyi ki bu tercihi yapmışım diyorum, çok mutluyum, insanın hayalindeki mesleği yapması çok güzel bir şey.
GB: Henüz 12 yaşında bu karara varmış iken kendinize rol model aldığınız birileri var mıydı?
Özgürcan Çevik: Rol model şeklinde değil fakat ilham kaynağı açısından genelde öğretmenlerimden etkileniyordum. Öğretmen konuşmasının ardından sınıfa arkasını döndüğü anda ben onu taklit etmeye başlıyordum, arkasını dönünce hemen oturuyordum yerime. Ben onlara çaktırmamaya çalışıyordum ama sınıftakiler gülünce çakıyorlardı tabii. Bir süre sonra baktım hocalar da gülüyor kendi taklitlerine, bu sefer onlar söylemeye başladı “Kalk bi’ yap bakalım benim taklidimi” diye. (Gülüyor) Bu mesleği icra etmemde büyük pay sahibi olan bir insan daha var. Lisede tiyatro grubumuzu çalıştıran, daha o yıllarda birçok tiyatro eserini okumama sebep olan ve birkaç ay önce kaybettiğim kıymetli ağabeyim Mehmet Yurdal.
GB: Üniversite hayatınız boyunca ne tür aktivitelerde bulundunuz ?
Özgürcan Çevik: Lisede tiyatro grubuna katıldığım yıldan itibaren hazırlık senesi hariç her yıl sahneye çıktım ben hatta bir dönem Devlet Tiyatroları’nda figüranlık da yapmıştım. Ancak hepimizin bildiği gibi zor geçen hazırlık yılları ekstra aktivitelerde bulunma imkânı vermiyordu pek. Bir de hayalimdeki bölüme bir an önce geçme isteği ile çalışıyordum derslere oldukça ve o dönem ders haricinde bir aktivitede bulunamamıştım. Bölüme geçtikten sonra da zaten okuduğunuz alana konsantre oluyorsunuz, bir de hayal ettiğim bölüm olduğu için tiyatro benim en büyük aktivitemdi. 2. sınıftan itibaren sahneye çıkmaya başladık ve bu da başlı başına bir etkinlikti zaten benim için.
GB: Peki ya aktiviteleri biraz daha sosyal çevreniz açısından düşünürsek ?
Özgürcan Çevik: Her şeyden önce ben kesinlikle çok güzel bir okulda okuduğumu ve çok iyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Çok nitelikli ve donanımlı hocalara sahiptim. Ben aynı zamanda kesinlikle çok keyifli bir dönem ile okudum, birlikte okuduğum arkadaşlarımla güzel uyuştuk ve keyifli bir ekip olduk. Biz biliyorsunuz MSSF’de biraz izole takılıyorduk ama bir o kadar da eğleniyorduk. (Gülüyor) 23-24 yaşlarındaydık ve bizim için bir anlamda “hızlı” yaşlardı. Örnek vermek gerekirse; 4. sınıfların oyununda 1. sınıflar kapıda teşrifat yaparlar ve biz o zamanlar tamamen zamanla yarışırdık. İktisat bölümünün düzenli partileri olurdu ve seyircileri salona aldıktan sonra apar topar o partilere giderdik. Ama saat kontrolünü asla elden bırakmazdık, perde bittiğinde yeniden görevimize döner, olmamız gereken yerde bulunurduk her zaman. Dersleri ihmal etmeden üniversitenin tadını çıkarıyorduk. Mesela MSSF’den çıkıp Merkez Kampüs’te derse girmek bile ayrı bir maceraydı bizim için. (Gülüyor) Ağırlıklı olarak vaktimiz fakültede geçiyordu, kulisi yaşam alanına çevirmiştik ve mesela anlatsam imrenirsiz, Chelsea maçının olduğu bir gün, hiç unutmuyorum, kulise televizyon kurmuştum provada bir yandan maçı izliyordum, çok keyifliydi.
GB: Anlattıklarınızdan da anlaşılıyor ki en çok imrenilen fakülte MSSF kuşkusuz. Sizde böyle güzel anılarının kalmış olması çok mutluluk verici.
Özgürcan Çevik: Ben de mezun olduktan sonra özledim açıkçası Bilkent’teki yıllarımı. Eğlence zaten bu bölümün içinde var. Dolayısıyla biz de doyasıya yaşadık yani üniversite hayatını açıkça söyleyebilirim.
GB: Üniversite hayatı sizde ne gibi değişikliklere sebep oldu ?
