8c913fe25e5dd515350f6a7067001ac9

Yaklaşık 15 gün önce, İran tarihi günlerinden birini yaşadı. 11.kez gerçekleşen genel seçimlerden “onaylı ılımlı” kimliğiyle ön plana çıkan Hasan Ruhani, İran’da önümüzdeki 4 yıl boyunca cumhurbaşkanlığı görevini sürdürecek. Her ne kadar bir kısım batılı medya, Ruhani’nin bu galibiyetini şaşırtıcı bulsa da, aslında durumu özetleyen güzel bir manşet de Fransa’nın ünlü gazetesi Le Monde’dan geldi: Fars Kedisi Dört Ayak Üzerine Düştü.

 Peki çiçeği burnunda İran Cumhurbaşkanı tam olarak kimdir, nasıl bir politikacıdır, bunu bilmek İran’ın önümüzdeki yıllarda izleyeceği -her ne kadar İran’ın tarihi boyunca politik anlamda bir çok şaşırtıcı hamle yaptığı gözlemlense de- politikalar hakkında az da olsa belli bir kanaate kavuşmamız adına faydalı olacaktır. Tabii ki, şu durumu da göz önünde bulundurmak gerekiyor; Ruhani her ne kadar oldukça güçlü bir destekle yönetime gelmiş olsa da bu onun tarafsız şekilde değerlendirilmesi adına engel teşkil etmiyor.

Hasan Ruhani’nin tabir-i caizse “yıldızının parladığı” zamanlar 1979 Devrimi öncesindedir. İran’da dini eğitimin merkezi olan Kum’da yetişmiş fakat bunun yanında Tahran’da ve Glasgow’da hukuk eğitimi almış ve 5 dil bilen (İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça ve Arapça) bir alim olarak vaaz verdiği zamanlarda kendisine Devrim’i gerçekleştirecek ekip arasında önemli bir noktaya koymuştur. Özellikle 1977’de Ayetullah Humeyni’nin oğlunun cenaze töreninde Humeyni’ye bizzatihi ilk “İmam” diyen ve Humeyni’nin “İmam” figürü altında bir önder olarak anılacak ve bilinecek olmasında çok önemli bir katkıda bulunmuş bir devlet adamı olarak bilinmektedir.

Devrim sonrası Humeyni’nin hep yakınında bulunmuştur ve kendisinin Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyinde vekaletini sürdürmüştür. Konseyde, 16 yıl boyunca Genel Sekreterlik görevini sürdürdüğü gibi, 13 yıl boyunca hem Haşemi Rafsancani’ye hem de Muhammed Hatemi’ye Ulusal Güvenlik Danışmanlığında da bulunmuştur. Bunun yanında 1988-1989 yılları arasında Genelkurmay Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunmuştur. Tüm bunlardan çıkaracağımız sonuçla Ruhani için şunu demek mümkündür: Kendisi İran’da Devrim sonrası gerek iç gerek dış politikanın kilit isimlerinden birisi olagelmiştir. Üstelik İran’ın nükleer politikaları adına Batı dünyasıyla müzakereleri olumlu bir havada sürdürmesinden dolayı “Diplomat Şeyh” lakabıyla anılıyor olması Ruhani’nin halkın gözünde de önemli bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Söyleyebiliriz keza, kendisinin seçimlerden %51’lik bir galibiyetle (36 milyon seçmenden yaklaşık 19 milyonun oyuyla) çıkması bunun bir kanıtıdır.

Ancak bunun yanında Ruhani’nin seçim süreci esnasında aleni olarak seçimlerdeki adaylığı reddedilen Rafsancani’den ve Hatemi’den destek aldığı da biliniyor. Bu da halktan aldığı bu yoğun desteğin biraz şüpheli noktalar arz etmesine vesile oluyor. Yani bir diğer deyişle, bu seçimlerde Rafsancani’ye oy verecekler kendisinin adaylığının reddinin ardından onun desteklediği bir aday olan Ruhani’ye bu bağlamda oy vermiş olabilir. Üstelik, Hatemi gibi reformist eksende bir siyasetçinin oylarını da, Ruhani pekala almış olabilir. Çünkü ruhani lider Ali Hamaney’in gizliden İran’da seçimleri denetleyen kurum olan Anayasa Koruyucular Konseyi’ne yaptığı baskıyla reformist adayların bertaraf olduğu biliniyor.

