Yatağan’da olduğu gibi tarihte de işçi sınıfı ne zaman sahneye çıksa emperyalizm ve kapitalizm tahtının sallanmaya başladığını hissediyor. Halk ne zaman sınıf bilinci ile hareket etse o zaman karşısında kimse duramıyor.
Haziran Direnişi’nde şahit olduğumuz en büyük boşluk buydu ; işçi sınıfının bir sınıf olarak meydanlara inememiş olması. Çoğunluğunu emekçilerin ve gençlerin oluşturduğu Gezi Direnişi’ni okurken bu boşluğu görmeden siyasal bir analiz yapmak bizi yanlışa sürükleyecektir.
O zaman gelin işçilerin, emekçilerin bir sınıf olarak meydanlara çıktıkları örneklere bakalım.
Yatağan Direnişi
Bugün, işçi sınıfının yeniden tarih sahnesinde en başta rol oynamasından bahsetmekteyiz. Haziran’da bırakılan boşluk belki de bugün Yatağan’la doluyor. Muğla Yatağan’da ihaleyi kazanan Elsan Elektrik şirketinin santrali devralacağını duyan işçilerin santral önünde başlattığı nöbet eylemi gün geçtikçe büyüyor.443 gündür direnişte olan işçiler santral önünde sabahlıyorlar. Kentte yaşayan insanların destekleri gittikçe artarken ülkenin dört bir tarafından gelen mücadele mesajları ülke gündemini Yatağan’a çekmekte oldukça etkili oluyor.
İyi ama Kime ve Neye Karşı bu direniş?
12 yıldır devam eden AKP diktatörlüğü toplumun farklı kesimlerine kendi politikalarını dayatmaktaydı. Tabii fabrikalar da bundan nasibini aldı. AKP ile birlikte sayısız fabrika, santral ve maden ocağı özelleştirildi. Onlarca işçi işinden, ekmek parasından oldu. Bugün de aynı politika Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santral ve kömür ocaklarına uygulanmaya çalışılıyor. Ancak binlerce işçi Yatağan şube yöneticilerinin aldığı özelleştirmeye karşı ortak mücadele etmekte kararlı. Türkiye’nin en uzun soluklu direnişi olan Yatağan’da barikatlar kuruldu şimdi sırada bu direnişi büyütmek var.
Aslında Türkiye’de işçi direnişleri Yatağan’la birlikte ilk defa çıkmıyor ülke gündemine.Emek hırsızı AKP’ye karşı direnen, Ankara ayazını mücadeleleri ile ısıtan Tekel İşçileri uzun süre Erdoğan’ın korkulu rüyası olmuştu. Başkent’in göbeğini mücadele alanına çeviren Tekel İşçileri bizler için de önemli bir kapı açmış oldu. Uzun süredir yaprak bile kıpırdamıyor denilen Türkiye’de bir anda taşlar yerinden oynadı. Ardından bildiğimiz gibi ODTÜ Ayakta ve Haziran Direnişi meydana geldi.
İşin özü bizlere 12 Eylül Darbesi’nin kapısını kapattıran Haziran’ın ateşi yine bir işçi direnişinde atılmış oldu. O vakit Yatağan’a daha dikkatli bakmakta fayda var.
Gelelim tekrar sorumuzun cevabına. Aslında yukarıda belirttiğimiz gibi bu direniş salt bir özelleştirme karşıtlığı değil aynı zamanda AKP’nin uygulamaya çalıştığı dinci gerici, emek düşmanı politikalara da karşı.
Peki Ne Yapmalı?
Bizlere düşen de bu direnişi büyütmek.
Barikatlara omuz vermek.
Çünkü Yatağan memleket meselesidir. Gençlik memleketine de Yatağan Direnişi’ne de sahip çıkmaktadır.
Artık ”dediğim dedik çaldığım düdük” diyenlere gereken cevap direnişlerle verilmektedir.
Sermaye sınıfına karşı Yatağan’da kurulan bu barikat memleketin bağrına oturmaya çalışan AKP karanlığını def edecektir.
Sınıfa karşı sınıf diyerek yola çıkan Yatağan İşçileri için görev sırası bizde!
Selam olsun Yatağan Direnişi’ne!
Nazım’ın da dediği gibi
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
– çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.