Özgürcan Çevik: Herkes üniversite okumak zorunda değil şu dünyada ama modern dünyanın bize dayattığı bir koşul üniversite diplomasına sahip olmak. Öte yandan şöyle bir gerçek var ki üniversite, kampüs hayatı insanın ufkunu çok açan bir şey. İlerleyen yaşlarda -ben henüz çok yaşlanmadım şükür – geriye dönüp baktığınızda sahip olduğunuz en güçlü dostluklar üniversite yıllarında edindiğiniz arkadaşlarınızdan oluşuyor. Bu, genel olarak üniversite hayatının bana en büyük katkılarından birisi oldu. Öte yandan mesleki anlamda da şöyle bir şey oldu, profesyonel hayatta sahnede deneyimleyip başarısız olunabilecek durumları ben okulda iken tecrübe edip gördüm. Mesela bizim meslekte sahnede karşındakiyle gerçek anlamda bir iletişimin olmalı. Yani sadece rolünü oynayıp, ben repliklerimi söyleyeyim sen repliklerini söyle git olmaz. Karşındaki senin her zaman tamamlayıcındır, senin bir parçandır sahnede. Örneğin, ben öğrenciyken sahnede karşımdaki rol arkadaşımı zor durumda bırakacak doğaçlama bir şeyler söyledim. Orada kendimce kendimi parlatmaya çalışıyordum, evet seyirci de gülüyordu ama aslında ben çok yanlış bir şey yaptığımı fark ettim sonradan. Yine de iyi ki o hatayı okulda deneyimleyip profesyonel hayatımda bunlara yer vermedim diyorum. Yani sahnedeki arkadaşına çok saygı duyman gerekiyor, “sırf kendini ön plana çıkarmak adına karşındaki arkadaşını hiçe sayıp kafana göre bir şey yapamazsın” kuralını okulda öğrendim. Bu açıdan oldukça faydalı oldu.
GB: Futbolda olduğu gibi bazen golü atabilmek için maçın yıldızı olmayı hedefleyip topa vurmak yerine, takım arkadaşına pas atıp o topun kaleye gitmesine yardımcı olmak gerekiyor öyleyse…
Özgürcan Çevik: Elbette. Maçta o hatayı yapmamak için antrenmanda deniyorsun ve evet işlemediğini görüyorsun, maçta da bir daha yapmıyorsun.
GB: Cevabını oldukça merak ederek soruyorum bu sorumu; üniversite hayatınızda yaşadığınız veya unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Özgürcan Çevik: Ooo gerçekten çok var. (Gülüyor) Hangi birini anlatsam bilemiyorum. Şu an aklıma geldi, bir MayFest zamanıydı sanırım 3. sınıftaydım, ders bitti hemen festival alanına gittik. Öğlen vakti, güneş tepede biz de arkadaşlarla oturup meyve sularımızı (!) içtik. Festival alanına lunapark kurulmuştu, biz de kamikazeye binelim dedik. Bilet alınan yerde inanılmaz bir kuyruk vardı. Ben binecek arkadaşlardan paraları topladım, kalabalığı geçtim, gişeye verdim parayı ve 7 tane bilet istedim. Görevli parayı saydı ve 1 lira gibi bir miktarın eksik olduğunu söyledi. Bu kuyruğu sil baştan beklemek istemediğimi yanımda da başka para olmadığını söyledim, indikten sonra hemen eksiği getiririm dedim ama görevlinin de inadı tuttu ve kabul etmedi. Ben de sinirlenip hiç bilet almadan çıktım kuyruktan. Sinirli sinirli yürüyorum, tam bir yerde durdum ve söylenmeye başladım, “ bu ne biçim, sistem, bunlar ne biçim insanlar, 1 lira için bu kadar şey yapıyorlar” vs.. O sırada birden kıyamet koptu, nasıl çığlık atıyor insanlar. Benim de ensemden böyle bir serinlik geçti. Birden görevli geldi koşa koşa tuttu kolumdan çekti, “Ne yapıyorsun sen, kamikaze kafana çarpıyordu görmedin mi!” dedi. Ben hala o sırada bile komiklik peşindeydim, dönüp insanlara “Ne, yoksa benim için endişelendiniz mi?” gibi şeyler söylüyordum. Bir yandan görevli konuşmaya devam ediyordu, “Eğer azıcık daha yakın olsaydı şimdi parçan kalmazdı” diyordu. Neyse sonuç olarak biz binemedik alete, bir de kafama çarpıyordu koca kamikaze. Bu da böyle komik bir hikaye, bir başka tarafından bakıldığında “ölmeye yaklaşılan an”. (Gülüyor)
GB: Peki şimdi size Bilkent’i 3 kelimeyle tanımlayın desek…
Özgürcan Çevik: “Okulum, tiyatro ve araba” . Çünkü Ankara’da hiçbir yerde görmediğim arabaları Bilkent’te görmüştüm. (Gülüyor)
GB: Şu an okumakta olan çoğu öğrenciye referans olacak bir soruda sıra; eğitim hayatınız boyunca en sevdiğiniz hoca ve ders neydi?
Özgürcan Çevik: Benim bir Hareket dersi hocam vardı Shota Skhirtladze. O hocam gerçekten tiyatro bölümünde okuyan herkesin birlikte çalışması gereken bir isimdi. Biz ve bizden önceki dönem çok şanslıydı böylesine harika bir hocadan ders alabilme şansı yakalayabildiği için. Harika anlatırdı her şeyi, şöyle söyleyeyim 1. sınıfta takla atamayan arkadaşlarım 4. sınıfta havalarda uçuyordu Shota hocamızın sayesinde. Bilkent Üniversitesi’nden mezun olup Shota hocayı sevememek gibi bir durum söz konusu bile olamaz kimse için zaten.
