15 Haziran 2013 günü, İstanbul Okmeydanı’nda 14 yaşında bir çocuk, ekmek almak için dışarı çıktı. Başına isabet eden gaz fişeği ile komaya girdi, yattığı hastanede 269 (ikiyüzaltmışdokuz) gün komada kaldı. 11 Mart 2014 günü hayatını kaybetti…
Adı; Berkin Elvan
Bu isim, bu hikaye; vicdanı olan herkesin gözlerini dolu dolu yapıyor günlerdir. Çocuğu olanların, olmayanların, çocuk olanların içini endişe ile dolduruyor. İnsanları sokaklara, meydanlara, havuz başlarına döküyor. Bu isim, bu hikaye bizi bir araya getiriyor; kimimizi ayırıyor.
5 Ocak 1999 yılında; Dersimli Gülsüm ve Tokat – Kızıldereli Sami Elvan’ın; Özge ve Gamze’den sonra üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelir Berkin. Tekstil atölyesinde çalışarak hayatını kazanan, Okmeydanı’nda oturan ve çalışan ailenin oğludur. Uçurtmaları sever, hep koşar hiç yerinde duramaz. Zamanını eve yakın bir internet kafede geçirir. Boyundan büyük laflar eder Twitter’da, hepimiz gibidir. Dört ay önce taşındıkları evlerinde, bir odası yoktur. Salonda yatar, küçük diye, odalarda ablaları kalır. Eşyalarının birazı orada birazı buradadır. Berkin de hepimiz gibi “Zeki ama çalışmıyor”dur. Matematik sınavında boş verdiği kağıda kalp çizip “Öğretmenim sizi çok seviyorum” yazar. Kararı daha kim bilir kaç defa değişecektir ama şimdilik büyüyünce futbolcu olacaktır. Çok büyük ihtimal olmayacaktır tabii, o da kazanırsa bir üniversitede okuyacak, çalışacak, akıp gidecektir İstanbul’da diğer insanlarla. Biz bekleriz ki hikayenin buradan sonrası, öncesi gibi sıradan aksın. Biz bekleriz ki, haberimiz olmasın. Niye olsun ki, değil mi? Böyle yaşayan kaç Berkin var, Ali var, Cem var, Hüseyin var… Ama bir gün gelir; elinde ekmek, kafasında fişek, önümüze düşüverir Berkin’in hikayesi. Berkin, komaya girdiği günden bir gün sonra gerçekleşecek mezuniyet törenine gidemez, yeni kıyafetler almıştır halbuki. Berkin, evlerinin yakınındaki Cemal Kamacı Spor Salonu’nun havuzunda yüzemez yazın, kaydolmuştur oysaki. Ölürken bile evinden çok da uzaklara gidemez, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşar son 269 (ikiyüzaltmışdokuz) gününü. Berkin büyüyemez, ölmüştür çünkü. O ölünce yaşıtları, ablaları, abiler, teyzeleri, amcaları, sokaklara dökülür. Adını haykırır, ölümsüzlüğünden dem vurur, onu unutmayacaklarına söz verir. O ölünce, hayat durur. Ölmüştür çünkü.
Bakın, sizleri hiç karıştırmıyorum bile, sonra ‘ölmüş çocuğun üzerinden siyaset yapıyor’ (!) dersiniz. Kendi üzerimden gideyim en temizi. Bütün bunlar Berkin’in başına geldi. Ben bir yaz günü öğrenirim, böyle bir çocuk yaşarmış. Sonra komaya girmiş. Hatta 45 (kırkbeş) kiloymuş. 16 (onaltı) kiloya düşmüş sonra. Ölmüş. Ölmüş. Berkin Elvan ölmüş. Söz bak, sizi dışında tutuyorum. O ölmüş, o gün hep O konuşuldu. Sonra, “Bütün gün bir sürü insan ölüyor, ben onu mu takip edeceğim” dedi bana biri, şaşırdım. Ama onu dışında tutuyorum. Berkin ölürken bile mahallesinden çıkamamıştı, O dünyayı gezmişti, Erasmus’a gitmişti halbuki. Anlar diye düşündüm, insan diye düşündüm; anlamadı… Berkin’in hayal gücünün ötesinde bir hayat yaşıyordu. O’nu dışında tutuyorum.
Biri vardı, “Tamam yeter artık, sokağa çıkmayın” diyordu, “#evedönüyoruz” yazıyordu, korkuyordu. Başına bir şey gelir, annesi kızar, gözaltına alınır, canı yanar, yorulur diye korkuyordu. Biber gazı yakıyordu çünkü, Kızılay uzaktı çünkü. O’nu da saymıyorum.
Biri vardı, biri, birileri; yeterince trajik değil sanırım onlar için bir çocuğun ölmesi. Onların sokaklara dökülmesi için, onların üzülmesi için ölen çocuk Suriye’li olmalıydı, Mısır’lı olmalıydı. Paralel bir dua da gelmişti halbuki. Oysaki biz her çocuk için ağlamıştık, üzülmüştük. Hay aksi bak yine biz dedim, biz dediğimizde “örgüt” oluyoruz, düzeltiyorum, ben. Yeterince önemli değildi Berkin, yeterince “Müslüman” değildi. Alevi’ydi ya hani. Onları da saymıyorum.
