Bir proje için geçen ay bulunduğum Atina’da, Türk – Yunan ilişkilerinin dış politikamızdaki yerini anlamak adına Türkiye Cumhuriyeti Atina Büyükelçiliğine röportaj talebinde bulundum. Hemen birkaç gün içerisinde bana dönüş yapıldı ve Başkâtip Altay Ceylanoğlu’yla görüşme olanağı yakaladım. Açıkçası bir devlet biriminden bu derece ivedi ve nazik bir kabul ile dönüş yapılacağını tahmin bile edemezdim.
Altay Ceylanoğlu’nun da Bilkent Uluslararası İlişkiler bölümünden 2004 yılında mezun olduğunu öğrendim. Genç bir diplomat olmasına rağmen, son derece başarılı bir kariyeri ve başarılarla dolu bir geçmişi var Ceylanoğlu’nun. Bunun yanı sıra, sorularıma verdiği içten ve ikna edici cevaplarla Türk diplomatlarının, en zor durumlarda dahi, dik duruşlu tavırlarından vazgeçmeyeceklerini kanıtladı adeta.
Söylemem gerekir ki, bir diplomat için bu sorulara cevap vermek çok kolay olmasa gerek. Malumunuz, mevzu derin, devletlerarası Türk – Yunan ilişkileri yıllar boyu sallantıda bir seyir izlemiş. Günümüzdeyse durum biraz da olsa istikrarlı hale gelmiş gibi gözüküyor. Ancak, birçok sorun mevcudiyetini koruyor. İşte bütün bu sorunların geleceğiyle ilgili cevapları burada bulabilirsiniz, iyi okumalar…
Eda Kirişçioğlu: Uzun yıllar boyunca birbirine mesafeli duruşlarıyla bilinen Türk ve Yunan devletlerinin ilişkilerini günümüzde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Altay Ceylanoğlu: Geçtiğimiz yıllar zarfında, ikili ilişkilerde kayda değer oranda bir ilerleme sağlanmıştır. Türk- Yunan ilişkileri her zaman çok boyutlu ve derin ilişkilerdir. Bu bağlamda iki ülke arasında birçok potansiyel ve birçok sınama bulunmaktadır. Siyasi, coğrafi, tarihi ve kültürel merceklerden baktığımızda Yunanistan’la ilişkilerimizin bölgesel ve küresel meselelerde belirleyici derecede pivotal önemi olduğunu düşünmekteyim. Tabiatıyla burada ilişkilerin geliştirilmesi sürecini kolaylaştırabilecek en önemli unsurlardan birisi halklar arasında (grassroots düzeyinde) bağların mevcudiyetidir. Bunun yanı sıra son toplantısı Aralık 2014’te gerçekleştirilen Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin (YDİK) varlığı da ilişkilerin kurumsallaştığının bir göstergesidir.
E: Radikal Sol İttifak (SYRIZA) iktidar koltuğuna oturmadan önce Yunanistan dış politikasında radikal değişiklikler vaat etti. Gerek İsrail’le gerekse Makedonya ile olan ilişkilerinde oldukça sert bir tutum sergilemekte kararlı gözüküyor. Sizce bu sert tutumdan Türkiye’nin payına ne düşüyor?
Ceylanoğlu: Şahsi görüşüm olarak, Yunan dış politikasında önemli bir sapma gerçekleşeceğini öngörmemekteyim. Sizin de bildiğiniz gibi, Yunan hükümetinin hâlihazırda enerjisini ve odağını yoğunlaştırdığı konular ekonomik krizle mücadele ve krizden çıkış adına kreditörlerini temsil eden Troyka’yla (Avrupa Komisyonu-Avrupa Merkez Bankası-IMF) yürütmekte olduğu müzakerelerdir. Bu gündem Yunanistan’ın her alandaki ilişkilerine ve politikalarına yön vermektedir. Öte yandan, Yunan hükümetlerinde yaşanan değişiklikler ikili ilişkilerde diyalog, karşılıklı anlayışın geliştirilmesi ve uzlaşmadan yana olan tavrımızı etkilemeyecektir. Netice itibarıyla, Türk dış politikası bir ilkeler manzumesi temelinde yürütülmektedir.