GB: Geleceğe dair planlarınız nelerdir kısaca?
Özgürcan Çevik: Daha nitelikli sinema filmlerinde yer alma hayalim var. Mesela Fatih Akın’ı beğenirim, onun yönetmenliğindeki bir filmde oynamak isterim. Ya da örneğin, Alman yönetmen Michael Haneke vardır ya da Fransız Tony Gatlif, çok severim. Onların filminde de rol almak hoş olabilir, neden olmasın? Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’nın bir projesinde yer almak güzel olabilir elbet. Seren Yüce, “Çoğunluk” filminin yönetmeni yine oldukça dikkatimi çeken isimler arasında.
GB: Peki oyunculuk hayatınızda oynamayı özellikle istediğiniz bir rol oldu mu?
Özgürcan Çevik: Açıkçası bu konuda hiçbir sınırım yok. Hayatım boyunca böyle oldum; yapmam gereken bir iş varsa, onu elimden gelen en iyi şekliyle yapmaya çalışırım. Oynadığım rollerde de böyle oldu, her zaman bir çizginin üstünde olmaya çabalarım. İşkoliğimdir de aynı zamanda mesleğimde. Prova dönemlerinde gece uykumdan uyanıp bir şey hatırlayıp not aldığım falan olur. Ve özellikle şu rolü oynamak isterim gibi özel bir düşüncem yok ama rol ayırmam öyle söyleyeyim.
GB: Tiyatrocunun işi her zaman yaratıcılıktır, hiçbir zaman durağan değildir öyleyse.
Özgürcan Çevik: Doğru. Ve sen o işi yaptıktan sonra hemen o iş bitmiyor aslında. O iş seyirciye servis ediliyor ve seyircilerden aldığın tepkilerden sonra sen asıl o işi tamamlamış oluyorsun. Nasıl yapmış olduğunu algılıyorsun bir nevi. Yani geri dönüş bu işin tamamlanması için son adım aslında.
GB: Yine ısrarla sormak istiyorum, normalden farklı bir rol örneğin bir zihinsel engelliyi oynamak ister miydiniz?
Özgürcan Çevik: Çok isterim çünkü çok özel durumlar bunlar. Mesela bir aşık rolünü oynayabilirsin çünkü aşık olduk hepimiz hayatımızda, biliyoruz nasıl bir şey olduğunu ya da sinirli bir adamı oynayabilirsin kolaylıkla. Çünkü sinirleniyoruz günlük hayatta, bu duyguyu da biliyoruz. Ama mesela bir zihinsel engellinin nasıl yaşadığını gözlemleyebilirsin ama onun hissiyatını anlayamazsın. Dolayısıyla bu rolü yapmak yani daha zor olanı denemek eğlenceli geliyor bana. Bunun gibi ne kadar zorlayacak, ne kadar düşünmeye, aramaya itecek rol varsa açığım elbette. Hayvan bile oynamak isterim mesela, keyifli olabilir.
GB: Bilkent mezunu olmanın avantajları nelerdir sizin için?
Özgürcan Çevik: Hemen şöyle söyleyeyim, spesifik olarak şöyle bir şey yaşadım; ben Türkan dizisinde oynarken dizinin gala gecesinde yapımcımız Ata Türkoğlu beni tanıştırmak için Ayşe Kulin’in yanına götürdü ve “Bu da işte dizideki Doktor Orhan’ınımız bizim Özgürcan, Bilkentli.” dedi. Orada mesela Bilkentli diye özellikle vurgu yaptı. Dikkate değer bir tarafı var okulumuzun her yerde.
GB: Bilkent’e yeni başlayan öğrencilere ne gibi tavsiyeleriniz olur ?
Özgürcan Çevik: Genç arkadaşların bazı isyan ettikleri durumlar olabiliyor, mesela bazen hocaların söyledikleri ya da yapmalarını istedikleri şeyi mantıksız bulabilirler. Hocayı sevmeyebilirler ama saygı duymalılar. Özellikle bizde, tiyatro bölümüne giren herkes kendini bir anda tiyatrocu zanneder. Hiçbir zaman oldum demeyeceksin, oldum dediğin zaman gelişim durur ve tiyatro da bir gelişim işidir. Bu yanılgıya düşmemeleri lazım öncelikle. Ve hocayı sevmesen bile saygı duyup söylediği şeyi yap, altın kural bu. Çünkü böyle bir öğrenci olduğunda ancak yeri geldiğinde ciddiye alınıyorsun. Bir de tabiî ki sahneye çıkmayı hiç ihmal etmesinler.
GB: Son olarak tiyatro dizi ve sinemayı öncelik açısından sıralayın desek…
Özgürcan Çevik: 1-) Tiyatro, 2-) Sinema, 3-) Dizi. Çok seviyorum tiyatroyu.
GazeteBilkent olarak Özgürcan Çevik’e bu değerli röportaj için teşekkür eder, mezunumuza hayatında başarılar dileriz.
*Bu değerli oyuncunun rol aldığı tiyatro oyunları için;