Genel Yayın Yönetmenimiz Selim Sazak ve Politika Editörümüz Ümran Şatana 15. Olağanüstü Kurultay’ın hemen ardından ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikteydiler. Ana dilde eğitimden CHP’nin iktidar yolculuğuna kadar gündemdeki pek çok konuya tüm içtenliğiyle değinen Kılıçdaoğlu ile röportajımızı aşağıda bulabilirsiniz.
Şatana: Sayın başkanım, 15. Olağanüstü kurultayda söylemleriniz arasında CHP’nin değişim geçirdiği ve CHP çatısının onarıldığını dile getirdiniz, görüşlerinizi alabilir miyim?
Kılıçdaroğlu: Hayat değişiyor, toplum değişiyor, aileler değişiyor; dolayısıyla tüzel kişilerin de değişmesi ve yeniliğe açık olması lazım. Bu bağlamda CHP Türkiye’nin kurucu partisidir. Tarihsel kökleri olan, genleri Kuva-yı Milliye’ye dayanan inancıyla oluşan bir partidir. Bu partinin, temel felsefesi Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırmaktır. Bilimdeki gelişmeler, sosyal hayattaki gelişmeler; Cumhuriyet Halk Partisi’nin çağdaş uygarlığı yakalaması için kendisini de değiştirmesi zorunlu kılıyor. Bu felsefe ve inançla söylenen cümlelerdir. Yoksa kendi tarihsel kimliğini reddetmek, tarihsel mirasını reddetmek anlamında değil, geçmişteki tarihsel mirasından ders alarak, Türkiye’yi gelecekte çağdaş uygarlığa taşımak için o değişimi yakalamasıdır.
Sazak: Türkiye’nin kurucu partisi CHP ile Türkiye’nin toplumcu partisi, işçinin, ezilenin müesses düzene karşı onları savunucusu parti arasında ufak bir çatışma yok mu Sayın Başkanım?
Kılıçdaroğlu: Çatışma yok. Tam tersine o kurucu, değişim siyasetinde ki değişim sadece bu son kurultayla ortaya çıkan değil. Örneğin, İsmet İnönü’nün genel başkanlığı zamanında, ki partimizin ikinci başkanıdır, AB ile ilgili sürece ilk imzayı koyan kişidir, 1963 Ankara Antlaşması. Yani değişimi görüyorsunuz. Batıya karşı bir ulusal Kurtuluş Savaşı verilmiş ama batının çağdaş değerleri yadsınmamıştır. Daha sonra kendisi “Biz ortanın solundayız” demiştir. Daha sonra Bülent Ecevit, daha ciddi bir çıkış yapmıştır ve sosyal demokrat bir parti kimliğine bürünmüştür, daha çağdaş bir parti kimliğine bürünmüştür. Daha sonraki süreçte partinin sosyal demokrat kimlikten biraz geriye doğru gittiği şeklinde kamuoyunda bir algı olmuştur. O algı şimdi yeniden CHP kendi köklerinde sosyal demokrasiye, sola açıldı gibi bir düşünceye egemen olmuştur. CHP değişimi yakalamıştır, değişimi yakaladığı ölçüde de kamuoyundan destek almıştır. Dolayısıyla bir çatışma değil, geniş kitlelerle daha fazla beraber olmak istemiştir. Örneğin, aile sigortasını getirmek ve yoksulluğu tarihe gömmek gibi bir söylem CHP hariç hiçbir siyasi parti tarafından dile getirilmemiştir. Amaç mutlu birey, mutlu aile, mutlu toplum yaratmaktır.
Şatana: Cümleleriniz arasında “ayağa kalkın özgürlük isteyin” diyordunuz, Gandi Kemal’den Che Kemal’e dönüşünüz ve “Ekilir; ekin geliriz, eziliriz un geliriz, bir gider bin geliriz!” Bu dile getirdiğiniz iki cümleyi, bu değişimi bize açıklar mısınız?
