Ermenistan sınır kapısının açılmasının bahsi geçtiğinde birçok vatandaşımız ve Azeri soydaşlarımız tepki gösteriyor. Belki yıllarca yaşanan acılar, katliamlar akla geliyor. Belki kaybettikleri yakınları, kendilerine vaad edilmiş ama sonradan çıkar amaçlarla işgal edilmiş toprakları akıllarına geliyor. Soykırım gibi mesnetsiz iddialar da onların bu tepkilerini haklı gösterebilir. Ama ben bu yazımda olaya biraz farklı açıdan bakmaya çalışacağım.
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin olağan toplantısı nedeniyle Erivan’a gitmesi ve bu ziyaretinde Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan ile görüşmesi iki ülke ilişkileri için umut vermese bile bir şekilde olumlu karşılandı. Daha önce 2009 yılında Obama’nın Türkiye ziyaretinden sonra başlayan beşli protokol görüşmeleri (Türkiye-Ermenistan-Rusya-Fransa-ABD) Türkiye ve Ermenistan’ın sınırın açılması konusunda anlaşacakları izlenimi vermişti. O tarihlerdeki KEİ toplantısına Ali Babacan katılmıştı. Üstelik o günlerde İsviçre’de atılan protokol imzaları kurumamıştı. Dışişleri Bakanı, Ermenistan ziyareti öncesi ümitli konuşsa da aslında barış şansının ne kadar uzak olduğu Babacan’ın o Erivan ziyareti sırasında da netleşmişti. Çünkü Rus Dışişleri Bakanı Lavrov o gün Güney Kafkasya’da patronun kim olduğunu her şekilde hissettirmiş, Ermeni-Azeri barışına izin vermeyeceğini, Batı ile angaje Türkiye’nin Ermenistan ile barışarak bölgede farklı oluşumlara kapı açmayacağını göstermişti. Yani Rusya demek istiyordu ki Türkiye sen enerji bakımından bana bağlı kal, Azeri petrolünü Gürcistan üstünden al da ulaşım maliyetin artsın, sen Kafkasya pazarını bana bırak ben malımı satayım sen sadece bak, sen boş ver Kafkas pazarını durumu kötü olan Suriye’ye falan bir şeyler satmaya bak, eğer sen diyaloglarını arttırırsan ben bu bölgede nasıl at koştururum. İşte bu kadar açık ve nettir. Bundan dolayıdır ki Ermenistan sınır kapısı açılmalıdır Rusya’ya inat, Azerbaycan’a inat değil.
SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığını kazanan eski Sovyet devletleri birliğin daha önce imzalamış oldukları antlaşmaların hemen hemen hepsini kabul etmek zorundaydı. Ermenistan haricinde bütün ülkeler bu şarta uymuştu. Sadece Ermenistan SSCB’nin Türkiye Cumhuriyeti ile imzaladığı Kars Antlaşmasını tanımamıştır. İşte sınır kapısının açılmasını öngören böyle bir politika ve akabinde gelecek olan protokol ve anlaşmalar, Ermenistan’ın Kars antlaşmasını resmen tanımış sayılacağının ifadesi olacaktır. Bunlara ek olarak Kars Antlaşması ile belirtilen Türk-Ermeni sınırı (O zamanlarda Türk-Sovyet sınırı) Ermenistan tarafından tanınmıyor. Yani toprak bütünlüğümüz Ermenistan tarafından tanınmamış oluyor. Bu da soykırım iddialarının da getirmiş olduğu Vilayet-i Sitte’yi gündeme getiriyor. Bu bağlamda sınırların açılmasıyla Kars’ta bir Ermeni Konsolosluğu’nun açılacağı da gündeme geliyor. İşte bu da Türkiye’nin avantajına olacak bir diğer konudur. Çünkü bir ülke kendi toprağı saydığı şehre konsolosluk açmaz, yabancı bir ülke toprağına açar, böylece Türkiye’nin toprak bütünlüğü de resmen tanınmış oluyor.
Bütün bunların yanı sıra Ermenistan 2 milyon kadar bir nüfusa sahip ülke. Bu da bizim için yeni bir pazar anlamına geliyor. 1993’teki Karabağ krizi ve Hocalı katliamı sebebiyle kapatılan sınır kapılarından muzdarip durumda olan Iğdır, Ağrı, Kars gibi sınır şehirlerimiz de şüphesiz nasipleneceklerdir.
Hükümetin Kürt açılımının yanında bir Ermeni açılımı yapması da bunun açık göstergesidir. Çünkü Asala terör örgütünün faaliyetlerinden sonra Ermenistan PKK militanlarını ülkesinde eğitmeye başlamış, onlara silah desteği de vermekten geri durmamıştır. Bazı öldürülen PKK’lıların üstlerinden Ermeni nüfus cüzdanı çıkması, sünnetsiz oldukları anlaşılmaması için öldükten sonra cinsel uzuvlarının kaçmaya çalışan arkadaşları tarafından kurşunlanması ve telsiz konuşmalarının bazılarının Ermenice yapılması bunun en büyük kanıtıdır. İşte hükümet Kürt sorununa kesin çözüm üretebilmek amacıyla Kürt açılımının yanına Ermeni açılımı getirme ihtiyacı duymuştur. Demek istediğim ülkenin doğusunun kanayan yarası olan terörün bitmesi bir bakıma Ermenistan ile ilişkilere bağlıdır.