Kimlerin bir çocuğun ölümünden siyaset yapmadıklarına baktık. Ama bu çocuk üzerinden siyaset yapanlar var. Kim onlar? Neden bunu yapıyorlar? Haklılar mı? Haklılar… Çünkü bence 14 (ondört) yaşında bir çocuğun ölmesi son derece önemlidir. Hele bu çocuğun, devletin polisi tarafından atılan bir gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucunda ölmesi, son derece politiktir. Hatta bu ülkede bundan daha siyasi bir şey olamaz. Emri kimin verdiği belli bir operasyon silsilesinde, kahraman polis destan yazarken, Ankara’yla Konya arası 2 saat olurken, lafa değil icraata bakılıyorsa, bir çocuk ölüyorsa; bu siyasetin ta kendisidir. Bu, tamamiyle siyasetin konusudur. Bunu, “siyaset” üzerine kafa yoran herkes gündemine almalıdır. Anne bana olan, vicdanı olan, bu topraklarda yaşayan, nefes alan herkes. O anne babaya bunun hesabını, devlet vermelidir. Güzel olan hiçbir şey yoktur çünkü 14 yaşında bir çocuğu ölmesinde.
“Elinde sapan tutuyordu”, “Cebinde patlayıcı madde vardı”, “Ölenler de hep Alevi, bunun bir nedeni olmalı”, “O da ne arıyordu sokakta”, “Terör örgütü üyesiydi”, “Mesele sadece bir ağaç mı?”, “Bütün bunlar dış mihrakların oyunu”, “Ölmüş çocuğun üzerinden siyaset yapıyorlar”, “Yüzünde poşu, demir bilyeleri savuran o kişinin kaç yaşında olduğunu [polis] nerede ayıracak?” Bunları diyenlerin hepsi, ölmüş bir çocuğun üzerinden siyaset yapıyorlar. Ancak rahatsız ettiğinde bu, eleştiriliyor. Ancak aksi söylendiğinde bu, rahatsız olunuyor.
Başka kimler siyasetini yapıyor Berkin’in? Mesela annesi… “Benim kuzumu Allah almadı, Tayyip Erdoğan aldı. Vay kuzum anan kurban olsun sana bu sefer de dayanacaktın. Bu acıya ben nasıl dayanırım Berkin. Bir kurşun da bana sıksınlar, yanına yollasınlar.”
Mesela babası… ““Eğer biz de bu ülkenin vatandaşıysak, bu bayrak altında yaşıyorsak, ben de bu devlete vergi veriyorsam, Berkin ekmek almaya gitti. O Başbakana sesleniyorum. İstese benim çocuğumun katilimi 1 saat içinde getirir. Emri o verdi. Zaten polisler emir kulu. Benim polisim destan yazdı dedi. Emri verdi. O 7 kişinin de durumu öyle. Mısır’da ölenler için diledi ama bizim için baş sağlığı dilemedi. Demek ki biz bu ülkenin vatandaşı değilmişiz.”
Mesela yan sıranızda oturan, not istediğiniz arkadaşlarınız. Berkin için derse girmeyen, boykot yapanlar, havuzun etrafını saranlar. Mesela Berkin’in ölümünü takip eden günlerde, alanları dolduranlar. Biz bunu gururla söylüyoruz, Berkin Elvan’ın ölümü bütünüyle siyasi bir olaydır. Belki de bu çocuğun umurunda bile değildi Gezi Parkı. Ama öldü. Tıpkı Mehmet Ayvalıtaş gibi, tıpkı Ali İsmail Korkmaz gibi, tıpkı Roboski’de ölen çocuklar gibi. Tıpkı, Batman’da Petrol Mahallesi’nde, güvenlik güçlerinin açtığı uyarı ateşi ile boğazından vurulan 3 yaşındaki Fatih Tekin, tıpkı 4’ü ellerinden 9’u sırtından olmak üzere, polislerin silahından çıkan, yakın mesafeden ateşlenmiş toplam 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, tıpkı Şırnak’ta tomanın kardeşi akrep aracının altında kalarak ölen Diren Basan ve onun ölümüne dayanamadığı için intihar eden Fırat Basan gibi. Bir devlet, çocuklarını kendinden bile koruyamıyorsa, neden vardır ki?
6 Aralık 2008 günü Atina Eksarhia’da 15 yaşında bir çocuk, ülkesindeki herkes gibi sokaklara döküldü, kızgınlığını bağırdı. Başına isabet eden polis kurşunuyla vuruldu ve hayatını kaybetti. Adı Alexandros Grigoropoulos. Alexis kardeşimizdi hani. Sahiplenmiştik, üzülmüştük. Alexis Yunanistan’ı birleştirmişti. Berkin de bizi birleştiriyor. Berkin bizim onurumuzdur. Şimdi ölmek istemem, inanıyorum güzel güler gelecek. “Özgürlüğün geldiği gün, o gün ölmek yasak”. Özgürlüğün geldiği gün, Berkin de aramıza dönecek.
Kaynaklar
http://www.radikal.com.tr/turkiye/berkin_elvanin_babasi_sami_elvan_sorulari_yanitliyor-1180959
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/26016928.asp
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/26016226.asp
Dilay
5 Ocak 1995 mi? 1999 olmasın o 18 yaşında değil Berkin.