Kılıçdaroğlu: Birincisi şu, halkımız baskıların fazla olduğu rejimlerde, büyük mağduriyetler yaşadı. Ben bu kurultayda, 12 Eylül’ün izlerini siliyoruz diye 12 Eylül’ü yapanları yargılıyoruz diye halka gidip; halktan oy alan siyasal partinin samimi olmadığını, tam tersine daha baskıcı bir toplum, daha baskıcı bir yönetim oluşturmak için halkın bu değerlerini kullandığını söyledim. Ve bunları da somutlaştırmak istedim. Biz 12 Eylül darbesini yapanları yargılayacağız diye halka gittiler, hiçbirisini yargılamadılar çünkü yargılayamazlar da. Bizim verdiğimiz yargılansınlar diye verdiğimiz önergeye red oyu verdiler. İkincisi, baskı doğal olarak toplumda özgürlük çağrışımları dayatıyor. Ben bunları dile getirdim. Eğer bugün sokaktaki sade yurttaşımız, telefonla konuşmaktan korkuyorsa o zaman bu ülkede sağlıklı bir yönetim yok demektir. Eğer bir ülkenin başbakanı, kendisine derdini anlatmaya çalışan çiftçiye; “Kes sesini, ananı da al git!” diyorsa burada baskı var demektir. Eğer bir başbakan “Benim malvarlığımla ilgili de bir şeyler söyleniyordu, şimdi o nerde biliyor musunuz? Silivri’de!” diyorsa bunları da kamuoyuna açıklamak gerekmektedir. Bunlar toplumda bir baskıcı yönetim olduğunu gösteriyor. Bu baskıcı yönetime karşı, CHP özgürlükçü bir partidir. Çağdaş, uygarlıktan ve demokrasiden yana bir partidir. Onun için geniş kitlelere “Kalkın ayağa korkmayın, korkanlar her gün ama yiğitler bir gün ölür” dedim. Bunu söyleme nedenim, medya üzerinde büyük baskılar var, köşe yazarlarının pek çoğunun işine son verildi, gazetecilerin çoğunluğu şu an hapiste, televizyon sahiplerinin bir kısmı hapiste. Bütün bunlar, 21. yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmıyor, özgürlükçü söylemlerin bir çoğunun ağırlıklı olarak dile getirilmesinin özünde bu var. Biz özgürlükten yanayız, demokrasiden yanayız.
Sazak: Sayın Başkanım, Gandi Kemal’den Che Kemal’e geldik, pasif direnişten, aktif direnişe geçmenizi bekleyen bir parti var gibi görünüyor, kurultayda gördüğümüz gibi. Pendik Gençlik Kolları’nın pek çok haber kanalında gösterilen afişlerinden bunu anlıyoruz. Aktif direnişe geçebilmek için yapabilinecek çok ciddi hamleler var, sizden birkaçını da açıkça söylediniz. Temiz siyaset yasası bunlardan biri, az önce bahsettiğiniz 12 Eylül’le hesaplaşma söyleminin hesabını sormak bunlardan biri. Abdülkadir Aksu 12 Eylül sabahı darbe olduğunda ülkenin en iyi genel müdürüydü, Murat Başesgioğlu aynı kabinede defalarca yer aldı, bugün dışarıda olan bir çok büyük isme hesap sorulamadı. İktidar kendi içinde dahi hesaplaşmamışken, temiz siyaset yasası söylemden eyleme henüz geçememişken, bunlar aktif direnişe geçmek için çok doğru yollar değil mi? Temiz siyaset yasasını oylamaya getirsek, hayır diyenlerin isimlerini bir görsek, onları millet vicdanında bu sefer bir defa daha yargılasak, aktif direnişe geçmek için CHP’nin söylemini Ak Parti’nin kendisine karşı olan söylemi kadar sertleştirmek için çok ciddi yolları varken, bu kaçak güreş niye?
