“Ankara’ya gidelim çocuk. Ne olacaksam orada olayım…”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Ekim 1938
Tarih 27 Aralık 1919,
Ankara bir kalenin çevresine kurulmuş; balı ve keçisi dışında hiçbir şeyi olmayan, nüfusu 30 bini bulmayan küçük, fakir bir Osmanlı kasabasıydı. Seğmenleriyle, tarikatlarıyla, esnaf loncalarıyla, talebeleriyle günlerdir onu bekliyordu. Mustafa Kemal ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşıyacağı şehre ilk kez o gün geldi. Bu küçük kasabayı ilk önce bir direniş karargahına, sonra devrim merkezine, en sonunda da bir cumhuriyet başkentine dönüştürecekti…
İşte o gün başladı bütün hikaye. O gün görevden alınmış, idama mahkum edilmiş, emperyalistlere karşı halkını örgütlemeye çalışan genç bir askere umut olan Ankara, daha sonra koskoca bir ulusun yeniden doğduğu yer oldu.
Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan ordusu Eskişehir’e girip, Polatlı sınırına dayandığı zaman, Ankara’yı ve meclisi büyük bir telaş kaplamıştı. “Eyvah! Eskişehir düştü, Ankara da düşebilir. Düşman kapıya dayandı. Meclisi Kayseri’ye taşıyalım, Ankara’yı terk edelim.” haykırışları duyuldu. Akabinde “Biz buraya neden geldik!” diye bir ses yükseldi “Kaçmaya mı yoksa kavga ederek ölmeye mi?” Bir başka miletvekili kürsüye çıktı ardından; “Düşman buraya gelirse bizi elimizde silahımız kendisini beklerken bulmalıdır.” dedi. Bütün meclis ayağa kalktı, dakikalarca alkışladı. Zira terk edilmeyecekti Ankara, düşman gelse bile terk edilmeyecekti. Bir ulusun son umudu, son kalesiydi orası…
Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandı. 13 Ekim 1923 günü büyük meclis Ankara’yı başkent ilan etti. Gazi şehir onurlandırılmıştı. “İstanbul varken Ankara da neymiş canım” diyenler oldu elbet; lakin Ankara’ya cumhuriyet başkentliği çok yakışmıştı.
İstanbul gibi denizi, boğazı, binlerce yıllık tarihi, şatafatı, havası yoktur Ankara’nın evet. Ankara’da çekirdeğe çiğdem, simide gevrek de demezler mesela… Ankara’nın hikayesi vardır ve bu hikaye başka hiçbir şehirde yoktur. Cumhuriyetin, devrimlerin bebeğidir Ankara. İstanbul gibi imparatorluklara başkentlik yapmamıştır, mazlum bir halkın özgürlük mücadelesine karargah olmuştur Ankara. Çoğu kişiye sıkıcı, itici gelen o gri havası inceden bir asalet barındırır. İşte o asalet o hikayenin sonucudur. Herkes anlayamaz elbet, “Ne gri, ne sıkıcı şehir burası hem deniz de yok zaten…”
İstanbul’un kibiri, İzmir’in cazibesi karşısında vakurdur Ankara. Melih Gökçek’in çocukluklarının bile yok etmeyi başaramadığı ağırlığı vardır Ankara’nın. İçinde yaşadığı herkese kendinden bir parça verir, hikayesinin bir bölümünü paylaşır. Gittiğin zaman anlarsın, kendinden bir parça olmuştur Ankara. Uzakta olduğun bir ara kendini mırıldanırken bulursun, özlediğini hissedersin… “Ankara’ya gidelim” dersin. Zira kendisine sığınanı her zaman kucaklamıştır Ankara.
Devrime öncülük eden o küçük kasaba bugün 91 yaşında… Milyonluk bir metropol olsa da artık, temelinde her zaman o küçük kasaba var Ankara’nın. Gücünü, asaletini o küçük kasabadan alır Ankara; bütün dünyaya kafa tutan o küçük kasabadan…
İyi ki doğdun Cumhuriyet başkenti…
İyi ki Doğdun Ankara!