3 Temmuz’da Mısır’da olan darbeden beri şunları duymaktan biraz bıkkınlık geldi:
“Mursi o kadar da yüksek oranda bir destekle gelmemişti…”
“İhvan mı yoksa seçilmiş cumhurbaşkanı mı Mısır’ı yönetiyordu?”
“İhvan Tahrir’de fırsatçılık yaptı sonra da aşırı otoriterleşti…”
Falan filan.
Ocak 2011’den beri olanları tartışacak değilim, orasını benimle tartışmak isteyen ve eminim benden daha bilgili onlarca adamla ayrı ayrı inceleyebiliriz. Lakin şu haber, artık Mısır’da olayların bazılarının şikayet ettiği gibi Mursi dönemindeki otoriterleşmenin çok daha ötesinde, çok daha çığırından çıkmış olduğunun belirtisi:
“Mısır’ın İskenderiye kentinde her sabah saat 07.00’de darbe karşıtı eylem yapan 14 genç kız 11’er yıl 1’er ay hapis cezasına çarptırıldı.”
Haberin kısa özeti şu: Birçoğu Kahire, Ezher, İskenderiye gibi üniversitelerde öğrenci olan 14 Mısırlı kız, darbe yönetimini protesto ederken 31 Ekim’de tutuklanmış ve 27 Kasım günü de İskenderiye’de yürütülen mahkeme sonucu “terör suçu” kapsamında 11 yıllık bir hapis cezasına çarptırılmış. Terör suçu dediğime bakmayın elbette, bu kızlar ne tutup birini öldürdüler ne halkı galeyana getirip mekan bastılar ne de bir intihar saldırısı teşebbüsünde bulundular. Yaptıkları tek şey, sadece askeri yönetimi değil hatalarla dolu olmasına rağmen yine de seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi tekrar koltuğunda görmek istemek. Bunu da dikkat çekici şekilde, her gün saat 07.00’de toplanıp eyleme geçerek yapmış olmaları da tabi, Mısır yargısında görev alanlara göre “terör suçu”.
Buna rağmen bu kızlar sanki en azılı katiller gibi kafeslerde, Mübarek kalıntılarının halen mevcut olduğu bir hukuk sisteminde yargılandılar. Ancak yine de fotoğraflarda görüneceği üzere bu kızlar, temizliğin sembolü olan beyaz kıyafetlerle duruşmaya gelmişler. Kendilerinde hiç sönmeyecekmiş gibi duran bir neşe, hak yolun tam ortasında yürüdüğünü bilmeye mazhar olmuşlar gibi bir huzur ve Allah’a teslim olarak aslında en yüce dayanak noktasını bulmuş olmanın getirdiği bir özgüven var. Onlara imrenmemek mümkün değil.
İnsanların ağzında sakız olmuş; Orta Doğu’da Müslüman kadınlar, hem Doğu kültüründen hem de İslamiyet’in getirdiği bir şekillendirmeyle aslında geri planda kalmış, zayıf yaradılışlı, özgür olmayan, kapalı bir zihne sahip (!) bir hüviyet arz ediyormuş. Ataerkil toplumda kendilerini ikinci sınıf insan gibi hissediyorlarmış falan filan… Feminizm’e kadar gider bu, ancak burada tartışacak değilim.
İslamiyet’in kadına belirli bir şekil kazandırdığı elbette aşikar ve ben bunu –özellikle bu Mısırlı kızlara baktığım zaman- hayran kaldığım bir çerçeve içerisinde görebiliyorum. O kafeste yıllar boyu hapis yatacağını bile bile, karşısında onu yargılayan mahkemenin tamamen meşruiyet yoksunu olduğunu bile bile bu kızlar, hem de silah kullanıp son Temmuz’dan beri yüzlerce insanı öldürmekten çekinmeyen bir askeri yönetime karşı onurlu bir mücadeleye girmişlerse ve bu işin “dikenine” böylesine mutlu şekilde katlanıyorlarsa, buradan iki mantığa çıkabilmek mümkün:
Ya bu kızlar cidden akıllarını yitirmişler; ya da Allah’a öyle sığınmışlar ki, korku denen şeyi bilmiyorlar.
Sanırım ikincisi doğru cevap olsa gerek. Çünkü bu kızlar Mısır’ın ve dünyanın en kaliteli üniversitelerinde okuyorlarsa eğer, akıllarını yitirmemişler demek ki. O zaman şunu demekte hiçbir sakınca görmüyorum: Bu kızlar Allah’a öyle sığınmışlar ki besbelli, hem ataerkil bir toplumda hem uzun yıllar boyu aşırı otoriter rejimlere maruz kalmış bir memlekette hem eli silahlı şekilde silahsız ve onurlu şekilde direnen onlarca insanı öldürmüş bir yönetim altında hem de Esma Baltacı ve daha onlarca genç kızın öldürüldüğü bir olaylar silsilesi sonrası böyle bir işe girmekten hiç korkmamışlar ve sonuçlarından da korkmuyorlar.
Birileri yine zırvalarına devam edecek elbette, dediklerimi umursamadan halen daha “İslamiyet kadını ikinci plana atıyor, kadına şöyle kötü davranılıyor böyle kötü muamele yapılıyor…” falan filan diyecek.
Ben de bu kızlara bakıp Mısır direnişinin sembolü olmuş ve utanmadan buna “tamamen siyasi” diyerek maneviyatına halel getirecek densizlere rağmen Allah dostu bir kadın olan Rābiatü-l-Adeviyye’yi aklıma getireceğim. Onun zamanında sergilemiş olduğu onurlu ve iffetli duruşun bu Mısırlı kızlarda bir tezahürünü gördüğüm için de şükredeceğim.
Unutmadan;
Birileri Mursi iktidarını ülkeye şeriat getireceğine dair söylemlerinden dolayı fazla otoriterleştiğini mi söylemişti? Mursi’yi çok başarılı bir cumhurbaşkanı veya Hürriyet ve Adalet Partisi’ni çok tecrübeli bir siyasi oluşum olarak görmeyebilirsiniz, amenna. Fakat bu yargılanan kızlardan sonra, “otorite”leşmeyi kime atfedeceğiz, bunu duymak isterim.
Hem şunu da sormak istemiyor değilim hani; sizce elindeki silahlı güce arkasına sığınarak onlarca insanı öldüren Mısır askeri yönetimindeki “adamlar” mı daha cesurdur yoksa silahsız şekilde onca dezavantajlı duruma rağmen her gün sabah 07.00’de direniş gösterisi yapan ve kafesli yargılama esnasında bile mağrur gözüken “kadınlar” mı daha cesurdur?
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.” (Tevbe Suresi, 71.Ayet)
Es-selâmu ‘aleykum ya Eyyühen’nisa’ül müminat..!! (Selam size ey mümine kadınlar..!!)
KAYNAKÇA
http://www.aa.com.tr/tr/manset/256777–darbe-karsiti-kizlara-11er-yil-hapis
http://www.aa.com.tr/tr/mod/fotograf-galerisi/9942