Dünya Savaşları ardında bıraktığı büyük harabelere karşın, geleceğe yönelik barış ve düzen umutlarıyla aslında hep bir çıkış yolu olarak görülmüştür. Yenilen tarafın, yenen taraf ya da tarafların egemenliğini kabul etmesi, çatışmanın sona ermesi bir şekilde barış ve normalizasyon adına sevindirici bir adımdır. Ancak, doğal olarak her daim ekstra güç arayışında olan devletler er ya da geç tekrar karşı karşıya gelir.
BERLİN MAUER
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yenilen Almanya; İngiliz, Fransız, Amerikan ve Sovyet bölgesi olarak dörde bölünmüştü. Daha sonra birleşen Batı tarafına karşılık Sovyetler bu işe pek yanaşmamıştı ve Doğu Almanya’da kendi yönetimini kurmuştu. Batı’nın kapitalist lüks, daha özgür ve eğlenceli görünen hayatı elbette ki pek çoklarını imrendiriyordu. Doğu’dan Batı’ya kaçışlar en çok Berlin’den gerçekleşiyordu.Buna karşı önlem olarak Doğu Almanya yönetimi Ağustos 1961’de bir gecede meşhur Berlin Duvarını(Berlin Mauer) inşa ettirmiştir.
Zaman içinde, duvarı geçmeye çalışan binlerce kişi ve yaşanan acı olaylar Doğu Alman yönetimini etkilemiş olacak ki, 1989 yılı başında Doğu Alman yönetimi arzu eden vatandaşlarının Polonya, Çekoslavakya gibi diğer Doğu Bloku ülkelerine çıkışına izin verdi. Bu ülkelere giden insanlar oradaki İngiliz, Fransız ve Amerikan elçiliklerine sığınarak oradan Batı’ya kaçıyorlardı. İnsanoğlunun yasakları delmek, etrafından dolaşarak da olsa istediğini almak konusundaki muazzam becerisinin bu örneğine karşı çözümsüz kalan Doğu Alman yönetimi, artık anlamını yitirmiş olan Berlin Duvarı’nı yıkma kararı aldı ve basın açıklamasının yapıldığı 9 Kasım ise Soğuk Savaş döneminin sona erişinin yıl dönümü sayıldı.
PEKİ YA BUGÜN?
Eski Sovyet Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, Berlin Duvarı’nın yıkılışının yirmi beşinci yıl dönümünde Yeni Politikalar Forumu tarafından Berlin’de düzenlenen ”Yeni Krizler, Yeni Şüpheler, Yeni Duvarlar” başlıklı panelde;Amerikan yönetiminin bir çeşit zafer sarhoşluğuyla önceden söz verdiği gibi Avrupa ve Dünya Barışı’nın sağlanması yönünde adım atmak yerine, kendi çıkarlarını savunan davranışlarda bulunduğunu ve Kosova’nın bağımsızlığı,Irak, Libya ve Suriye’ye yapılan müdahaleler, Amerikan Füze Savunma Sistemi gibi konuların ise iki ülke arasındaki gerilimi artırıp, güveni sarstığını ve yeni bir Soğuk Savaş dönemine girilebileceğini belirtti.
Şahsen Gorbaçov’a katılmamak elde değil. Soğuk Savaş’ın ardından tek süper güç kalan Amerika, sözde Dünya barışının ve özgürlüklerin savunucusu kimliğine daha az önem verip, adil davranmak konusunda geriye gitmiş, etki altında bıraktıkları coğrafyaların insanlarını ise es geçmiştir.Tekrar güç kazanmak isteyen Rusya, Çin gibi devletler ile artık ”Devler Ligine” adım atmak isteyen, potansiyel sahibi, eski üçüncü Dünya ülkeleri ile bugün tekrar gerilim artmaktadır.Bugün gelinen noktada henüz bir çeşit Küba Krizi ya da Soğuk Savaş dönemindeki kadar büyük bir nükleer savaş riski yok. Ancak, Uluslararası koordinasyon arzu edilen düzeyde gelişmiş değil, taraflar Uluslararası örgütlerin bir tarafın çıkarlarına hizmet ettiği gerekçesiyle en önemli sayılabilecek Dünya’daki salgın hastalıklar gibi Global risk teşkil eden konular dahil olmak üzere pek de iyi değil.Toplum düzeninin eksik yönlerinin rakip devletlerce terörist gruplar olarak desteklendiği, siyasi çıkarlar adına sivil kayıpların görmezden gelindiği, devletlerin siyasi partnerlerinin yaptıklarına hak adalet tanımaksızın her daim destek verdiği bir Dünya’da yaşıyoruz.Er ya da geç ortalık karışacak, her devlet kendi adaletini sağlamaya çalışacak. Bu sefer ortada pek çok güç olacak ama tabii yine siyasetin bir gereği olarak denge kurmak ve ayakta kalmak adına en güçlüler arasından taraflarını seçip onların yanında yola devam edecekler.Gelişmiş ekonomik bağlar, diplomasinin Dünya siyasetindeki başrol süresini uzatabilir ama her daim esas olan devletlerin güç arayışıdır.Umarım bu çıkar mücadelesinde insaniyeti ve adaleti daha önce olduğu gibi göz ardı etmezler…
RESİMLER
www.milliyet.com.tr