“Yunanistan’a en fazla yardım eden devlet Türkiye diyebiliriz.”
E: Yaşanmakta olan Yunanistan ekonomik krizi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye ile olan ekonomik ilişkilere yansıması nedir?
Ceylanoğlu: Yunanistan için küresel ekonomik krizin etkilerini en fazla hisseden ülke diyebiliriz. Toparlanmalar olsa da, halen kritik bir dönemeçten geçilmektedir. Yunan ekonomisi üst üste 6 yıl küçülmeden sonra geçtiğimiz yıl (2014) % 0.8 oranında büyümeye geçmiştir. Türkiye ekonomisinin küresel krizden düşük derecede etkilenmesini ise gerçekleştirilen yapısal reformlara bağlayabiliriz. Bu açıdan Yunanistan ekonomisinin yapısal reform sürecine ağırlık vermesi, kurumlarını ıslah etmesi ve vergi kaçakçılığı başta olmak üzere kronik sorunları kalıcı olarak çözmesi önem arz etmektedir. Ekonomik ve ticari işlemlerin gecikmesine neden olan ve İngilizce “redtape” dediğimiz ağır bürokrasi de çözülmesi gereken sorunlar içinde öne çıkmaktadır. Ekonomi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde gelecek vaat eden konulardan birisidir. Detaylara girmeden dikkat çekici bir veriye değinmek istiyorum. Geçtiğimiz yıl ülkemiz Yunanistan’ın birinci ihracat ortağı olarak konumunu korumuştur. Diğer bir deyişle, mevcut kriz döneminde Yunanistan’dan en fazla mal alarak anılan ülkeye en fazla yardım eden devlet Türkiye diyebiliriz.
“GKRY’nin tek taraflı adımlarının önüne geçilmesi adına Yunanistan’ın rolünü önemsemekteyiz.”
E: Peki, yılladır devam eden Kıbrıs Sorunu’nunda bugün gelinen nokta nedir?
Ceylanoğlu: Bu sorun her daim iki ülke ilişkilerinde geniş yer tutan bir gündem maddesidir. Bu süreçte GKRY’nin tek taraflı adımlarının önüne geçilmesi ve çözüm yönünde ilerlemesine sevk edilmesi adına ülkemiz gibi bir diğer garantör devlet olan Yunanistan’ın rolünü önemsemekteyiz. Hâlihazırda müzakere süreci askıya alınmış durumdadır. Türkiye, Kıbrıs Türk halkının eşitlik ve egemenlik hakları için her zaman onların yanlarında olmaya devam edecektir. Ancak, Rum kesimi, petrol arama sahaları ilan ederek sondaj çalışmaları başlatılması girişimi örneğinde görüldüğü gibi, doğal kaynaklar dâhil olmak üzere adanın iki halka ait olduğu gerçeğini göz ardı etmek suretiyle tek taraflı adımlarda ve oldu-bittilerde ısrar ettiği sürece Kıbrıs sorununun çözümünde somut bir ilerleme sağlanmasının zor olduğunu değerlendirmekteyiz.
“Batı Trakya’daki soydaşlarımız Türkiye ile Yunanistan arasındaki en önemli köprü”
E: Bu sorunun yanı sıra en dikkat çeken ve önem arz eden sorunlardan biri de Batı Trakya Türk azınlığı sorunları olsa gerek. Bu konuda atılan adımlar nelerdir?
Ceylanoğlu: Batı Trakya Türk Azınlığı (BTTA) ikili ilişkiler platformunda sıklıkla ele alınan hassas ve dinamik bir konudur. Şahsen, Batı Trakya’daki soydaşlarımız için Türkiye ile Yunanistan arasındaki en önemli köprü tanımlamasını kullanmak isterim. BTTA’nın temel hak ve özgürlükleri ile ikili ve çok taraflı anlaşmalarla teminat altına alınmış haklarını muhafaza etmiş bir şekilde hayatlarını idame ettirilebilmesi bizim için öncelik arz etmektedir. Soydaşlarımızın karşılaştıkları sorunlar iki ülke arasındaki önemli sınamalardan birisidir. Türkiye’deki Rum Ortodoks cemaatine vakıf mallarının iadesi çerçevesinde attığımız adımlar ışığında Yunanistan’ın da ülkesindeki soydaşlarımız konusunda ciddi açılımlar yapması en doğal beklentimizdir.