Şimdi gelelim Ermenistan’ın durumuna. Ermenistan bölgenin üvey evladı gibi muamele görmektedir. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında verimli işbirlikleri ortaya çıkarken Ermenistan bu tarz işbirliklerinde yer almamaktadır. Sovyetler dağıldıktan sonra Azerbaycan’ın yükselişi açık olarak ortadadır. Birçokları bunu petrol ve doğalgaza bağlasa da bunun asıl sebebi bölgede Türkiye ile aktif politikalar yürütebilmesidir. Yine aynı şekilde Gürcistan da Azerbaycan’a kıyasla yavaş da olsa bir yükselişe sahiptir. Petrol ve doğalgaz rezervinin bulunmamasına rağmen, Gürcistan ülke topraklarını transit petrol ve demiryolu gelişmelerine açmıştır. Ermenistan’ın bölgede üstlenmesi gereken rolü Gürcistan üstlenmiştir. Bu da Ermenistan’a kıyasla daha büyük bir kalkınma hamlesini beraberinde getirmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi bunun en güzel ifadesidir. İnşallah yakında yapımı bitecek olan hem Türkiye hem de Azerbaycan ve Gürcistan için önemli bir gelir kapısı haline gelecek olan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı projesi de verimli işlerden biridir. Ayrıca bu proje ile Çin’den Londra’ya kadar tek bir trenle gidilebilecek bir sistemin gündemde olduğu belirtilmektedir. Görüldüğü gibi Ermenistan’ın adı yine yok. Ermenistan da bu durumun farkında olacak ki böyle bir demiryolunun ülkesinden geçebileceğini duyurmuştur. Ancak Ermenistan’ın sözde soykırım iddialarında diretmesi ve Karabağ sorununda uzlaşmadan çekilmesi Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın onu bölge içinde izole etmesine sebep olmaktadır. Yani Ermenistan’ın hevesi yine kursağında kalmıştır.
Aynı zamanda Ermenistan yıllardan bu yana ekonomik kriz ile boğuşmaktadır. Son yıllarda ise bu kriz daha da yaralayıcı bir hal almıştır. Ermenistan dünyanın en fazla göç veren ülkelerinden biri olmuştur. Gürcistan’ın Türkiye ile çıkarlarından dolayı Ermenistan ile temas kurmaktan çekinmesi, Azerbaycan’ın Ermenistan ile çatışma içinde olması ve Türkiye’nin sınır kapılarının kapalı olması, Ermenistan’ı İran’ın kucağına atmıştır. O da destek verebileceği kadar vermektedir. Ancak bu da Ermenistan’ı içinde bulunduğu bunalımlı durumdan kurtaramamıştır. Yani Ermenistan her durumunda Türkiye’nin eline bakmaktadır. Bu da Ermeni yönetimini soykırım konusunda her faslında olmasa da bazı konularda uzlaşmaya oturtacaktır. Bunun yanı sıra Ermenistan Karabağ sorunu içinde masaya oturmaya mecbur bırakılacaktır.
Ancak sınırların açılmasındaki en büyük engel şu anda Rusya gibi duruyor. Rusya, Türkiye’ye bir çeşit ambargo uygulayabileceğini belirtmiştir. Rusya aynı zamanda Azeri basınındaki görevlileri sayesinde toplumu Türkiye aleyhine bu konuda kışkırtmaya kalkmıştır. Hatırlanacağı üzere Azeri doğalgazının Türkiye’ye akışının durdurulması gündeme gelmiştir. Yani sınır kapısının açılması hususunda çözüm için masaya gelmeyen bir diğer taraf Rusya’nın da etkisi ile Azerbaycan’dır. Tabi Azerbaycan hükümetinin de birçok sebepleri olmasına rağmen, Rusya’nın bölgedeki faaliyetleri unutulmamalıdır.
Bu bağlamda Ermenistan’ın denize kıyısı olmaması, bölgede dışlanması, ekonomik krizlerle boğuşması ve ulaşım açısından zorlanarak modern dünyaya ve liberal ekonomiye uzak kalması şüphesiz Türkiye’nin elini güçlendirmektedir. Türkiye de gerek ekonomik çıkarları, gerek enerji piyasasını daha kolay elinde tutabilmesi ve aynı zamanda bölgede akan kanın durması için sınır kapılarını Azerbaycan’ın da çıkarları doğrultusunda ve en az zararla açmak durumundadır. Mevcut dış politika uzmanları da bu durumun ehemmiyetini anlamış olacak ki her platformda dile getirmektedirler. Bu arada söylemeyi unuttum sınır kapılarının açılmasının Türkiye’nin AB sürecine katkısı da unutulmamalıdır. Yoksa ülkesinde çok sayıda Ermeni bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande niçin Türkiye’nin AB üyeliği Fransa’da referanduma bağlıdır desin ki…