Bugün büyük bir isyan dalgasının hedefi haline gelen bir siyasi parti var iktidarda: Adalet ve Kalkınma Partisi. 30 Mart Yerel Seçimleri sırasında ve sonrasında artış gösteren iktidar karşıtı söylemin kendine göre haklı yanları var, iktidarı destekleyen kesimin de kendine göre haklı tarafları mevcut. Bu iki farklı kutbun söylemlerini iyi anlamak ve yorumlamak için Türkiye’nin kaderini değiştiren Adalet ve Kalkınma Partisi’ni ve seçmen kitlesini analiz etmeye ihtiyaç var.
Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001’de kuruldu. Kuruluşunda çekirdek kadroyu Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi zamanında yanında bulunan ve Erbakan’ın siyasi yasaklı olmasıyla birlikte Fazilet Partisi’nde Recai Kutan liderliğindeki Gelenekçilere karşı Yenilikçi kanat olarak anılan Bülent Arınç, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdüllatif Şener gibi isimler oluşturuyordu. Erdoğan’ın Genel Başkan seçilmesinin ardından yaptığı “Milli Görüş gömleğimizi çıkardık” açıklaması partinin politikasını yansıtır nitelikteydi. Erbakan’ın İslami söylemlerini arka plana atan, liberalizme el uzatan, merkez sağa yaklaşan bir siyasi parti çıkıyordu karşımıza. Kuruluşundan bir yıl üç ay sonra girdiği ilk seçimden zaferle çıkması da seçtiği politikanın seçmen nezdinde doğruluğuna işaret ediyordu.
AKP’nin seçmen kitlesi 2001’den beri çeşitli kısımlardan oluştu. İlk kitle, vicdani duruşları gereği Refah Partisi’ne oy veregelmiş ve Erdoğan’ın okuduğu şiirden ötürü hapse girmesine birebir tanık olmuş seçmenler. Ayrıca bu kitleye İstanbul’da 1994’ten itibaren Erdoğan’ın yaptıklarını büyük hizmet olarak görenleri de ekleyebiliriz. Şimdi sıkça mağdur edebiyatı olarak nitelendirilen birtakım söylemler bu seçmen kitlesi üzerinde önemli etkiye sahip. Erdoğan 28 Şubat döneminde dindar kesimin yaşadıklarını birebir tecrübe eden ve bu nedenle onları en iyi anlayan siyasi figür olarak görülüyor.
Erdoğan’ın ve AKP’nin karşısına çıkan ve aşılan her engel bu kitledeki seçmen için yeni bir güç kaynağı oldu. 27 Nisan e-muhtırası, Cumhuriyet Mitingleri, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ndeki 367 krizi ve 2008’de Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya’ın açtığı kapatma davası gibi AK Parti’nin bitirilmesi amacına hizmet eden her eylem partinin seçmen kitlesinin artmasıyla sonuçlandı. Partinin mağdur imajı perçinlendi.
AKP’nin savunmacı ve mağdur karakterinin değişime uğrayarak saldırgan bir üsluba bürünmesi geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde ortaya çıktı. Ancak Erdoğan’ın mazlumun yanında durma imajının bu durumdan etkilendiğini söyleyemeyiz. Çünkü AKP nerede durduysa bu kemik kitle o tarafın haklı olduğuna ikna oldu, ne olursa olsun Erdoğan’ın yolunu takip etti. Gülen Cemaati son zamanın zalimi ve Erdoğan’ın yolunu kesmeye uğraşan bir çıban olarak görülmeye başlandı. Düşman değişse de ve her ne kadar mütedeyyin bir kimliğe bürünmüş olsa da yine düşmandır denildi, geçmişte yapılan gönül birliği yerini husumete bıraktı.
Bazı şeyleri çabucak unutan, bazılarını ise yıllar boyu unutmayan bir toplumuz. AKP seçmeni 28 Şubat’ı ve Erdoğan’ın başına gelenleri unutmadı ancak Erdoğan’ın birbiriyle örtüşmeyen söylemleri, yakın zamanda kurmaylarının yaptığı tepki çeken açıklamalar ve hatta Egemen Bağış’ın makarası unutuluverdi. Toplum üzerinde büyük şüphe uyandıran yolsuzluk, rüşvet, Suriye’yle savaş konulu tapeler AKP seçmeninin büyük çoğunluğu tarafından görmezden gelindi, Erdoğan’ın “montaj, dublaj” söylemi kabul gördü.