Kılıçdaroğlu: Aslında kaçak güreşmiyoruz, siyasi ahlak yasasıyla ilgili kanun teklifini veren biziz ki verdik de zaten. %10 seçim barajını kaldırmak için de teklifi biz verdik. Yani aktif olarak işin içindeyiz. Fakat parlamentonun yapısı gereği, iktidar partisi istemediği sürece bir yasanın parlamentoda görüşülme şansı yoktur çünkü oylamaya gidiliyor Ak Parti reddettiği zaman zaten bitiyor. Örneğin biz faali meçhullerin araştırılmasını dört beş kez önerge verdik ama AKP tümünü reddetti. Ne adına reddetti? Demokrasi adına mı? Hayır! Benim gücüm var, parlamentoda ben istediğimi yaparım, burada temel sorun, Türkiye’de medyanın özgür olmamasıdır. Yandaş medya kavramı AKP ile ortaya çıkmıştır. Siz ne kadar haklı olursanız olun, geniş kitlelere sesinizi nasıl duyurabilirsiniz? Medya aracılığıyla. Medya kimin kontrolünde? AKP’nin. Nasıl sesinizi duyuracaksınız? O zaman bizim yapmamız gereken bir şey var, geniş kitlelere ulaşmanın yolu partinin ta sade üyesinden genel başkanına kadar herkesin; gençlik kollarının, kadın kollarının çalışmasıdır. Türkiye’nin dört bir yanına dağılarak ortak seste CHP’nin Türkiye için taleplerini ve çözümlerini dile getirmektir. Bize ne dediler? Efendim, bunların hiçbir hedefi yok, hiçbir projesi yok dediler. 41 tane proje ve hedef koyduk ortaya. Bu kez ne diyorlar? Siz bunu nasıl finanse edeceksiniz? Çok basit, ayrılırsınız oradan biz geliriz, vaatlerimizi nasıl gerçekleştirdiğimizi görürsünüz. Biz, söylediğimiz her sözü ölçüp tartarak söylüyoruz. Dikkatli söylüyoruz, çünkü ben eski bir maliyeciyim. Yani bir şey söylerken onun kaynağının olmadığı bir yerde, bu sözlerin çok soyut olduğunu bilen biriyim. Napolyon’un şu lafını da unutmam “Para! Para! Para!” . Para varsa güçlüsünüzdür. O zaman siz projeyi ortaya koyarken, onun mutlaka hedeflerini, ilkelerini ve finans kaynaklarını da biliyorsunuz demektir. Şimdi bunu bize soranlar, AKP’ye soruyorlar mı “Sizin ne projeniz var?” diye, sormuyorlar. Bu projeleri nasıl finanse ettiniz diye hiç sordular mı onlara? Hiç sormadılar. Niye onlara sormuyorlar da CHP’ye soruyorlar çünkü ürküyorlar ve korkuyorlar. Ya CHP yaparsa diye, hiç meraklanmasınlar CHP kesinlikle yapacaktır.
Sazak: Sayın Başkanım, dediklerinizden başka bir trend ortaya çıkmıyor mu? Toplumsal anlamda gündemi belirleyen, neyin duyulup neyin duyulmadığına karar veren ve toplumun tabanından tavanına her aşamasını kontrol eden bir yapılanma var. Bu yapılanmaların değişik adları var, “cemaat” olarak adlandırıyoruz, “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin uzantıları” olarak adlandırıyoruz, CHP’nin sadece Ankara ya da mecliste değil kırsalda kılcal damarlara erişmekte çok ciddi bir sorun var ve o kanallar tıkanmış durumda. CHP’nin çok büyük adımları var, üyelik tüzüğünü değiştirmesi vb. bunlar bu kılcal damarlara erişmeye ve temizlemeye yetecek mi?
Kılıçdaroğlu: Onun için biraz zamana ihtiyacımız var. Bugün düğmeye bastığınız zaman 24 saatte sonuç almanız çok zor. İstanbul’la ilgili kılcal damar projesi geliştirdik. İstanbul’un her sokağında bir CHP temsilcisi olacak. Cep telefonu olacak ve ben telefonu açtığım zaman, ben şu sokağın sorumlusuyum diyecek bana. Şu an İstanbul’un %40’ını bitirdik. Diyeceksiniz ki niye İstanbul çünkü İstanbul’u çözersek hiçbir il başkanımız ben burada bunu yapamıyorum diyemeyecek. Büyüklük olarak, örgüt olarak İstanbul önemli ve İstanbul’da kılcal damar projemiz büyük ölçüde hayata geçiyor. Bir ilçemiz tümüyle bitti. Bu proje tamamlandıktan sonra il başkanları toplantısında, sunuşu yapacaklar. O projeyi biz büyük kentlerden başlayarak bütün Anadolu’ya yayacağız.
Şatana: Anadolu demişken, söylevleriniz arasında köylüler ile CHP’nin barışacağını, kırsal ile ezilen tüm sınıfları karşılayan çözümleriniz olduğunu dile getirdiniz. Bunları biraz açabilir misiniz?
