Türkiye demokrasisinin tartışmasız dönüm noktalarından biri, İkinci Meşrutiyet’in ilanıdır. O dönemin önde gelen İttihat ve Terakki liderleri, II. Abdülhamid’in baskıcı ve çağdışı yönetimine karşı yürüttükleri hareketi hiç şüphesiz bir halk hareketi olarak sürdürmüşlerdir. Dönemin bu aydın isimleri, eğitim aldıkları Avrupa’dan öğrendikleri özgürlükçü fikirleri vatanlarında uygulamaya kararlıydılar. Ancak İkinci Meşrutiyet öncesinde halka vaat edilen hürriyet sözleri, maalesef yerine getirilmemiş; bir baskıcı rejimin devrilmesinin ardından, yerine İttihat ve Terakki’nin otoriter bir yönetimi geçmiştir.1

Bir asır geçmesine rağmen, Türkiye’nin demokrasi alanında hâlâ emekleme aşamasında olduğu acı bir gerçektir. Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi: “Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”2 Tarihimizde ibret alınacak onlarca hadise yaşanmasına rağmen, demokrasimiz maalesef ileriye değil geriye gitmektedir. Hepimizin bildiği gibi Türkiye, cumhuriyetle yönetilen bir ülkedir; ancak bir cumhuriyet, demokrasiyle taçlandırılmadığı sürece yalnızca bir isimden ibaret kalır. Cumhuriyetin ilanından bu yana, arzulanan gerçek demokrasiyi elde etmenin özlemi içerisindeyiz. 2025 yılında hâlâ basın ve ifade özgürlüğünün tartışıldığı bir gündem içinde olmak utanç duyulası.
Kuvvetler ayrılığı ilkesiyle hareket etmek yerine kuvvetler birliğini benimsemiş bir yönetim anlayışının demokrasiyle yakından uzaktan alakası yoktur. Tek bir kişinin şahsi hırs ve idealleriyle şekillenen hukuka hukuk denilemez; bu, olsa olsa o kişinin kişisel oyun alanı olur. Geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın hukuksuzca gözaltına alınması ve ardından tutuklanması3, bu şahsi hırsın sonucudur. Bir politikacının, bir gazetecinin ya da herhangi bir sıradan vatandaşın eleştirilerini ve düşüncelerini hakaret etmeden ifade etmesi suç sayılmamalıdır. Tek bir parti nezdinde olmaktan öte, CHP ve DEM gibi partilerden halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp yerine kayyım atanması, temel demokrasiyle ters eğilimdedir.

Geçtiğimiz aylardan bir örnek verecek olursak, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in PKK üyeleriyle irtibatlı olduğu iddiası üzerine görevden alınması, halk iradesine yapılmış darbelerden biridir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ahmet Özer’in seçimden tam 6 ay önce sabıka kaydının temiz olduğunu, adaylık izni aldığını ve alınan mahkeme kararının soyut ve asılsız olduğunu vurguladı.4 Geçtiğimiz hafta Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, ihaleye fesat karıştırmak ve haksız mal edinmek suçlamasıyla tutuklandı ve yerine kayyum atandı. CHP, bu yargılama sürecini ‘siyasi’ olarak değerlendirdi.5

İktidar, siyasi hesaplarla sandıkta elde edemediğini, kayyum atamalarıyla telafi etmeye çalışıyor ve bunu yaparken, halkın tepkisini çekmemek adına, asılsız suçlamalarla antidemokratik eylemlerine kılıf uyduruyor. Bize bunu düşündürten ise alınan kararların taraflılığıdır. Örnek verecek olursak, eski AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için, Ankapark projesiyle asrın yolsuzluğunu gerçekleştirdiği iddiası ortaya atılmış ve güncel Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, savcılığa kendisi hakkında sunduğu 40 yolsuzluk dosyası rağmen, herhangi bir tutuklama ya da gözaltıyla karşılaşmamıştır.6
Farklı bir siyasi kutuptan örnek verecek olursak; silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan 29 Haziran 1999’da idama mahkum edilip daha sonra Avrupa Birliği’ne uyum yasaları gereğince cezası ağırlaştırılmış müebbet cezasına çevirilen Abdullah Öcalan’ın umut hakkından yararlanması gündemdeyken Selahattin Demirtaş gibi demokratik yollardan seçilmiş bir milletvekilinin ayrıca bir parti başkanının bahsinin geçmemesi trajikomik bir durum olarak değerlendirilebilir. İdeolojik olarak bu siyasi liderlerden farklı çizgilerde olsak da şunu bilmeliyiz ki aynen Selahattin Demirtaş da bu siyasi hırs ve kinin kurbanı olmuştur. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunu ‘hak ihlali’ olarak değerlendirmiştir. Buna rağmen Demirtaş’ın tutukluğunun devam etmesi Türkiye’nin çağdaş demokrasiden ve hukuktan ne kadar uzak olduğunu kanıtlar niteliktedir.7

