Onlarca çocuk, kadın ve masum insanın ölümü… Sadece istatistik halini almış Hocalı şehitleri… Katliamın üzerinden 21 yıl geçmiş ama hala acısını yüreklerde hissetmek mümkün. Öte yandan olayın siyasi açıdan önemi ve yankıları da hala sıcaklığını korumakta.
Dünya’nın ve özellikle de Türkiye’nin her yerine dikilen anıtlar adeta Azerbaycan’ın acısını paylaşmayı ve Azerbaycan’ın yalnız olmadığını göstermenin birer sembolü olarak parkları, caddeleri taçlandırıyor. Kuşkusuz bu simgesel destek bir ülke için çok önemlidir fakat siyasi bir sonuç elde edebilmek adına yeterli midir orası tartışma konusu…
Artık her ne kadar gücün tamamen önemini kaybettiği bir dünya düzeninde yaşamasak da en azından uluslararası hukuk ve anlaşmalara dayanarak çeşitli şekillerde hak aramak ve ihlallere karşı tepki göstermeyi başarabilmek günümüz devletleri için nispeten daha kolaydır. Elbette acımızı paylaşalım, yaşayalım fakat bu bizi “haklı” mücadelemizden alıkoyacak duygusallığa hiç bir zaman erişmemelidir. Konunun üzerine gidilmeli bilimsel veriler ve hukuki girişimlerle sorun bir çözüme ulaştırılmaya çalışılmalı ve bahsi geçen ve inandığımız “haklılığımız” uluslararası kamuoyuu tarafından da kabul edilir hale gelmelidir.
Bir çok konuda Türkiye’den etkilendiğini ve onun çizgisinde gitmek istediğini söyleyen Azerbaycan bu konuda Türkiye’yi takip etmemeli; Türkiye’nin Ermeni Sorunu ile ilgili takınıdığı gibi: “Biz haklıyız bunu tartışmaya bile gerek yok hatta onlar bize soykırım yaptı.” gibi geç ve çok da bilimsel temellere dayanmayan bir argümandan ziyade daha akılcı ve çözüm odaklı bir yol izlemelidir ki “haklı” olduklarına inandıkları bu davanın hem uluslararası düzeyde kabülü hem de tabir-i caizse yanan yüreklere su serpilmesi sağlanabilsin.