Burada henüz bahsetmediğim bir diğer seçmen kitlesiyse ne Refah’la ne de Erdoğan’la bir gönül birliğine sahip. Bu kitle ülkenin ekonomik gidişatını dikkate alan ve 2001’de yaşanan ekonomik krizin travmasını üzerinde taşıyan seçmenlerden oluşuyor. Bahsettiğim ilk kitleyle ikinci kitlenin kesiştiği yerler elbette var, ancak son seçimde alınan yüzde 45’in içerisinde AKP için her iki kitle ayrı ayrı olmazsa olmaz. İkinci kitlenin içerisinde sağ ağırlıklı da olsa her ideolojiden insana rastlamak mümkün ve bu kitlenin öngörülen ekonomik sarsıntılarda AKP’ye oy vermekten vazgeçme ihtimali söz konusu. Din üzerinden yapılan spekülatif siyaset bu kitleyi yavaş yavaş rahatsız etmeye başlasa da ekonomik bir çöküntü olmadan AKP dışında bir partiye oy vermeleri mümkün değil.
Art arda yapılan seçimlerde büyük başarı yakalanması sadece seçmenlerle ilgili bir durum değil, AK Parti’nin akıllıca yürüttüğü siyasi hamlelerin iktidarda sürekli olunmasında büyük katkısı oldu. Gezi Parkı Olayları sırasında Erdoğan’ın takındığı tavır iyi niyetli bazı seçmenleri rahatsız etse de AKP’ye gönülden bağlı seçmenler kendilerine uzak gördükleri ve niyetinden şüphe duydukları bir kitlenin iktidara karşı yürümesine olumlu bakmadı, Erdoğan’ı koşulsuz destekledi. Tavırdan rahatsız olan seçmen bile sonunda Erdoğan’ın haklı olduğunu kabullenmek zorunda kaldı.
Cemaat-İktidar kavgasında ise bambaşka bir duruma şahit olduk. Her iki taraf da dindar kesimi temsil ediyordu, 2010 Anayasa Değişikliği Referandumunda açıktan birbirlerini desteklediklerine şahit olmuştuk. Günümüze kadar süren ve daha da süreceğini öngördüğüm bu kavgada AKP seçmeninin oldukça az bir kısmı Cemaat’in gösterdiği yoldan gitti, AKP’ye oy vermedi. Ancak hem Cemaat’e bağlı olan hem olmayan önemli bir seçmen kitlesi Erdoğan’ın söylediklerine kulak verdi, siyasi bir yapılanma olmadığını iddia eden Cemaat’in yargı, emniyet vs. kadrolarına yerleşmiş ve iddiaya göre yayınladığı tapelerle iktidar aleyhine bir tutum içerisine girmiş olmasını tasvip etmedi. Öyle ki, günlük hayatında çocuklarını Cemaat’e bağlı okullara gönderen ve aslında kötü bir tarafını görmemiş olan aileler çocuklarını o okullardan aldı, Zaman gazetesi aboneliklerini kesti, Samanyolu TV seyretmekten imtina etti.
AK Parti hakkında gelecek senaryolarının önemli bir kısmını Erdoğan’ın yapacağı hamle oluşturuyor. Kuruluşunda aksini iddia ederken günümüze kadar bir lider partisi olmaktan kurtulamayan AK Parti’nin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olması durumunda nasıl bir yola gireceği kestirilemiyor. Partide Erdoğan dışında lider özellikli bir siyasetçinin bulunmuyor olması partinin ANAP benzeri bir sonla karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor. Ancak partililerden parti tüzüğünde yer alan 4. dönem ara verme kuralının değiştirilebileceği mesajı alınmaya başladı, bu da Erdoğan’ın önümüzdeki genel seçimlerde de partisinin başında durabileceği ihtimalini doğuruyor. AK Parti’ye oy veren önemli bir kitlenin Erdoğan’a oy verdiği düşünülürse Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak alternatif bir partinin de hesapları değiştirebileceğini düşünüyorum. Çünkü etkileyici bir lider olmasına rağmen AK Parti seçmeninin tamamı Erdoğan’ın her hareketini, her söylemini destekler durumda değil. Muhalefetin kurtuluş yolu umutlarının önemli bir boyutunun AK Parti ve Erdoğan’ın hamlelerinden geçtiğini de unutmamak lazım.