Kılıçdaroğlu: Geçmişte kırsal kesimden yeteri kadar oy alamıyorduk. Kırsal kesim ağırlıklı olarak Demokrat Parti’ye oy veriyordu daha sonra Adalet Partisi’ne oy verdi. Fakat bugün geldiğimiz noktada en çok ezilenlerin kırsal kesim olduğunu görüyoruz. Bizim kurucu genel başkanımız, Mustafa Kemal, “köylü milletin efendisidir” demiştir. Bunlar ne yaptılar, tefecilerin kölesi haline getirdiler. Biz onlara şu sözü veriyoruz, sizi tekrar bu milletin efendisi yapacağız. Bizim genel başkanımız bunu söyledi. O halde bizim, artık barışmaya ihtiyacımız var. Gelin CHP’nin çatısı altında beraberce, hakça üretelim ama hakça bölüşelim. Bizim bir sloganımız daha var, “Hiçbir çocuk CHP iktidarında yatağa aç girmeyecek.” Herkesin güvencesi olacak. “Sosyal Devlet” kavramı bizim için çok önemli. Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddesi nedir? “Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir”. Laiklik, demokrasi tamam ama sosyal hukuk devleti de değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddelerden birisidir. Ne demek “Sosyal Hukuk Devleti”? Toplumda huzur, iş, aş, sosyal devletin güvencesi, sosyal sigorta demektir. Sosyal devlet budur. Eğer sosyal devlet, toplumun ezilen katmanlarına gitmiyor, onların sorunlarını çözmüyorsa; o devlet, sosyal devlet değildir. Sosyal devletle, sadaka devlet arasında temel bir fark vardır. Sadaka devletinde kişi kul mantığıyla kendi ihtiyaçlarının giderilmesini ister, birisi bana lütuf etmiş vermiş alırım. Sosyal devlette ise yoksul yurttaş, kendi yoksulluğunun devlet tarafından giderilmesini bir hak olarak iddia eder. Devlet sen benim işsizliğimi gidereceksin, bu ülkede yaşıyorsak bu ülkenin özgür bir bireyiyim. Benim yoksulluğumu, açlığımı, sefaletimi gidereceksin. Benim çocuğum okula gidemiyorsa, çocuğumu okula gönderecek mekanizmaları yaratacaksın. Sosyal devlet budur, bireyi özgür kılar ve birey o özgür ortamda hak sahibi olur. Kul hak sahibi olmaz. Bu iki temel farkı toplumun önüne koymak durumundayım.
Şatana: Sayın Başkanım, çok önemli bir noktaya değindiniz. Kırsala erişemeyişinden ve kırsalın tabiatı itibarıyla sağa daha yakın olduğundan bahsettiniz. Bu noktada; Kürtler, son yıllarda CHP’nin giderek kaybettiği bir seçmen kitlesi. Anadilde eğitim hakkı olarak ne düşünüyorsunuz? Olası bir Kürt siyaseti ile kapsamlı bir seçim ittifakı olasılığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Şöyle söyleyeyim, biz tek başımıza seçime girip iktidar olmak istiyoruz. Bu bizim temel hedeflerimizden bir tanesi. İki, anadiller yasaklanamaz. Ana dil yasağının kaldırılmasıyla ilgili ilk kanun teklifini veren CHP’dir. Üç, devletin resmi dili Türkçe’dir ve bu çok önemli Anayasal bir kuraldır. Siyasal özerklikle, idari özerklik arasında fark vardır. İki ayrı ve temel kavramı birbirine karıştırmamak gereklidir. Yerel yönetimlerde zaten belediye başkanını kim seçer? O beldedeki halk seçer,belediyenin güçlenmesi mi gerekiyor? Evet ama bu belediyenin güçlenmesi demek sadece A belediyesinin güçlenmesi demek değildir. Türkiye’deki tüm belediyelerin güçlenmesi lazım, gelir kaynaklarının oluşturulması lazım. Bu ayrı bir şeydir. O açıdan devletin resmi dili Türkçe’dir. Herkesin ana dili ayrı olabilir, ona saygı gösteririz, ona yasak getirmek zaten sorun da değil 21. Yüzyıl’da doğru da değil, devletin resmi Kürtçe yayın yapan televizyonu da var ama politikacıların temel bir görevi vardır. Yurdunu, ülkesini sever politikacıların temel bir görevi vardır. Politikacılar ayrışmayı değil, kaynaşmayı hedef alan, entegrasyonu hedef alan politikalar ve söylemlerde bulunmak zorundadırlar. Ayrışma Türkiye için doğru bir eylem değildir, ayrışan politikalar 19. Yüzyıl’a aittir. Türkiye 21. Yüzyıl’dadır. Biz Avrupa birliğine niçin girmek istiyoruz? Sadece ekonomi değil, etik değerlerin yanı sıra dünyada güçlü bir devlet olmak istiyoruz. Peki bölünerek mi güçlü devlet olunur yoksa birleşerek mi? Tabiî ki birleşerek, bunu hiç kimsenin hele hele bir politikacının hiç unutmaması lazım.