Tüm bunların yanında ruhani lider Ali Hamaney’in favori adayı olan Said Celili’den, Ruhani ve bir diğer muhafazakar aday olan Ali Ekber Velayeti’yle yaptığı ve televizyondan canlı yayın yapılan münakaşa esnasında Celili’nin diğer iki aday karşısında oldukça zor duruma düştüğü eleştirilere maruz kalmasından dolayı desteğini çektiği de biliniyor. Bu desteği çekmiş olacak ki, dini eğitim merkezi olan Kum’dan Ruhani’ye %100’e yakın bir oy geldi. Reformist bir adayın muhafazakarlığın ve mutaassıplığın kalesinden böylesine bir oy oranı yakalaması, siyasette ender rastlanacak durumlardan biridir. Öyleyse Ruhani’nin kazandığı oyların tamamen “kendisi için“ aldığı da aslında bir nevi tartışılabilir.

 Ancak durum “ilahi bir sürprizin” yaşanmasıyla beraber yine de Batı dünyasının lehine gibi gözüküyor. Keza Ruhani bir nevi Batı dünyasıyla Ahmedinejad döneminde sıkı sıkıya kapılan kapıların açılmasındaki “anahtar” rolünde görülüyor. Çünkü kendisi Nükleer Başmüzakerecilik görevi esnasında Batı dünyasıyla sürekli diyalog halinde olmuş ve nispeten daha az gergin geçmiş müzakereler yürütmüştü. Bu bağlamda Batı’da İran adına olumlu bir havanın esintileri oldu denebilir. Yine de genel kanı İran’da dış politika adına temellerin değişmeyeceği fakat üslubun Rafsancani & Hatemi dönemlerine oranla daha da bir yumuşayacağı yönünde. Yani şöyle diyebilmek mümkün; her ne kadar her kesimden sevilen bir aday olduğu ve biraz da şanslı olduğu için yüksek oranla koltuğa gelen Ruhani, nükleer politikalardan vazgeçmeyecektir. Bunun da üstünde, Orta Doğu havzasında korumak istediği Şii Hilali’nin daha da derinleştirmek isteyecektir. Burada ise durum Türkiye’nin aleyhine denebilir. Çünkü diplomatik anlamda her ne kadar ilerlemeler kaydetmiş olsa bile Türkiye’nin Orta Doğu’da sahip olduğu “soft power”, İran’dan daha ileri seviyede değildir. Bir başka deyişle, Tayyip Erdoğan her ne kadar Orta Doğu’da şu an “karizmatik bir lider” olma yolunda “ilerliyor” olsa bile İran’da Kum’dan veya bizzatihi ruhani liderden Ali Hamaney’den gelecek bir sözden daha ötede bir otoriteye henüz sahip değildir. Bu durum, “Diplomat Şeyh” lakabıyla anılan Ruhani’nin soft power’la İran adına daha da fazla güç toplayabilmesine vesile olabilir.

Ancak Türkiye adına bu durumu çok da korkunç bir senaryoyla değerlendirmek yanlış olur. Keza Abdullah Gül’ün Ruhani’yi ilk tebrik edenlerden biri olması ve kendisiyle Eylül’de gerçekleşecek BM Genel Kurul toplantısında görüşmek istediğini belirtmek istemesi Türkiye’nin şimdiden olumlu adımlar atmak istediği yönünde değerlendirilebileceği gibi Ruhani’nin Gezi Parkı olaylarının bir an önce bitmesi yönünde temennilerini sunması ve  “yabancıların ‘Türkiye’nin iç işlerine’ müdahalede bulunmasını ‘kabul edilemez’ olarak değerlendirmesi İran’ın da Türkiye’yle olumlu bir havada adım atmak istediğinin belirtisi.

Her ne kadar böyle olumlu sahneler yaşanmış olsa da, Türkiye-İran ilişkilerini yakın zamanda geren Suriye meselesi, yine ilişkilerin olumluluk arz etmesi açısında daha başlamadan bitmesine de neden olabilir. Bunu 64 yaşındaki avukat, akademisyen ve diplomat bir devlet adamı olan Ruhani’nin koltuğuna 3 Ağustos’ta oturmasından sonra anlayabilecek duruma gelebiliriz.

KAYNAKÇA

http://www.lemonde.fr/idees/article/2013/06/19/le-chat-persan-est-retombe-sur-ses-pattes_3432584_3232.html

http://www.zaman.com.tr/dunya_iran-secimlerini-onayli-ilimli-hasan-ruhani-aldi_2101033.html

http://www.zaman.com.tr/dunya_ruhaninin-isi-iceride-zor-dis-politikada-degisiklik-yok_2101663.html

http://dunya.milliyet.com.tr/iran-dan-gezi-parki-degerlendirmesi/dunya/detay/1727555/default.htm

http://en.wikipedia.org/wiki/Hassan_Rouhani

http://weekly.ahram.org.eg/News/3075/19/Rouhani-brings-keys-to-locked-doors.aspx

Leave a Reply