Sayfalar, kalemler, sözler yetmez son günlerde tanık olduklarımıza, duyduklarımıza ve gördüklerimize olan şaşkınlığımıza, desem yalan olur. Zira ben şaşır-a-mıyorum. Her gün içinde olduğum gerçeklerden kaçmadığımdan, her gün yanı başımızda olanlar ilk kez önümü kesince “şaşıramıyorum”.

Daha net olmak için şöyle bir düşünelim. Dört ayağından biri alçak kaldığı için dengesiz duran bir masa düşünün. Üzerine ne koyarsanız koyun oradan düşeceği belli olan bir masa. Gelin görün ki biz bu dengesiz masaya durmaksızın bir şeyler koymuşuz, biriktirmişiz biriktirmişiz ve en sonunda biri düşünce büyük bir şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışmışız.

Çok da bulandırmaya dolandırmaya gerek yok sözü aslında. “İç güvenliğimi” koruyamadığım, kâbuslarla uyandığım şu günlerde, benden gasp edilen “şaşkınlık” duygumu geri istiyorum ben.

Gereksiz şaşkınlıklarımız diyorum yaşananlara çünkü biz zaten buyduk. Her gün vahşet, her gün şiddet ve her gün bin bir türlü caniliğe maruz kaldık biz. Kimilerine maruz bile kalamadık; bir gazetenin 3.sayfasının 3 satırı, bir spikerin dudak arası kadardı kimileri… Kimi zaman iki gün, kimi zaman bir ay sonrası olamayanlardı bazıları.

Bundan bir ay sonra kim hatırlar, bizleri temsil eden saygı-değer vekillerimizin mecliste birbirlerini darp ettiklerini, hem de “güvenlik” yasasını tartışırken?23

Kim hatırlar kartopu oynarken dükkânının camını kırdığı esnaf tarafından öldürülen gazeteciyi?

Kim hatırlıyor diğerlerini?

Canice öldürülen kadınları kim hatırlıyor?

Sanmayın ki toplumumuza ve kendime “balık hafızalıyız” yaftalaması yapıyorum. Bizler “şaşkınlığını” kaybeden, bireye birey için üzüldükten hemen sonra “şiddete hayır!” demek zorunda bırakılan bir toplumuz. Sadece birine ya da bir diğerine üzülmek, yas tutmak bile çok bizlere. Bizler üzülmekten çok karşı gelmek ve direnmek zorunda bırakıldık.

Bir kadın olarak nelere maruz bırakıldığımı, hangi zorunluluklarım olduğunu anlatmayacağım bile. Ben bir “kadın” olarak değil, bir birey olarak hepimizden alınan yas tutma ve şaşırma haklarımızı geri istiyorum.  Bir ayağı kırık bir masanın üstüne koyduklarımızın düşüşünde her defasında, “neden böyle oldu?” demek istemiyorum.

Çok değilse, bir çözüm istiyorum. Bana şaşırmamı sağlayabilecek bir ortamda yaşamamı sağlayan bir çözüm istiyorum.

 

Sana not: Birilerinin seni nasıl anacağımıza kadar karışmasından dolayı adını bile yazmıyorum bu yazıya, senin yas tutma hakkını saklı tutuyorum ve bir Fatiha’yla değil, bildiğim bütün dualarla anıyorum seni, Allah’tan rahmet diliyorum.

Leave a Reply