bina(4)Sevgili okurumuza güzel eleştiri yazısı için teşekkür ediyoruz.

İnsanların belli bir toplumsal yapıya geçmesiyle yavaş yavaş ortaya çıkan şehirlerimizde çeşitli binalar bulunmaktadır. Günümüzde bu binalar genellikle insanın en temel ihtiyacı olan barınma ihtiyacının modern anlamda giderilmesidir. Bu binalar insanın yaşam alanını oluşturduğundan, dışarıdan bakıldığında hem mimari hem de renk kombinasyonları açısından birbirlerinde açıkça farklı oldukları ilk bakışta göze çarpmaktadır. Peki, şehirlerimizin yönetimsel bakımından beynini oluşturan kamu binalarının birbirinden farklı mı olması gerekir? Yani, baktığımızda bu binalarında göze hitap eden aşırı modern bir mimari tarzda olması ve rengarenk mi olması gerekir; yoksa bunların kendilerine has ortak bir tarzın mı olması gerekir? Bu soru benim hep aklımın bir köşesinde yer edinmiştir.

Osmanlı döneminden kalma ülkemizdeki eski kamu binalarının hepsinde belli bir mimari tarz benimsenmiştir. Kimisinde şatafatın hakimiyeti, kimisinde sadelik de olsa pencere dizaynından kapılarına duvarlarına varana dek hep belli bir tarzı yansıtmaktadır. Hakeza, Cumhuriyetimizin başında yapılmış olan binalarının da ortak bir mimari tarz paylaştığını en azından Ulus’ta yer alan binalarda görebiliriz. Demek istediğim ortak tarzın bence tek amacının bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu amacın ise, halka devletin ne kadar ciddi bir müessese olduğunun, devletin belli birtakım kurallara işlediğinin görsel olarak anlatılmaya çalışılmasından kaynaklandığını düşünmekteyim.

Ama her ne sebeptense günümüzde kamu binalarımızın şekil ve renkleri itibariyle en masumane olarak artık apartmanlarımızdan hiçbir farkının kalmadığını görüyorum. En basitinden bir Belediye binasının komple camla kaplı olması ve çok katlı oluşu belediyeden çok, sanki  bir şirketin genel merkezi havası uyandırmakta ve içeri her girişimde sanki iş başvurusu için oraya gittiğim algısını yaratmaktadır. Bu gerçekten vahim bir durumdur aslında. Şöyle ki; birtakım sorunların giderilmesi için gittiğimiz kamu binalarındaki zihniyetin, sanki kamu hizmeti değil de daha çok kârını maksimize etmeye çalışan bir şirket merkezi gibi görünüyor olmasıdır. Bu binaların aslında şehirdeki kamu otoritesinin varlığını göstermeyi amaçlaması gerekmektedir. Bunu yaparken ister tarihi yapıların günümüze uygun restorasyon edilmiş hali veyahut şekil ve görünüş itibariyle ülkenin tamamında ortak bir paydanın benimsenmesi şeklinde inşa edilmiş yapıların kullanılması olabilir. Bu sebeple şuan yapılan kamu binaların bunu amaçlamadığını görülmektedir. Bu aslında bence içeri girerken insanı nereye girdiği konusunda yanıltan bir yapı tarzıdır.

Sonuç olarak, bazı binalar içlerinde sadece yaşanmak için yapılmakta ve o amaç çerçevesinde kullanılmaktadırlar. Bazı binalar vardır ki sadece “prestij” ve belli bir düzeni yansıtmaktadırlar. İşte bu prestij binalar kamu binalarıdır. İnsan içine daha girmeden, sırf önünde bile durarak burada birtakım devlet işlerinin görüldüğünü görsel olarak anlamalıdır. Bu sebeple görünüş ve biçim itibariyle en azından ortak bir görünüş sergilemesi gerekmez mi?

Leave a Reply