Kılıçdaroğlu, Scorpions ve Anday

CHP lideri partisinin ‘Gençlik Raporu’nu bir grup (görece) genç gazeteciye anlattı. Toplantıdan, ‘Yeni CHP’ye dair bir takım çıkarsamalar…
“Balıklar için deniz lazım, sevişmek için işsiz olmak. Ve geceleri yatakta, duymamak için tabanların sızısını, zengin olmak lazım”. Dikdörtgen biçimli, ortası boş “masamsı”da oturan gazeteciler ilgi ve tebessümle dinliyorlar CHP Genel Başkanı’nı. Melih Cevdet Anday’ın şiirinden iki dize daha okuyor Kemal Kılıçdaroğlu, “hâlbuki ıslık çalmak için, bir şey lazım değil”.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının devamı, kendi sözleri. Melih Cevdet’ten okumuş olduğu dizelerin ardından o da şiirsel cümleler sarf ediyor: “Biz diyoruz ki gelin hep beraber ayağa kalkalım ve başlayalım değişimin ıslığını çalmaya. Bu ıslığı geceleri tabanı sızlayan da çalsın sızlamayan da. Yoksa elimizden alacaklar ıslık çalma özgürlüğümüzü”. Özenle hazırlanmış bir konuşma metni. Özgürlük teması konuşmanın merkezinde yer alıyor. Soğuk Savaş’ın sona erdiği, Doğu Bloku’nun çözüldüğü dönemde milyonların ağzında yankılanan, o dönemin simgesi hâline gelmiş Scorpions’un Değişim Rüzgârı şarkısına atıfta bulunuyor Kılıçdaroğlu. Partisinin kısa süre önce tamamlanan ‘Gençlik Raporu’nu yaşça nispeten genç bir grup gazeteci ve yazara anlattığı toplantının açılış konuşmasında şu mesajlar ön plana çıkıyor:
“Politikalarımız belli bir tip, teksesli bir gençlik yaratmayı amaçlamıyor. Amacımız tam tersine, gençlerin farklılıklarını istedikleri gibi yaşayacakları özgür bir Türkiye oluşturmak”… “AKP kendisine 12 Mart’tan, 12 Eylül’den kalan bayrağın taşıyıcısı oldu. Gençlere denetlenmesi, büyüklerine itaat etmesi gereken ‘olağan şüpheliler’ olarak baktılar”… “sosyal demokrat bir parti olarak, gençlerimizin arasındaki farklılıkların ve eşitsizliklerin çok iyi bilincindeyiz. 100 metre ötemizde İstiklal Caddesi’nde dolaşan gençle, az ötesinde Dolapdere’de, Tarlabaşı’nda yaşayan gençlerimiz belki aynı kaldırımları arşınlıyorlar, ama çok farklı problemlerle uğraşıyorlar”.
Organizasyona belirgin bir özen gösterildiği mekân seçiminden dahi anlaşılıyor. Galatasaray Lisesi’nin arkasındaki otoparkın karşısında yer alan ve sol/demokrat aydınların toplantı ve benzer etkinliklerine evsahipliği yapmasıyla tanınan restoranda düzenleniyor buluşma. CHP liderine partinin genel başkan yardımcılarından üçünün yanı sıra gençlik kollarından da yöneticiler eşlik ediyor. Kılıçdaroğlu’nun ardından Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata söz alıyor. “Gençler üzerinde sadece yönetim, yani devlet baskısı değil, toplum baskısı da var” deyip ekliyor: “Bunu çevre baskısı olarak adlandırıyoruz”. Sosyolog Ayata, bu tür baskıların bazen dinsel görünümlü olabildikleri gibi, kimi zaman da din-dışı olduklarını belirtiyor. Gençlik kavramının modernitenin bir ürünü olduğunu, çocuklukla hayata atılma arasındaki dönem uzadıkça (eğitimle vs.) insan yaşamında gençlik diye adlandırılabilecek bir dönemin ortaya çıktığını vurguluyor ve mealen şu can alıcı tespiti yapıyor: Türkiye’de milyonlarca insan için 19 yaşında hayat bitiyor. Gençliklerini yaşayamıyorlar.
Daha sonra bir diğer Genel Başkan Yardımcısı, Engin Altay söz alıyor. Hükümetin 160 bin yeni derslik yapıldığına ilişkin iddiasının doğru olmadığını, gerçek sayının 60 bini geçmediğini öne sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçeden en fazla pay alan bakanlık olduğunun söylendiğini, ancak bakanlık bütçesinin büyük oranda personel giderlerine gittiğini, yatırıma ayrılan payın OECD standartlarının altında olduğunu belirtiyor.
CHP’nin gençlik örgütünün yöneticileri de söz alıyor, hepsi de kayda değer sürelerle konuklara hitap ediyor. Gençlik Kolları Başkanı İnanç Yıldız konuşurken konu bir ara türbanlı kadınların kamuda istihdamı meselesine geliyor (öğle yemeğinin epeyce bir kısmı soru-cevaplarla, interaktif geçiyor). Konu hassas. Kılıçdaroğlu’na bakıyorum sazı eline alacak mı diye. Yapmıyor. Soruya yanıtı Yıldız veriyor. Toplantının ardından, CHP’nin ‘Yeni CHP’ öncesi dönemini de bilen bir isimle sohbet ediyorum. Bir gazetecinin görevi olan zorlayıcı/sorgulayıcı soru sorma eylemini pek çok meslektaşımızın, Başbakan Erdoğan söz konusu olduğunda, neredeyse özür dileyerek yaptıklarını söylüyorum. Konuştuğum kişi gülümsüyor. Baykal döneminde, değil gençlik kolları yöneticileri yahut genel başkan yardımcıları, Genel Sekreter’in bile Başkan varken konuşmadığını belirtiyor. Soru kabul etme konusunda da Kılıçdaroğlu ile Baykal arasında fark olduğu yorumunu yapıyor, “Baykal olsaydı birçoğunuzun lafını ağzına tıkardı” diyor. Bugüne dek sadece bir kez Baykal’ın basın toplantısına katıldım, o da 2006’daydı. Düşününce, bu değerlendirme bana anlamlı geliyor. Konuştuğum kişi de bu arada sözlerini noktalıyor: “CHP’deki değişimin asıl belirtileri işte bunlar”.
(ntvmsnbc.com)

Leave a Reply