Çok karışık ilişkiler içinde dünya kimse çözemedi kim kimin himayesinde, kim kimi koruyor. İç ilişkiler kirli siyasete, dış ilişkiler ise uluslararası ilişkiler yerine duygusal ilişkilere dayalı. Herkes birisinin dayısı amcası, kimse kardeş ya da eşit vatandaş değil. Sadece bizim ülkemizde değil bütün dünyada böyle bu.
Örneğin hep tartışılıyor, ABD mi İsrail’in dayısı İsrail mi ABD’nin. PKK mı BDP’nin abisi BDP mi PKK’nın. Ülkücüler mi MHP’nin dayanağı MHP mi ülkücülerin. Son olarak da cemaat mi AKP’nin babası yoksa AKP mi cemaatin? Aslında her biri apayrı organizmalar, hepsinin de dinamikleri farklı ama biz buna ihtiyaç duyuyoruz işte. Birilerinin birilerini getirip götüreceğini hep düşünüyoruz. En olmadı bir suçlu arıyoruz suçu ona buna atıveriyoruz.
Yıl 2003, Ak Parti iktidarda. Birçok kesim bağırıyor. ABD getirdi bunları! Tabi her bir değişimin altında ABD’yi arıyor gözlerimiz, en olmadı İsrail’e atıyoruz suçu. CHP falan iyi çalışmadı, Ak Parti gece gündüz uyumadı hep çalıştı, diğer partiler görevini yapmadı demiyoruz hemen bizim de sınır ötesi akrabamız sayılan ABD deyiveriyoruz gidiyor. Aklı başında olanlar önem vermiyor böyle sözlere. Yıllar geçiyor Tayyip Erdoğan’ın oyu yüzde ellileri buluyor. Ak Partililer de bağırıyor, halk bizi getiriyor görüyorsunuz diyerek. Sonuna kadar haklıklar, helali hoş olsun. Ama ne zaman dinamikler değişiyor, bu sefer o aklı başında sandığımız adamlar da gideceklerini düşünüp ABD indirecek bizi diyerek bağırmaya başlıyor. Ricciardone’ye atıyorlar suçu. Allah aşkına biraz mantıklı olun eğer seni Ricciardonelerin getirdiğine inanmıyorsan, halk getirdi diyorsan seni ne ABD’li amcaların ne de cemaat indirir, müsterih ol! Seni sadece halk layık olduğun seviyeye getirir. Ona güveniyorsan sorun yok.
Şimdi biz bunlar ile uğraşırken bizde ve dünyada neler oldu? Faizler çift haneli rakamları buldu, borsa düşüşe geçti, her şey zamlandı mesela 120 TL’lik beyaz mutfak dolabı bir gecede 148 TL oldu, cari açığın tavan yapması bekleniyor, uluslararası finans kurumları Türkiye’nin kredi notunun düşeceğini bildirdi. (Bu arada kredi notu artarken haklı olarak gururlananlar şimdilerde düşse de bizi o kadar etkilemez diyorlar, siz neyin kafasındasınız ya biraz tutarlı olun.)
İngiliz istihbarat teşkilatlarından GCHQ’nun bizi dinlediği ortaya çıktı. Sınırımızda Suriye uçaklar fink atıyor, kimsede ses seda yok, ha bir de Kıbrıs’ta çok büyük doğalgaz rezervi var, doğalgaz fakiri Avrupalı kardeşlerimiz bunu kullanmak isteyecekler elbette o yüzden Kıbrıs sorunu lehimize ya da Rumların toprak talebiyle aleyhimize çözümlenebilir. Diyarbakır’da bazı yerli şirketlerin kaya gazından enerji üretme talepleri de aylardır bakanlıkta izin bekliyor. Bir de zamanında başkanına arka çıktığımız Sudan vardı ya o yine bozdu kendini Obama asker gönderiyor haberiniz olsun.
İşte biz birilerinin ellerini kırarken, birilerini görevden alırken, inlerine girerken, kutu kutu pense oynarken falan o suç attıklarımız hep kendi işiyle uğraşıyor. Biraz biz de işlerimize odaklansak iyi olacak, yoksa daha çok kutular açılacak bu milletin aleyhine.
Sözlerimi gerçek bir hikaye ile bitirmek istiyorum. Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının odasının kapısı çalındı. İçeriden kararlı ve tok bir ses ” girin” diye seslendi. Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak ” Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi ile beraber” diyerek arkadaşını gösterdi. Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can. Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular. Tombul yanaklı çocuk söz aldı, Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika’ya okumaya gitmek istiyoruz.” Bakan küçük bir sessizlikten sonra ” Oğlum biraz dışarı çıkar mısın? Bizi arkadaşınla bir iki dakika yalnız bırak” dedi. Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi. Bak evladım, ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurt dışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika’ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun deyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin. Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk. ” Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor. Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip, “al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık” dedi, bir yıldır biriktirdiği parayı arkadaşına uzattı. Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Eğitim Bakanımızı Sayın Hasan Ali Yücel Bey’i saygıyla anıyoruz. Oğlu Can büyük edebiyatçı Can Yücel’dir. Onun lise arkadaşı Gazi ise dünyanın en ünlü beyin cerrahlarından Prof.Dr. Gazi Yaşargil’dir.