“Bugün Samsun’dan yeni bir tarihi yolculuğa çıkıyoruz. Büyük başlangıçların şehri Samsun’dan biz de büyük bir başlangıcın, yeni bir başlangıcın ilk adımını atıyoruz.”
Recep Tayyip Erdoğan 5 Temmuz günü seçim çalışmalarını başlattığı Samsun’dan halka böyle hitap etmişti. Hem Samsun’un seçilmesinin hem de o gün orada yapılan konuşmanın çok özenle seçildiğini aradan geçen yaklaşık bir aylık süre incelendiğinde daha iyi kavrayabiliyoruz. Görünen o ki Erdoğan ikinci cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanlığına aday olmuş ve seçim stratejisini de o doğrultuda yürütüyor.
Erdoğan’ın seçim çalışmalarına akıllara milli mücadelenin başladığı yer olarak kazınmış Samsun’dan başlaması seçim kampanyalarıyla ve nasıl bir cumhurbaşkanlığı tasavvur ettiğiyle ilgili önemli ipuçları barındırıyor. Türkiye halklarının oluşturduğu Türk Ulusu bundan yaklaşık 95 yıl Kurtuluş Savaşı’nı bu topraklardan başlatmıştı. Erdoğan’ın Samsun’u seçmesindeki gaye ise yıllarca vesayetin koruyucusu olarak gördüğü cumhurbaşkanlığı makamını bu vesayetin elinden kurtarmak; cumhuriyet elitinin değil halkın tamamının iradesinin belirleyici olmasını sağlamaktır. Yani Erdoğan, 95 yıl sonra tıpkı birinci mecliste olduğu gibi halkların iradesinin temsil edildiği; devletle millet farkının olmadığı bir ülke için yeni bir milli mücadele olarak görüyor cumhurbaşkanlığı seçimlerini…
Elbette Erdoğan’ın ne kadar samimi olduğu ve gerçek niyetinin bu denli tayyip olup olmadığı belli bir sonuca ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğu bir tartışma konusu ve bu yazının yazılma amacı değil. Fakat seçim stratejisinin bu ana fikir çerçevesinde yürütüldüğünü söyleyebiliriz. Devletin değil milletin cumhurbaşkanı olacağını söylemesi; cumhur kelimesini sürekli ön plana çıkarması hatta muhalefeti cumhura reis değil statükoya bekçi aramakla suçlaması açık olarak gösteriyor ki Erdoğan daha önceki cumhurbaşkanlarının birçoğunu “milletin adamları” olarak değil statükonun ve vesayetin ürünü olarak görmektedir.
Çatı adayı destekleyen muhalefet partilerinin Ekmeleddin İhsanoğlu’nun siyaset dışı olmasını ve tarafsızlığını vurgulamalarına karşı ise kendisinin en büyük farkının, siyasetin tam da içinden olması ve tarafsız değil milletten taraf olmasıyla cevaplandırıyor. Bu sayede hem 1990’lı yıllardan itibaren yapmış olduğu siyasi çalışmalarını hem de seçimlerdeki başarılarını adeta cumhurbaşkanlığı için teminat olarak kullanabiliyor. Sözgelimi, özellikle başbakanlığı dönemindeki icraatlerinden dem vurarak ne kadar “hizmetkâr” olduğunu; millet devlet ayrımında kendisini milletten yana taraf olarak ilan ederek de kırmızı kitabı olan devletin temsilcisi olmayacağını kitlelere anlatabiliyor.
Erdoğan özellikle Abdullah Gül’ün seçilmesinin engellenmesi adına yapılan zorlama 367 yorumundan da sık sık bahsederek milletten taraf olan adayların seçilememesi adına ne türlü hukuksuzluklara başvurulduğunu meydanlarda dile getiriyor. Bunun yanı sıra asılların seçeceğinin vekillerin seçeceğinden daha efdal olacağını da belirterek cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesinin ne kadar doğru bir karar olduğunu da tekrardan gündeme taşıyor. Ayrıca bu sayede yıllarca devleti temsil eden cumhurbaşkanıyla milleti temsil eden başbakan arasındaki uyumsuzluğun ortadan kalkacağını ve Türkiye’nin 90’lı yılların koalisyonlarının ya da 2000’li yılların başlarının aksine tıpkı Erdoğan ve Gül ikilisinin döneminde olduğu gibi güçlenmeye devam edeceğini ve uyumla yönetileceğini kısacası devlet millet ayrımının ortadan kalkacağını iddia ediyor.
Birkaç örnekle anlatmaya çalıştığım gibi Erdoğan Ak Parti’nin başındayken başbakan olarak başlattığı değişim hareketini hız kesmeden devam ettirmek niyetinde. Tam da bu noktada halkın seçmiş olduğu bir cumhurbaşkanı olmanın vereceği (seçildiği takdirde) meşruiyetin de etkisiyle daha önceki birçok cumhurbaşkanlarından daha farklı olacağını düşünüyor. Hem devletten değil milletten yana olacağını hem de hizmetkâr bir cumhurbaşkanı olacağını belirtiyor. Dolayısıyla özellikle Fransa tarihinden aşina olduğumuz cumhuriyet numaralandırmalarını gayri akademik olarak Türkiye için de kullanabilir ve Erdoğan’ı 2. cumhuriyetin 1. cumhurbaşkanı olarak adlandırabiliriz. Her ne kadar “Bir daha gel Samsun’dan sarı saçlım mavi gözlüm “türküsü Erdoğan için yazılmamış olsa da bana kalırsa Samsun’dan gelen uzun adam Türkiye’deki siyaseti değiştirmeye ve kontrol etmeye devam edecek.