“Türkiye’de birçok Kilise varken, Atina’da faal bir Cami bulunmaması göze çarpmaktadır.”
E: Atina’da dikkatimi en çok çekenlerden biri de Müslümanlara ait bir ibadethanenin bulunmaması oldu. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Ceylanoğlu: Tabii ki bu durum sadece Atina’da mukim Müslümanları değil, buraya gelen Müslüman turistleri de sıkıntıya sokmaktadır. Türkiye’de birçok Kilise varken, Atina’da faal bir Cami bulunmaması göze çarpmaktadır. Bu konudaki gelişmeleri takip etmekle birlikte, Yunanistan’ın Atina’da bir Cami açılması konusunda arzu edilen bir hızda ilerlemediğini müşahede etmekteyiz.
“Sorunların çözülmesi için gerekli diyalog, karşılıklı anlayış kültürü ve iletişim kanalları her daim mevcut”
E: İki ülke arasındaki bağları daha da güçlendirmek ve milletlerarası ilişkileri güçlendirmek adına neler yapılabilir?
Ceylanoğlu: Siyasi ve ekonomik veçhelerin yanı sıra kültür, turizm ve ulaştırma gibi iki ülke arasındaki etkileşimi ve sinerjiyi artıracak hayati önemi haiz alanlar üzerinden ilişkilerin ve işbirliğinin geliştirilmesi yönünde çabalarımızı sürdürmekteyiz. Bu çerçevede, özellikle iki ülke arasındaki turist sayılarında yaşanan çarpıcı artışa dikkat çekmek isterim. Geçtiğimiz yıl zarfında yaklaşık bir milyon Türk turist Yunanistan’ı ziyaret etmiş, buna mukabil yaklaşık 800 bin Yunan turist ülkemize gelmiştir. Söz konusu sayıların içinde bulunduğumuz 2015 yılında daha da artmasını beklemekteyiz. Film haftaları, konserler ve kültürel haftalar gibi etkinliklerin iki ülke haklarının ortak paydalarına vurgu yapan anlamlı vesileler olduklarına inanmaktayım. Denizcilik ve havacılık başta olmak üzere ulaştırma alanında da işbirliğinin artırılması yönündeki çabalar sürmektedir. Bahsettiğim bu alanlarda memnuniyet verici adımların atıldığını görmekteyiz. Diğer taraftan, her iki ülke kamuoyunun bildiği ve bazılarına bu mülakatta değindiğimiz malum ikili sorunların varlıklarını tabii ki inkâr edemeyiz. Ancak, bu sorunların çözülmesi için gerekli diyalog, karşılıklı anlayış kültürü ve iletişim kanallarının her daim mevcut olduğuna inanmaktayım. Türk – Yunan ilişkilerini özel kılan hususlardan birisi bu gerçektir. Ayrıca, daha önce belirttiğim üzere halklar arasında somut bağlar bulunmaktadır. Dolayısıyla, ilişkilerin daha da gelişmesine yönelik fırsatların tükenmeyeceği yönündeki iyimserliğimi muhafaza etmekteyim.
E: Beni ağırladığınız ve sorularımı cevapladığınız için çok teşekkür ederim. Sizin de mezunu olduğunuz okulumuz öğrencilerine ve gazetemiz hakkında söylemek istediğiniz son bir şey var mı?
Ceylanoğlu: Elbette dolu dolu geçirdiğim 4 yılı birkaç cümleye sığdırmak oldukça zor. Özetle, Bilkent’teki tahsilimin hayatımın en güzel dönemlerinden birisi olduğunu söyleyebilirim. Halen Bilkent’te okuyan tüm arkadaşlara ve müstakbel meslektaşlarıma naçizane tavsiyem akademik ve sosyal hayatları arasında bir denge kurarak bunu korumalarıdır. Gazetenizi de vakit buldukça büyük bir beğeniyle takip etmekteyim. Bu güzel ve keyifli röportaj için teşekkürlerimi sunuyorum.