Sazak: Müsaade ederseniz ben sizi bir adım daha zorlayacağım. Ana diller yasaklanamaz da devletin resmi dili Türkçe’yi iki ilkenizi pratikte birleştirme yolunda örneğin, Kürtçe seçmeli dersin eğitim müfredatlarında olması ya da toplumun belli alanlarında dil konusunda yayınların izlenmesi konusunda Kürtçe ve diğer tüm diller üzerindeki baskıların kaldırılması örneğin, CHP’nin bu konudaki gündemlerinden biri olabilir mi?
Kılıçdaroğlu: Hiçbir dilin üzerinde baskı yok ki zaten şu anda. Yani insanlarımız kendi dillerini rahatlıkla konuşabiliyorlar. İki şeyi birbirinden ayırmamız lazım; bir, biz özgür bir ülkeyiz, bu özgür ortamda her şey tartışılabilinir. Tartışmaktan da korkmamalıyız. Ancak var olan bir Anayasamız var ve biz, milletvekili olarak bu Anayasa’ya sadakat sebebiyle yemin etmiş kişiyiz. Bizim kalkıp toplumu ayrıştıran değil, altını özellikle çiziyorum, birleştiren kararlar almamız lazım. Özel dershaneler var, Kürtçe öğrenmek için oralara gidilebilinir üstelik yasa da çıktı, üstelik bu yasayı çıkartan rahmetli Bülent Ecevit’in döneminde çok önemli değişiklikler yapıldı. Bu açıdan biz kendi ülkemizde sağlıklı bir tartışma ortamı yaratacağız, doğruları, yanlışları, eğrileri nedir göreceğiz ve bunları tartışacağız.
Sazak: Bir şeye değineceğim son günlerde Ahmet Davutoğlu’nun “Osmanlı Devletler Topluluğu”. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’nin siyasetini dönüştürmek için kullandığı bir ideolojik çerçeve olduğu aşikar. Bu ideolojik çerçeve için bazı entelektüel, tabii haklılığı tartışılır ama çok ciddi paradigmalar olduğu da aşikar. Sosyal demokrasinin de özellikle 80’lerden bu yana dünya çapında çok ciddi bir dönüşü olduğu görülüyor. CHP’nin hem Türkiye’deki ideolojik tartışmaya hem de sosyal demokratik ideolojinin dünyadaki dönüşümüne entelektüel katkısı için nasıl açılımları var? CHP bunun neresinde? Çok ciddi bir adım attınız, “sosyalist enternasyonel” ile buzları eritmek çok ciddi bir adımdı bundan sonra ne kadar neler olacak?
Kılıçdaroğlu: Bundan sonra daha fazla çaba harcayacağız, bizim iki tane broşürümüz var, onları hazırlama sebebimiz birileri gidip CHP’yi oralarda farklı anlatıyor. O algıları yerle bir ettik, edeceğiz de bundan sonra. Entelektüel birikim olarak, sosyal demokrasi elbette ki değişecektir dünya değiştikçe, o konuda sadece batıdaki sosyal demokratik partilerden değil, Güney Amerika’daki ülkelerle de bir araya geleceğiz, zaman zaman düşünce alışverişinde bulunacağız. Önümüzdeki süreç içinde İstanbul’da bütün Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin ve uluslararası işçi örgütlerinin de katılımıyla toplantılar düzenleyeceğiz. Bizde de sosyal demokrasiyle ilgili olan vakıflar var. Yani bizim “think thank” kuruluşları dediğimiz, SODEV var, pek çok sosyal demokrat kuruluşları var. Bizim eylemlerimiz çoğu zaman onlar tarafından bilimsel olarak tahlil edilir ve eğriliği doğruluğu tartışılır. Bunlar da bize yol gösterir. Biz buna da saygı gösteririz. Türkiye’yi geriye götürmek değil, çağdaş uygarlığa taşımak zorundayız, daha ileriye götürmek zorundayız. Demokrasi, kadın erkek eşitliği, özgürlükler açısından, ki medya özgürlüğü bu arada çok önemlidir, yargı bağımsızlığı açısından, parlametonun yürütme organından bağımsız işlev yapması açısından bunlar çok önemlidir. Çok ciddi eksiklerimiz var. Biz Ortadoğu’ya benzemek değil, çağdaş uygarlığı yakalamak ama Ortadoğu’nun geniş coğrafyasında da “Evet, Türkiye Cumhuriyeti modern bir ülkedir. Biz de onlar gibi olmalıyız; niçin onlar gibi değiliz?” diye düşündürmemiz gereklidir.
