Öyle bir parti ki, isminin kısaltmasının nasıl okunacağı üzerinde bile bir mutabakat sağlanamamış; genelde de partiye olan sevginize göre farklılaşan isimlerle anılmış: Akape, Akepe ya da Ak Parti… Kısaltması üzerinde bir anlaşma sağlanamaması gibi sembolik öneme sahip bir konuyu bir kenara bırakılıp daha önem teşkil eden konulara odaklanıldığında da Ak Parti’nin çok da keskin fikirsel hatlara sahip olmayan bir parti olduğunu iddia edebiliriz. Öyle ki her ne kadar parti kendini bir aralar muhafazakar demokrat diye tanımlamış olsa da bu iki kavramın kendileri de çok net olmadıkları için Ak Parti’yi ve Ak Partilileri tanımlamak oldukça zorlaşıyor.
Doğrusu partinin bu yapısının, hem gündeme ayak uydurması hem de siyasetin getirdiği beklenmeyen durumlara karşılık gösterebilmesi açısından ve diğer partilere oranla hareket kabiliyetini arttırması yönünden önemli olduğunu düşünüyorum. Ak Partili olsun ya da olmasın bu partinin başarılı olduğu herkesçe kabul ediliyor. Tabii ki Ak Parti’yi desteklemeyenler başarı kelimesini olumlu bir mana ifade edecek şekilde değil; halkı kandırabilme yetisi anlamında kullanıyorlar. Yine de Ak Parti ile ilgili bir konuda hem onu destekleyenlerin hem de desteklemeyenlerin ayrı görüşte olması dikkate değerdir.
İşin magazinsel kısmı bir kenara bırakıldığında şu görülmektedir ki, Ak Parti girmiş olduğu bütün seçimlerde 1. Parti olmayı başarmış, çeşitli sorunlarla mücadele edebilmiş ve gittiği halk oylamalarında da üç aşağı beş yukarı istediği sonuçları almıştır. Kısacası genel hatlarıyla istediğini elde etmiş bir partiden bahsediyoruz. Eğer 50 yıl sonra birileri Ak Parti dönemini inceler ve bu partinin 2015 Mart ayı itibariyle isteyip de başaramadığı şeylerden bahsedecek olursa bunlardan ilki ve en önemlisi yeni bir anayasa ikincisi ise başkanlık sistemi olacaktır.
Peki Ak Parti önümüzdeki seçimlerde kaç sandalye almayı hedefliyor ve bu hedefine ulaşması mümkün mü? Bana kalırsa Türkiye’nin 2000’li yıllarda yaptığı seçimlerin içerisinde sonucunu tahmin etmenin en zor olduğu seçim bu seçim. Her ne kadar daha önceleri Mhp’nin barajı geçememe ihtimali ortaya atıldıysa da bu iddia hiç bir zaman Hdp’nin barajı geçip geçemeyeceği konusu kadar ilgi çekici olmamıştı dolayısıyla Chp’nin ve Mhp’nin alacağı oy oranlarından ziyade Hdp’nin seçimlerde elde ettiği derece belirleyici olacaktır. Kişisel görüşüm, eğer 6-7 Ekim olaylarını halkın hafızasında tekrar canlandıracak olaylar olmaz, cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Demirtaş’ın yaptığı gibi diğer partililer de sempati toplayabilirlerse, Hdp’nin sol eğilimli entelektüel seçmenlerin oylarıyla barajı geçebileceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla Ak Parti’nin seçimlerden sonraki mecliste de tek başına anayasada değişiklik yapabilecek çoğunluğa ulaşabileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla ya bir partiyle anlaşmaya gitmesi, ki şu anki ortamda buna en yakın duran parti Hdp’dir; ya da referanduma gidebilecek çoğunluğu elde edebilmesi önkoşuluyla tekrar halkın huzuruna çıkması gerekmektedir.
Senaryomu Ak Parti’nin referanduma gidebilecek çoğunluğa ulaştığı ön kabulü üzerinden kuruyorum. Bu sürecin hem Ak Parti hem de Türkiye’nin yakın geleceği için ciddi manada önemli olduğunu düşünüyorum. Bu dönüm noktası hem Türkiye’nin kökleşmiş sorunlarını ortadan kaldırabilmek adına ciddi bir fırsat ve aynı zamanda Ak Parti’nin de gelip geçici bir parti olmadığını kanıtlaması adına önemli bir sınav olacaktır. Umudum Ak Parti’nin yeni anayasa yapımı sürecinde başkanlık sistemi üzerinde gereksiz yere ısrar etmemesi; ya da başkanlık sisteminden ne kastettiklerini detaylıca açıklamalarıdır. Eğer ortaya atılan model, Erdoğan’ın sınırsız yetkilerle donatıldığı ve sorumsuz olduğu bir model olur; Ak Parti, özellikle de Erdoğan partililerin dahi hemfikir olmadığı böylesine hayati konuda bencilce ısrar ettiği izlenimi yaratırsa, hem Türkiye son dönemlerde yakalamış olduğu ivmeyi ve yeni bir anayasa yapma şansını kaybeder hem de Ak parti en iyi ihtimalle yavaş yavaş kan kaybetmeye başlar. Sadece partili entelektüel çevreler değil aynı zamanda seçim sandıkları da bu partiyi cezalandırmakta gecikmezler. Kısacası, Ak Parti’nin olası bir yanlış başkanlık sistemi üzerinde ısrarcı davranması başarılarının son halkası değil başarısızlıklarının ilk halkası olabilir.