PKK’nın kurucusu olan Abdullah Öcalan’ı hapisten çıkarmayı hatta mecliste dahi konuşturmak isteyenler, demokratik yollardan kendi doğrularını savunan Selahattin Demirtaş ya da Ümit Özdağ gibi siyasetçileri susturmak için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Çünkü kuvvetler ayrılığına inanmayan, kuvvetler birliğini benimseyen AKP iktidarı, muhalif ses istemiyor. Bu durum hükümet ve devlet ayrımını ortadan kaldırıp hükümetin devlet olduğu bir anlayış yaratıyor. Böylelikle ülkemiz maalesef bir parti devleti olma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.
Aynı şekilde güçlü bir siyasi figür olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun siyasetten uzak tutmak, siyasi yasak alması için türlü türlü yollara başvurulduğuna tanık olmaktayız. Yukarıda vermiş olduğumuz Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ örneklerinde olduğu gibi Ekrem İmamoğlu’na karşı yürütülen yargı sürecinin temelinde de etkili bir muhalif sesin bastırılması yatıyor. Medyada da zaman zaman gördüğümüz muhalefetin olası cumhurbaşkanı adayı konumunda olan Ekrem İmamoğlu’nun iktidar sahiplerinin kendi konumlarını düşünmelerine yol açtığını görüyoruz. Oysa ki, demokrasilerde seçim her şeyin belirleyicisidir ve seçim öncesinde hukuk devleti anlayışına uymayan bu tür eğilimlere hacet yoktur. Cevabı verecek olan sandıktır, halktır.

Sonuç olarak, bu ülkede Türkçü olmadan Türkçü’nün hakkını, solcu olmadan solcu’nun hakkını, Kürt olmadan Kürt’ün hakkını ve Alevi olmadan Alevi’nin hakkını savunmayı demokrasinin olmazsa olmazı sayıyoruz. Ses çıkarmadığınız kantar, yarın sizi de tartar. Bu bağlamda, demokrasiyi yaşatmak ve geliştirmek için hepimizin sorumluluğu büyüktür. Ancak adaletin taraflılığı, halkın iradesine gölge düşürmektedir. İktidar, halkın tepkisini çekmemek adına asılsız suçlamalarla antidemokratik eylemlerine kılıf uyduruyor ve yargıyı bu süreçte bir araç olarak kullanıyor. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması, Esenyurt ve Beşiktaş örneklerinde olduğu gibi, ya da ülkedeki muhalif partilerin başkanlarının tutuklanması gibi durumlar adaletin tarafsızlığını sorgulatırken; Melih Gökçek’in yolsuzluk dosyalarına rağmen hiçbir soruşturma ve yaptırımla karşılaşmaması hukukun eşit uygulanmadığını açıkça göstermektedir.
- Günay, Ertuğrul. Bir Hürriyet Hikayesi. İstanbul: İletişim Yayınları
↩︎ - ~ KISSADAN H SSE ~ MEHMET K F ERSOY. (n.d.). http://www.siirparki.com/akif5.html
↩︎ - Son Dakika. . . Ümit Özdağ tutuklandı! (2025, January 21). Son Dakika Türkiye,Siyaset Haberleri | Cumhuriyet. https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/son-dakika-umit-ozdag-tutuklandi-2291587
↩︎ - Ahmet Özer (siyasetçi) – Vikipedi. (n.d.). https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_%C3%96zer_(siyaset%C3%A7i)
↩︎ - Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat tutuklandı. (2025, January 17). birgun.net. https://www.birgun.net/haber/besiktas-belediye-baskani-riza-akpolat-tutuklandi-591415
↩︎ - Medyascope. (2020, December 8). Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş açıkladı: “Melih Gökçek dönemine ait 3 katrilyonluk yolsuzluk dosyasını savcılığa verdik” Medyascope. https://medyascope.tv/2020/12/07/ankara-buyuksehir-belediye-baskani-mansur-yavas-acikladi-melih-gokcek-donemine-ait-uc-katrilyonluk-yolsuzluk-dosyasini-savciliga-verdik/
↩︎ - AİHM’den Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ için “hak ihlali” kararı – BBC News Türkçe. (2023, June 6). BBC News Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/articles/c6pdqwd1jv0o
↩︎