Şatana: “Seçimlerde başarısız olursam giderim” demiştiniz. Başarının tam olarak sizdeki karşılığı nedir? Tek başına iktidar mı, iktidar ortağı olarak bir koalisyon mu yoksa Gürsel Tekin’in dediği gibi %30 oy almak mı?
Kılıçdaroğlu: Her siyasal partinin hedefi vardır: Tek başına gelip hükümeti yönetmek. Başarının ölçüsü kişiden kişiye göre değişir. Temel ve kesin başarı iktidar olmaktır. Ancak sizin oylarınızda anlamlı bir yükseliş oluyorsa o da bir başarıdır. Sonuçta “Bugün girdim, yarın iktidar olurum”, böyle bir şey yoktur. O açıdan bizim olayları değerlendirirken ve halka verdiğimiz mesaj, bu mesajların kabulü nedir. Siz bazen çok haklı olabilirsiniz ama halkta kabul görmezseniz bir sorununuz var demektir. O yüzden olayları değerlendirirken farklı pencerelerden bakmak gerekir. Örneğin, Doğu ve Güneydoğu’da biz niye yokuz? “CHP niçin çok az alıyor?”, bu sorunun çok iyi sorulması ve iyi tahmin edilmesi lazımdır. Eğer siz o bölgeye, iki kanattan girmişsiniz, giren bir kanat, etnik kimlik ve diğeri de din üzerinden siyaset yapıyor ama siz sosyal demokrasi üzerinden siyaset yapıyorsunuz. Etnik kimliğe ve inançlara saygılıyız ama diyoruz ki,bunlar üzerinden yapılan siyaset 19. Yüzyıl’a aittir. Kimsenin etnik kimliği, inancı beni ilgilendirmez çünkü hiç kimse anne babasını seçme özgürlüğüne sahip değildir. O zaman ben onlar üzerinden siyaset yapamam. Sen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıysan, senin sorunların nedir; işsizlik, yoksulluk, kültürel sorunlar, özgürlük sorunların olabilir. Ben onları çözeceğim. Bakış açımız budur ama bunu anlatmak bugünden yarına çok kolay değil. Kemikleşen bir yapı var, o süreci ayrıştırmak zamana ihtiyaç gösterir. Bunları kim yapacak? Üniversite gençleri yapacak. Kendi memleketlerine gittiklerinde bunu anlatacak, diyecek: “Sosyal demokrasi denen bir kavram var”. Bunun özünü, odağının insan olduğunu, göz rengi, ırkı, cinsiyeti, etnik kimliği önemli değildir, önemli olan o insanın sorunun olmasıdır. Bu insanın sorununu çözmek zorundayız. Mutlu birey, mutlu aile, mutlu toplum. Bireyi hedef almazsanız bunların hiçbirini gerçekleştirmezsiniz. Toplumsal sorunları ölümle sonuçlanabilecek kadar ağır tablosunu önümüze sunmaya başladılar. Bu tabloya siyasetçi, “Ben bunu görmüyorum” diyemez. Diyarbakır’daki gençlerle görüştüğümde “Asıl sorunumuz işsizlik, bize iş bulun, biz çalışacağız” dediler. AKP, Doğu ve Güneydoğu’da biz işsizlik sorununu çözeceğiz diye ortaya bir proje sunuyor mu? Hayır. Biz de diyoruz ki, özel sektörü teşvik edeceğiz ki gitsin yatırım yapsın. Eğer onlar gitmezlerse ben devlet olarak gidip yatırım yapacağım. Sayın Başbakan, “Efendim bu olmaz” diyor. Biz oraya yatırım yapmazsak orayı gözden mi çıkartmalıyız? Hayır.
Sazak: Efendim Mayıs ayında bir oylamamız olacak, bu röportajdan hatırlanacak tek bir cümle olmuş olsaydı, sizden ne hatırlamalarını isterdiniz?
Kılıçdaroğlu: Nazım Hikmet’in iki dizesini hatırlamalarını isterdim: “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine”. Bizim bütün amacımız, tüm dünya görüşümüz bu dizelerde yer alıyor…