Türkiye’nin dış politika gündemini uzun süredir Suriye ile ilişkiler ve Suriye’nin iç meseleleri işgal etmekte. AKP Hükümeti’nin/Başbakan Erdoğan’ın, Suriye ordusu ile muhalifler arasındaki çatışmada, Suriye yönetimine karşı tutum alması, Esad’a karşı tavrı ve kullandığı dil ile başlayan gerilim, Suriye’nin Türk uçağını düşürmesiyle tavan noktasına ulaşmıştı. Son olarak yine Suriye’nin Türkiye sınırları içine bomba atması ve Türkiye’nin buna misilleme yapması, çoğunluğu ‘savaş?’ düşüncesine sürükledi ve ipler kopma noktasına ulaştı.

   Olayların buraya gelmesinde en büyük etken AKP Hükümeti’nin tutumu idi. Öncelikle Başbakan Erdoğan’ın, Ortadoğu’ya timsal ülke olma çabası, ‘laikten kaçmayın!’ gibi bazı ironik söylemleri, buna bağlı olarak da kullandığı dil, Esad ve Suriye Ordusu’nu şuursuz bir şekilde eleştirmesi/topa tutması, çoğu zaman Suriye’nin iç işlerine karışmaya kadar vardırdığı dili, gerilimin tırmanmasında başrol oynadı.
  Son bombalaşma ve tezkere mevzusunun ardından, Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Biz tezkereyle Suriye yönetimine, ayağınızı denk alın. Cevap vermeye hazırız mesajını verdik” diye konuştu. Yani, bir yerde Suriye yönetimine/Esad’a göz dağı verme çabası içersinde, atara atar bilinciyle konuştu. Oysa olayları bu raddeye getiren zaten AKP Hükümeti’nin izlediği dış politikaydı. Hükümetin ironik bir şekilde ‘örnek ülkeyiz’ moduna girmesi, ama sadece Ortadoğu’ya, söylemlerini buna göre şekillendirip laiklik mesajları vermesi, ‘özgürlükçü bir ülkeyiz’, ‘her görüşe açığız’ nidaları, Suriye yönetimine öğütler vermeye kalkışması,’Bakın bize’ tavrı, Suriye ilişkilerini böyle şekillendirdi. Tam da bu noktada yanlış olan bir şeyler vardı. Hükümet ya her şeyi toz pembe görüyordu ya da görmezlikten geliyordu.   Üzerinden bir yıl bile geçmemiş, 35 kişinin öldürüldüğü Uludere olayında, yine Ahmet Davutoğlu bu kez sadece, “Genelkurmay açıklamasını yaptı. Tahkikatlar sürüyor.” açıklamasını yaptı ve kayboldu.  ‘İnsan haklarına saygılı ve özgürlükçü’ AKP Hükümeti de konu ile ilgili bir kaç açıklama ile durumu kotarmaya, hatta üzerini örtmeye çalıştı. Yine parasız eğitim isteyen öğrencileri örgüt suçundan mahkum eden ‘özgürlükçü’ AKP Hükümeti’ydi. Gazetecileri teker teker içeri alan, gördüğü herkesi örgüt addeden, eylem yapan memurları, sendika üylerini biber gazına boğan, Hopa’da Metin Hoca’yı öldüren ‘özgürlükçü ve timsal ülke hükümeti’ AKP idi. Hatta ve hatta bir eylem sırasında ‘Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz p*çsiniz!’ sloganları ve dövizleri altında nutuk atan ve Uludere olayında ölenler zaten ‘kaçakçı ve PKK yandaşıydı’ tarzı söylem kullanan yine ‘özgürlükçü hükümetimizin’ İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin’di.
Tüm bunları görerek Suriye’ye özgürlük öğütleri vermek hatta iç işlerine karışmaya kadar gitmek, aklı başında olan ve at gözlüğü kullanmayan her bireyin aklına şu soruyu getirir: ” Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”

Leave a Reply