“Burada, Irak’ta kıvılcım ateşlendi ve Allah’ın izniyle Dabık’taki Haçlı ordularını yakana dek ateşi harlanmaya devam edecek”
Bu sözler, ABD’nin terörle savaşında Usame Bin Ladin’den sonra en çok uğraş verdiği El Kaide üyesi Ebu Musab Zerkavi’ye ait. Zerkavi’nin bu kehanetvari sözleri IŞİD’in propaganda amaçlı çıkardığı dergisi Dabık’ın her sayısında, içindekiler kısmında yer alıyor.
Dabık, Hz.Muhammed (SAV)’ın bir hadisinde geçen günümüz Suriye sınırları içerisindeki bir yer. Hadiste Rumların Dabık ve bazı yerlere inmedikçe ve Medine’den çıkacak bir orduyla savaşmadıkça kıyametin kopmayacağı söyleniyor*. Bu Dabık metaforu, aynı zamanda IŞİD’in mücadelesini meşrulaştırmak adına kullandığı metaforlardan bir tanesi. Nitekim şu ana kadar aynı isimde çıkan dergileri de 7 sayıya ulaşmış durumda.
Bunun haricinde örgüt, son olarak 26 Şubat’ta Musul’daki Ninova Arkeoloji Müzesinde paha biçilemez değerdeki heykelleri yıkıp paramparça hale getirdikleri video kaydını dünyaya servis ederek gündeme geldi. Gerçi heykellerin birçoğunun sonradan gerçeklerinin reprodüksüyonları olduğu anlaşıldı ancak Moğolların 1258 Bağdat işgalini andırır şekilde bu kültürel mirasın IŞİD tarafından yok edilmesi, hiç şüphesiz örgütün artık “güç gösterisi” adına farklı işlere girişmek durumunda kaldığının da belirtisi.
Stratejik anlamda çok büyük bir hata yapıp, ele geçirilmesi durumunda neredeyse hiçbir kazanç getirmeyecek Kobane’de ciddi manada maddi ve manevi kayba uğrayan IŞİD’in son zamanlarda gerek ABD öncülüğündeki koalisyonun hava saldırılarından kaynaklı gerekse bölgesel diğer gelişmelerden kaynaklı olarak güç kaybettiği ve çöküşe geçtiğine dair analizler gelmeye başladı. Bu analizlerin tamamen tutarsız, karavanaya talim değerlendirmelerden ibaret olmadığını son gelişmelere bakarak ve ayrıntılara inerek görebilmek mümkün.
Başta bahsedilen Dabık dergisinin diline ve içeriğine de bakıldığında örgütün ilerlemesinde zihinsel anlamda sıkıntı çektiğini gösteriyor. Örgütün çıkışta olduğu ve Irak’ta ve Suriye’de hızla yayıldığı zamanlarda çıkan ilk dört sayıya bakıldığı zaman, dergilerin “davet” içeriği ve “Ya İslam topraklarına dahil olursunuz, ya da ölürsünüz” mesajı çok daha ağır basarken, son üç sayıda daha çok “Haçlı ordusuna karşı mücadele içindeyiz” retoriği içinde bir “dış mihraklar” algısının mevcut olduğu görülüyor. Bu hususu dergilerin başlığından görebilmek dahi mümkün. Diğer bir detay olarak, 4.sayıya kadar 50 sayfayı aşmayan dergi 7. sayıda 78 sayfaya kadar ulaşıyor. Bu durum, prestij kaybından ötürü “kendisini izah etmeye” çalışan örgütün daha fazla propagandaya başvurmak zorunda kalması olarak atfedilebilir. 7. Sayının IŞİD’in Kobane’de kazanamayacağı kesinleştiği zamanlarda (Ocak ayı) olduğunu da hatırlatalım.
Dergiden sezilebilecek dış mihrak algısı nitekim, sahaya da yansımış durumda. Önceleri Suriye ve Irak’ta daha çok faaliyetlerini sürdürmeye çalışan ve bunda da çok başarılı olan örgüt, son aylarda daha çok Yemen, Libya ve Lübnan’da da bulunmaya ve destek çekmeye gayret ederken, Suudi Arabistan’a da bir takım sızma eylemi gerçekleştirmeye çalıştı. Bu strateji değişikliğinin altında yatan sebebin dış mihrakları engellemek adına, alan yaratma ve tekrardan örgütlenme olduğunu görebilmek gerekiyor. Çünkü bir terör örgütünü ayakta tutan en büyük etken mobilizasyon kabiliyetidir.
Ancak her şeye rağmen, örgütün yakın gelecekte tamamen ortadan kalkması imkansız görünüyor. Bunda, sahip olduğu mobilizasyondan veya askeri donanımdan ziyade sosyolojik tabanların veya siyasi çatışmaların olduğunu söyleyebiliriz.
Irak’ta Sünni kabilelerin bir kısmının desteğini barındıran örgütün, ancak Şii baskısı altında ve Bağdat-Erbil gerilimi içerisinde ezilen Sünnilerden gelecek desteğin kesilmesi durumunda Irak’ta barınamayacağını idrak etmek önemli. Sadece hava saldırılarıyla veya Peşmerge’nin gücüyle IŞİD’in alt edilmek istenmesi, yerine çok daha radikal yöntemler izleyecek başka oluşumların neşet etmesine de sebep olabilir. Onun yerine, Sünnileri siyaset sahnesine çekmek ve Irak’ın bütünlüğünü korumak adına Sünnilere rol vermek gerekiyor.
Suriye’de ise sosyolojik bir tabandan ziyade, iç savaş koşullarının çetrefilliği IŞİD’i ayakta tutan ana etmen olarak gösterilebilir. Esed’le savaşan muhalif gruplarda bulunan bazı savaşçıların, muhaliflere verilen yetersiz destekten ötürü militanlığı maddi açıdan oldukça cezbedici olan IŞİD saflarına katılmasının önüne ancak Esed’in de siyasi ve askeri anlamda mağlup edilmesiyle geçilebilir. Bu geçiş kısmından daha önemlisi, Esed’in kalması durumunda IŞİD benzeri yapıların yine, ülkedeki güç boşluğunu doldurmak ve örgütlenmek adına nüveleneceğini görmek hiç de zor değil. Bunların başında bölgede IŞİD’ten ötürü ağır bir prestij kaybına uğrayan El Kaide geliyor.
Sözün kısası, IŞİD’in kayıplarına ve şatafatlı “yürüyüşünde” ciddi engellere takılmaya başlamış olmasına rağmen, kısa vadede sosyolojik ve siyasi çerçevede değerlendirmeler yapmadan temizlenmesi mümkün değil. Çünkü IŞİD, gökten zembille inen bir güruh değil. El Cezire’nin baş siyaset uzmanı Marwan Bishara’nın dediği gibi; suçlanması gerekenler belli: Amerikan’ın Irak’ı işgali, İran’ın Irak ve Suriye’deki istikrarsızlığı kötüye kullanması, Beşşar Esed gibi diktatörlerin acımasızlığı ve ardından gelen mezhepsel güvensizlikler.
Akif’den mülhem; Allah Orta Doğu’ya bir daha IŞİD’i göstermesin.
* http://www.hadis.org/hadis/modules.phpname=KutubiSitte&h_op=hadisgoster&kid=819